Cuma akşamı, final ödülünden sonra gelen en iyi ödül için yarıştılar.
Kazanan 4 kişiye daire ödülü.
Yarışmanın içeriği çok eğlenceliydi.
İzlerken ben bile annemle yarıştım.
Hakan’ın bir tane bile soruyu atlamadan doğru cevaplaması,
Murat’ın annesinin verdiği cevaplara karşı şaşkınlığı,
Nagehan’ın ödül için büyük heyecan yapması en çok dikkatimi çekenlerdi.
En son Murat ve Nagehan’ın başa baş kalmasıyla Acun’un “
daireyi yarı yarıya bölüşmelisiniz” teklifi çok yerinde bir karar oldu.
Eğlenceli bir bölümden sonra elenen kişi Murat oldu.
Murat gerçekten kişilik olarak çok düzgün bir yarışmacı.
Fakat performans bakımından yetersiz kalıyordu. Özellikle de atışlarda.
Ve her kaybettiğinde bir bahane bulması, diğer yarışmacıların espri konusu haline gelmişti.
Zaten son düzlüğe girilen bugünlerde en güçlü yarışmacılar kaldı.
Bundan haftalar önce Survivor hakkında yazmıştım.
Şimdi biraz günah çıkartmak istiyorum.
Özellikle de Nagehan hakkında.
Hani geç de olsa tanıdım derler ya; Nagehan’ı şimdi daha iyi tanıyorum.
Nagehan’ı önceki sezonunda izlememiştim.
O yüzden biraz kulaktan kalma haberlerle, biraz da bu sezon başında, Allstar takımındaki yarışmacılarla olan tartışmalarından bende biraz negatiflik olmuştu.
Anladım ki Nagehan’ın haklılık durumu varmış.
Bireyselliğe geçince; Nagehan performans gücünü çok iyi göstermeye başladı.
Hele o Sema’yı üst üste yenmeleriyle.
Allstar yani Ünlüler takımındayken “
Beni hiç yarıştırmıyorsunuz, hep Merve, Sema çıkıyor” diye söyleniyordu.
Oysa haklıymış. Çıkmalıymış.
Kesinlikle favorilerimden biri oldu.
Son ikiyi hak ediyor.
Son iki dedim çünkü bir favorim daha var.
O kişi de Adem.
Tek başına, Hakan, Hilmi Cem, Anıl ve Murat’a karşı mücadele vermeye başladı.
Ve hepsini parkurlarda geçiyor.
Bileğinin hakkıyla derler ya işte öyle hak ediyor doğrusu.
Benim son iki adayım Nagehan ve Adem’dir.
Ha diğerleri iyi değil mi?
Elbette onlar da çok iyi.
Anıl’ın ilk sezonu olmasına rağmen çok başarılı. Ama sanki bir başka Survivor’a çağırılırsa orada kazanmalı gibi duruyor.
Çok toy, kendini ifade edemiyor, bazı parkurları çözemiyor.
O yüzden de biraz geri kalıyor.
Hilmi Cem ise eski Survivor galibi.
Ama sanki bu sezon çok kendine dönüktü.
Kenarda kimseyle konuşmuyor, sadece kendine kitleniyor.
Ya da bir tartışma çıktığında asla birleştirici olmuyor.
Daha doğrusu orada değilmiş gibi havalara bakıyor.
En son Hakan’a yaptığı ayıptı bence.
Hakan, Hilmi Cem’i parkura çıktığında uyarıyor ama Hakan çıkınca Hilmi Cem hiç oralı olmuyor. Yardımlaşma yok Hilmi Cem’de.
Puzzle ve bazı atışları yapamıyor.
O yüzden onun da Adem’i geçmesi az ihtimaller arasında.
Hakan ise çok yorgun gözüküyor. Biraz da güneşin verdiği miskinlik ve tembellik var üzerinde.
Atışları çok iyi aslında özellikle sol elini kullandığında çok iyi atıyor.
Ama seri değil.
O atana kadar Adem tık tık tık kaç tane atmış oluyor.
O yüzden o da geri kalıyor.
Koşması da ne yazık ki çok yavaş.
Aslında biraz hırslansa onun da finale kalmasını isterim.
Ve Damla’ya gelecek olursak sakatlandıktan sonra performansı normal olarak düştü.
Ağrıları oluyor koşarken.
Aslında çok hırslı asla parkuru bırakmıyor. Fakat Nagehan gibi bir yarışmacıyı geçmesine yeterli olmuyor.
Son olarak Turabi.
O geçirdiği kazadan sonra maalesef parkurda yarışamayacak.
Aldığı sms oyları sayesinde kalabildiği kadar kalacak.
Turabi eski sezonlarına göre hızlı olamadı.
O fırtına Turabi artık yoktu.
Bu sebepten bazı huysuzluklar çıkardı.
Hiç hoş olmayan tavırlarını zaten önceki yazılarımın birinde değinmiştim.
Yine de seviyorum Turabi’yi.
Survivor’ın demirbaşı gibi.
Ama Turabi sadece oylarla birinci olursa,
parkurlarda deli gibi mücadele eden o diğer yarışmacılara büyük haksızlık olur.
Benim düşüncelerim bunlar.
Survivor finalini dört gözle bekleyenler arasındayım.
İzleyip göreceğiz.
Haftanın Filmi:
Tomb Raider
21 yaşımdayken filmin ilk serisini izlemiştim.
Tomb Raider’da Lara Croft karakterini Angelina Jolie canlandırıyordu.
Angelina Jolie o zamanlar bu kadar popüler değildi.
Fakat bu filmle dünyaya fırtına gibi etkisi yayıldı.
Aksiyon filmleri Angelina Jolie’ye çok yakışıyor.
Zaten peşi sıra bir çok aksiyon filmleri yaptı.
Günümüzde çekilen Lara Croft’u Angelina Jolie yerine Alicia Vikander canlandırıyor.
Alicia Vikander’i ilk kez The Danish Girl filmiyle izledim.
Minyon bir tipe sahip olan Alicia’nın filmdeki performansı cüssesinden daha güçlüydü.
Çok başarılıydı.
Ve En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında Oscar ödülüyle performansı taçlandırıldı.
Masum ve sevimli yüzüyle popülerliği arttı.
Tomb Raider’da Lara Croft karakterinin ters özelliklerine sahip bu kadını izleyince beni bir kez daha şaşırttı.
Oldukça başarılıydı.
Sonra internetten bir röportajını okudum.
Bu film için çok çalışmış.
Dövüş sanatları eğitimi, boks, dağa tırmanma, yüzme, ağırlık kaldırma çalışmış.
Zaten filmde vücudunun nasıl kaslı olduğunu görüyorsunuz.(Kokoş, Cihangir’den çıkmayan yerli oyunculara duyurulur)
Alicia’nın vasat kalacağı düşüncesi daha filmin ilk sahnelerinde sizden uzaklaşıyor.
Uzun bir aradan sonra böyle güzel bir film çekilmesi çok hoş olmuş.
Ana karakterin değişmesi dediğim gibi sırıtmamış.
Aynı kişiyle devamını çekerlerse yine izlenir diye düşünüyorum.
Tomb Raider 2018’in konusuna gelirsek;
21 yaşında olan Lara bisikletli kurye olarak çalışırken bir yandan da üniversitede okuyordur.
Babasının kaybolmasından sonra, onu araştırmak için Japonya’ya gider.
Fakat onu bekleyen büyük bir tehlike vardır.
Hayatta kalabilmek için keskin zekası, inatçı ruhu ve inancı ona yardımcı olacaktır.
Haftanın Dizisi:
Shades of Blue
Öncelikle diziyi izleyenler için Shades of Blue’nun 3. Sezon 1. Bölümü yayınlandı.
İzlemeyenler için ise bu diziyi asla kaçırmayın derim.
Başrollerde Ray Lioatta ve Jennifer Lopez’in olduğu dizinin konusu ise şöyle:
Bazı çetelerle işbirliği içinde olup yolsuzluk yapan kirli polislerin bulunduğu Brooklyn Polis Teşkilatı’nı ele alıyor.
Brooklyn’deki dönen bu dümenden FBI’ın haberi vardır ve Brooklyn’deki kirli polisleri yakalayıp bu duruma son vermek isterler.
Bunun için de kaleyi içten fethetmek için Matt Wozniak’ın (Ray Liotta) ekibinden birini zorlayarak köstebek yaparlar.
Bu köstebek Harlee Santons (Jennifer Lopez) ’dur.
İşler bu duruma gelince artık geri dönüş yoktur, hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.
Günümüz sinemasında “
Anti Kahramanlar”ın yükselmesi bu diziye de yansımış.
Yani; masum, iyi ve kusursuz karakterlerin değil de, kötü karakterlerin “
Esas Çocuk”, “
Esas Kız” olduğu yapımlar daha çok ilgi çeker halde.
Belki de artık “
Masum değiliz hiç birimiz”.
O yüzden olabilir.
Ancak, “Filmin kötü adamı iyiyse (oyunculuk olarak)” film tutar tezinden hareketle, riskli bir iştir “Anti Kahraman” üzerine yapılan yapımlar.
Yardımcı oyuncu Oscar’ı aldığı “
Sıkı Dostlar (Goodfellas 1991)” filminden beri hayranı olduğum ve yakından takip ettiğim Ray Liotta, en iyi yaptığı iş olan “
Anti Kahraman”ı canlandırmayı, bir kez daha, kendini aşarak sergiliyor bu dizide.
Doyulmaz bir performans.
Kariyerine oyuncu olarak başlayan, daha sonra şarkıcılığa başlayan ve şarkıcılığı oyunculuğunun önüne geçen, Meksika asıllı J.LO’ ya gelince; genellikle B sınıfı, önemsiz filmlerde rol almış ve öyle ahım şahım bir performans
göstermeyerek pek de akıllarda kalamamıştı.
Bir nefeste 10 şarkısını sayabileceğimiz J.LO’nun ne yazık ki adını hatırladığımız 2 filmi bile yoktur.
Bu diziyi izledikten sonra dedim ki; ”
Kendini buna saklamış”
Aaah J.LO aaah.
Neredeydin bunca zaman.
Doyamıyorum bu ikiliye ve bir sonraki haftayı sabırsızlıkla bekliyorum.
Umarım siz de bir hafta sonraki yazımı sabırsızlıkla beklersiniz.
İyi seyirler.