​22 Ekim 2018 Pazartesi...

Sabah 9.00’da gel yanıma minnağım dedi. 

Usulca yattım göğsüne. 

Biraz gözlerimizi dinlendirdik. Saçlarımı okşadı. 

09:30 oldu hemşire geldi. 

Cem Bey birazdan sizi Hiperbarik Oksijen 5. seansınıza alacaklar diye haber verdi. 

Offf dedi Cemim. 

Bugün hiç gitmek istemiyorum. 

Ama gitti. 

Saat 12 oldu Cemim gelmedi. 

Çıktım danışmaya sordurdum. 

Bana odanızda bekleyin sizi bilgilendireceğiz dedikleri an var bir şey dedim. 

Yoksa Cemim arardı, hadi aşağı hastanenin kafesine gel biraz hava alalım derdi.

Ensemde bir soğukluk, bütün bedenim uyuştu. 

Hemen attım kendimi asansöre. 

Asansörde Hiperbarik Oksijen doktorunu gördüm. 

Nerede Cem gelmedi dedim. 

Pınar Hanım sakin olun atağımsı bir şey geldi. Yoğun bakımda dedi. 

Ağlama kriziyle aşağı indim. 

Doktorlar girip çıkıyor, bir şeyler oluyordu. 

Kızı Cemre’yi, yakın dostlarımızı aradım. 

Cemime bir şey oldu söylemiyorlar henüz dedim. 

Doktorlar, bize lütfen zaman verin MR ve BT sonrası öğrenip açıklayacağız dediler.

Çaresiz bekleyiş bitmiyordu.

Sonra bize açıklama yaptılar. 

Cemim, hüzün gözlü Cemimin şuuru kapanmıştı.

Hiperbarik 0ksijen’e bağlı hava embolisi olmuş. 

(Bazı önemli detayları, ilk seans öncesini ve seans sırasında yaşananları Cemim çok daha iyi olunca, kendisinin anlatmasının daha uygun olduğunu düşünüyorum.)

Cemim o gün uyutuldu. 

Gece hava embolisi yüzünden epilepsi krizleri geçirdi. 

Salı günü tepki yok denildi.

Uyutulmaya devam edildi. 

Gün, zaman, saatler geçmek bilmiyordu. 

Sesini öyle özledim ki bana attığı sesli mesajları hıçkıra hıçkıra defalarca dinledim.

Çarşamba, Perşembe biraz tepki vermeye başladı dedi doktorları.

Sonra minicik uyandıracağız ama hortum bağlı konuşamaz dediler. 

Cemre’yle girdik yanına. 

Bizi görünce heyecanlandı. 

Gözlerinden yaş geldi. 

Ellerinden öptük, konuştuk, iyi olacaksın geçecek bitanem dedik. 

Sonra Cuma, Cumartesi derin uyutulmaya devam...

Olsun!!! Uyusa da gireceğim yanına dedim. 

Uyuyordu oracıkta o dev adamım, uyuyordu. 

Elini tuttum, öptüm öptüm öptüm. 

Saatlerce gözümü ondan ayırmadan orada kalabilirdim.

Beş dakika ne kadar değerli bir zamanmış. 

Hiç geçmesin istedim. 

Konuştum hep onunla, duyacağına inandım. 

Her anı dua ederek geçirdim. 

Sen nelere göğüs gerdin, bunu da atlayacaksın dünyam. 



Pazar oldu Cem’i uyandırdık dediler. 

Yeniden doğdum. 

Gerçekten çok mutlu olmak nedir o an öğrendim. 

Yanına girdik Cemre’yle. 

Elini kaldırdı. Bana yine hımım dedi. 

Cemre’ye, bana uzun uzun gözlerini ayırmadan baktı. 

Bilinci çok şükür yerindeydi. 

Hortum çıktığı için yavaş da olsa konuşabiliyordu. 

Bizi sevdiğini söyledi. 

Yanında ağlamamak için Cemre’yle zor dayandık. 

Gece saat 22.00 bana telefon geldi. 

Cem Bey sizi istedi diye. 

Koştum yanına. Sesi daha tok çıkıyordu. 

Hımım seni çok seviyorum, beynimin içindesin, minik ellim, yanağını uzat öpeyim dedi. 

Sıcacık dudakları yanağımı öptü, ellerini öptüm. Seni çok seviyorum, her şey çok güzel olacak, sen çok güçlüsün çok az kaldı çok iyi olacaksın yine dedim. 



Evet dedi iyi olacağım. 

Dostlarımıza, sevenlerine çok selam söyledi. 

Bugün Pazartesi hastane odamızdayım. 

Cemim alt katta yoğun bakımda. Bizi her çağırdığında iniyoruz yanına. 

Sevgiliyle ilk randevu gibi kalbim çarpa çarpa gidiyorum yanına. 

Dünden beri bizimle konuşuyor. 

Her konuşmasında bilincinin parlaklığı mutluluk veriyor yüreğimize. 

Dostlarım, Cem’in arkadaşları, Cem’in sevenleri ne telefondan, ne de sosyal medyadan yazacak takatim vardı. 

Bir tek Cem Cem Cem Cem Cem’di. 

Yüreğim yanıyordu.

İlk günler diyazem, dil altı ve serumla durabiliyordum. 

Dünyam kararmıştı. 

Çok kötü bir travma yaşadım. 

Sabah sapasağlam yolladığım kocam öğleden sonra hayatıyla savaş veriyordu. 

Kocam, arkadaşım, sırdaşım, Aşkhımmmmm.. 

Anneciğin yaşasaydı “Ah benim pırlanta oğlum, kurban olurum sana ben, Cemim öyle evlattır ki” diye bana anlattığı gibi anlatırdı herkese seni. 

Sen Allahına inanan, hak yemekten korkan, cebindeki parayı gözünü kırpmadan paylaşan, meslek aşkıyla yanıp tutuşan Cemim,

Seninle tek göz odada yaşarım. 

Seninle gerekirse mercimek kaynatır yerim. 

Yeter ki sen hep yanımda ol. 

Sen bana yine Hımımm, Minnağım, minik elllim, ömrüm, dünyam dedikçe dünyanın en mutlu kadını olmaya devam edeceğim. 

28 Ekim 2018 Pazar günü yeniden nefes almaya başladım. 

Çünkü Aşkhımmmmm uyandı.
OGÜNhaber