Tehlikenin boyutu...

Şimdi herkes şaşırıyor. "Kendilerini nasıl bu kadar iyi sakladılar".. "Nasıl bütün kurumların içinde, üst düzeyde görev yapabildiler" diye.. Bu güne gelince aslında zaman zaman kendini göstermişti. Tehlikenin ve örgütün kumpaslarına maruz olmuş kişilerin ifadelerine yer almış, Bazen de Beşiktaş meydanında sessiz ağ çığlıklarla avaz avaz gündeme getirilmiş, fakat hiç bir zaman istenen etkiyi oluşturamamıştır. 

Şu aşamada "neden" ve "nasıl"ları düşünerek vakit kaybetmenin anlamı yok. Şimdi bu aşamada yapılması gereken şey, tehlikenin boyutu ve tekrarının engellenmesi konusudur.

Gün geçmiyorki bir ilde, bir kurumda, bir özel işletmede tutuklama olmasın.. İlk bakışta en sorumlu görünen TSK da tutuklanan, tasviye edilenlerden çok daha fazlası diğer kamu birimlerinde gözleniyor. Bir yandan tutuklananların telefonlarından "yer altına inin" mesajları okunuyor, bir yandan da henüz ifşa edilmemiş olanların kamu birimlerine yerleştirilmesi talimatı okunuyor. 

Yani, örgüt nihai amacından sapmamış ve tehlikesi devam etmektedir.

Fetö bu girişimleri Emniyet ve TSK ile yapamamıştır. Bundan sonra da yapması mümkün değildir. Fetö varlığını Türkiyede "yer altında", dünyada alenen ve kamuoyu baskısıyla sürdürmektedir. Fetö örgütü için en hayatı konu "organizasyon varlığını sürdürmek"tir. Yani tehdit bizatihi organizasyonun kendisidir, varlığıdır.. Bu varlık her ne olursa olsun en kısa zamanda sonlandırılmalıdır. 

Devlet, kurduğu birimler ve istihbarat sayesinde (ayrıca halkın duyarlılığı ve ihbarları doğrultusunda) gereken belirlemeleri yapmıştır.  Belki şu an ölçüsü kaçmış gibi görünüyor olsada, yoğurdun üfleyerek yenmesi çok normal ve tedbir amaçlıdır. 

Bu sorun çerçevesinde gördükki "benim imanlım senin imanlından iyidir" görüşü olumlu bir yaklaşım değildir. Türkiyenin bir yerlere gelmesini istiyorsak, çalışkan, fikri ve vicdanı hür, pozitif bilimlere kendini adamış, özgüvenli, okuyarak anlayan, insanlık değerlerine saygılı, sosyal, ahlaklı çocuk lar yetiştirmek ve bunu devlet eliyle, desteğiyle yapmak zorundayız. 

Bundan sonra eğitim, hiç bir şekilde denetlenmeyen, şeffaf olmayan, devlet kontrolünde bulunmayan yapı ve kuruluşlara devredilmemelidir.
OGÜNhaber