Türkiye'nin gündeminde daha önemli ve daha acil öngörülmesı gereken konular varken, ivediliğinin altında yine bir menfaat kokusu alınan konudur RTÜK.
Çağdaş ve özerkliği olan bir denetim kurumu olarak kurulmuş ancak daha sonra skandallara karışan ismiyle güven yitirmiştir. RTÜK "tarafsız" niteliğini gün be gün yitirmiş ve iktidara hizmet etmeye başlamıştır.
Mevcut yayın ilkelerinin ülkemizde globalleşen dünyaya ayak uydurması, gelişen teknolojinin getireceklerinin dünya standartlarına paralel gitmesi açısından yeniden düzenlenmesi gereklidir ancak, RTÜK kanun tasarısının hızlandırılması harekatındaki amaç mevcut yayın ilkelerinin düzenlenmesi değildir.
Türkiyede en az "referandum" kadar önemli olan bu tasarı (tasarının amacıdır aslında önemli olan) önümüzdeki genel seçimde medyanın sesini kısmak için gerekliliği olan ve yandaş medya yaratmak adına hızlandırılmış bir adımdır. Yine süslenmiş bir paketle haklı duruma geçmeye çalışmanın ve göz boyamanın zekice bir planıdır.
İnsanımızın gerçekleri duymaya, görmeye, okumaya ihtiyacı olduğu her dönemde (özellikle ülkemizde bölünme tehditlerinin çoğaldığı son zamanlarda) görsel ve yazılı medyayı totaliter rejimin ağına sokmaya çalışmak bu halka ve bu ülkeye yapılacak en büyük kötülüklerden biridir. Çünkü medya bağımsız olmak zorundadır.. Bağımsızlığı olmayan ve çıkarları doğrultusunda yanlış bilgi veren medya vatan haini dir.
Genel seçimlere hazırlanan ülkemiz medyasını susturmanın en kolay yolu kanunlarla tehdit etmektir.. Her hakkı tekelinde tutan hükümetin, çok daha önemli konular dururken RTÜK konusunu mecliste gündeme bir çabuk getirmesinin nedenide yandaş medya oluşturmaktır. Muhalif olan basına karşı da elindeki kozları tek tek kullanıp muhalefet olanları cezalandırmanın ve bu yolla terbiye etmenin en yasal(!) yolu bu fikri kanunlaştırmaktır. Hükümetin en iyi yaptığıda budur zaten..
RTÜK, bağımsız kimliğinden çıkarılıp baskı ve sansür uygulama kuruluna dönüştürülmeye çalışılmaktadır. Denetlemeyi baskı altında tutmakla karıştıran ve bu özelliğiyle devletin diğer kuruluşlarından hiç bi farkı olmadığını gördüğümüz kurum haline gelmiştir maalesef..
Karasal yayına geçmeyi hedefleyen yeni yasa tasarısı, dünya ile paralel olarak sorunsuz bir şekilde karasal ve sayısal yayıncılığa geçmeye çalışıldığını ifade ediyor ve tasarının içeriğine yeni maddeler ekliyor.
Getirilen bu tasarı ile yayın kuruluşlarının karasal yayın lisansına sahip olmaları, lisans ücretlerinin, kanal ve frekans kullanım ücretlerinin tahsil edilmesi amaçlanmaktadır. Buraya kadar tamam ancak, bu lisans ücretleri neye göre ve kime göre belirlenecektir? Frekans kiralama fiyatları sabitlenecekmi yoksa kişilere göre veya yayın organının büyüklüğüne göre değişecekmi? Karasal yayında sadece ulusal kanallarmı seyredilecek? Ülkemizin dağlık cografı yapısına uygunluğu nedir? Yeni yasa, mevcut olan medya sahiplerini koruyacak kollayacakmı yoksa yüksek faturalarla darboğazamı sokacak? Yeni medya organları yaratmak için mevct medyayı sindirecek tehditkar cezalarmı uygulanacak? Daha önce muhalif olan Doğan Medya Gurubuna çıkarılan faturayı henüz unutmadık ve bu sonuçlara Doğan Medya Gurubuna yapılanları göz önünde bulundurarak vardık.
Medya sahipliği konusu yeniden ele alınarak düzenleniyor ve yayın kuruluşlarında yabancı sermaye oranı %25 ten % 50 ye yükseltiliyor. Yani basın satılıyor hemde dış güçlere.. Peki bu yabancı sermayenin yayınlarını kim denetleyecek? Bu yabancı sermaye sahiplerini hangi kriterlere göre belirleyecekler? RTÜK bu denetlemelerde cezai uygulamaları hangi kanunlara göre yapacak?
Yabancı sermayenin denetleme kurulunun kanunlarına göre mi, yoksa bizim RTÜK kanunlarımıza göre mi? Bu tasarıya göre TRT yi RTÜK denetleyecek.. TRT nin % 50 sinin yabancı sermayeye satılma olasılığıda göz ardı edilmemeli.. TRT nin bile yabancı sermayeye satılacak olması, millet olarak istediğimiz değilde, istenilen bilgilerle doldurulmamız anlamını taşıyor. Çünkü TRT halkındır ve halka daima doğru haber vermekle mükelleftir. O zaman şu sorular ve çelişkiler geliyor akıllara. Birincisi TRT Kürtçe yayın yapacakmı? Karasal yayınlarda düzenlenecek yasa taslağında en büyük kazanç iktidarın ve yabancı sermayenin mi olacak? Gectiğimiz zamanlarda yaşadığımız Sabah gazetesi ve ATV kanalının satışında oynanılan oyun misali, aynı senaryo bir başka şekilde legalleştirilip mi uygulanacak? Ki o süreçte bir çok kuruluş ihaleye girmiş ama ihale daha az miktar sunmasına karşılık çalık gurubuna verilmiştir.. Çalık gurubunun Sayın Başbakanımızla yakınlığı iyi bilinmektedir. İşte karasal yayınlar üzerinde RTÜK ün bu kadar durması da bundan kaynaklanmaktadır. Bu yasa taslağında bulunan başka bir madde ise Doğan yayın gurubu ile alakalıdır ki burada oynanan en büyük oyunda budur zaten.
İktidar; Son dönemlerde iktidara olan muhalefeti ve iktidarın "yandaş medya" (!) olarak suçladığı, tehdit ettiği Doğan ve gurubunun içinde bulunan yabancı kuruluşları dahada zenginleştirip onların Doğan gurubunun içindeki hisselerini % 50 arttırarak kendi medyasını inşa etme yoluna girmiştir. Bu tamamen ortada görünen bir durumdur. Öncelikle bu yabancı sermayeler kimdir ve iktidar partisiyle ne gibi çıkar ilişkileri olduğu iyice anlaşılmalıdır, okunmalıdır.
Bu konuda sorulacak bir çok soru var ancak en önemlisi, bu düzenleme neden seçimlere yaklaştığımız su dönemlere denk getirildi?
Hükümetin, Referandum öncesinde düzenlenmeye çalışılanları hala unutmuş değiliz. Vaad edilen ve platformlarda halkı kandırma adına verilen hiç bir söz yerini bulmadığı için, şimdi çıkaılmaya çalışılan ve yetkileri arttırılan, aynı zamanda iktidara hizmet eden bir kurumun bağmsız hareket edecekmişcesine yasalar düzenlemesi hiç te inandırıcı gelmiyor. Bu yasaya RTÜK ün bağımsız bir kurum olarak görevini yapabilmesi adına muhalif medyanın da haklarını koruyacak bir çok madde eklenmesi gerekiyor...