Tilki kümese girmeyi kafaya koymuşsa…

Şimdi düşünün ki, kalabalık bir kümesiniz var.
Tavuklarınız değerli ve siz çok seviyorsunuz.
Lakin, bekçilik yapması için başına tilkiyi koyuyorsunuz?!

Çılgınlık olur değil mi?
Ama nasıl olmaz.
Tavuğun baş düşmanı bekçi olmuş ve her gün tavukları sayıp, rakamlarını bildiriyor size.

Bu nereye kadar devam eder?
Ya tilki fazla yemekten çatlar ya da siz, her gün eksilen tavuklarınızın farkına varıp, tilkinin postunu kürk olarak satana kadar.

Şimdi "Bunun gündem ile alakası ne ola ki?" dediğinizi duyar gibiyim.
Efendim açıklayacağım.

Tüm dünya bir şekilde virüs çılgınlığına teslim olmuş.
Hemen her ülkede 'sert önlemler' ya alındı ya alınıyor.

Peki, bu mendebur hastalık nerden çıktı?
Wuhan bölgesinden çıktı.
Çok kısa bir zamanda ise, DSÖ, önce Epidemi, sonra da Pandemi tanımlaması yaptı.

İyi de Wuhan, Pekin'e yakın iken, Şangay'a yakın iken, oraya acaba neden sıçramadı da binlerce kilometre ilerdeki ülkelere zıpladı?

Günlerdir uluslararası basını, sosyal medyalarda yazılıp çizilenleri, pür dikkat izliyorum. Not alıyorum, karşılaştırıyorum.

Ülkemizden de pek çok yetkili insan ile konuştum, sayısız mesajları okudum ve başından beri midemi bulandıran şeyler, netlik kazanmaya başladı.

Uluslararası bir Yalandemi ile karşı karşıyayız.
Ve bu yalanlar ile takip edilen hedef:
Bir taş ile kuş katliamı yapmak!

Dünya Sağlık Örgütü denilen topluluğun he kadar rüşvetçi olduğunu, yolsuzluklar içinde olduğunu, sanırım bilmeyen yok.

Aynı şey, Almanya'daki Robert-Koch-Enstitütüsü için geçerli, ABD'deki Johns Hopkins üniversitesi içinde geçerli.

Peki rüşveti veren kimler?
Uluslararası ilaç mafyasının CEO'ları.

Virüs test kitlerine baktığınızda, ne demek istediğim daha kolay anlaşılacaktır.

Kitleri imal edenler, ilaç ve farmakoloji şirketleri.
Alanlar ise devletler, sağlık kuruluşları.

Ve işte, işin püf noktası tam da burada!
Yani koca bir endüstriye, hastalarının sayılarını belirleme yetkisi verilmiş.

Yani tilki kümese bekçi edilmiş!

Ha bu yetkiyi bu sektöre vermişsiniz, ha azılı hırsızı, Topkapı Sarayı'na güvenlik görevlisi yapıp, kaşıkçı elmasının başına dikmişsiniz.

Hatta, doğrudan darphane yetkisi vermişsiniz.
Aynı kapıya çıkar!

Pek çok hastaneden duyduğum şey, testlerin güvensiz olması.

Tüm semptomları gösteren hastalarda, testler negatif çıkabiliyor.
Ve aslında sadece nezleden müracaat eden insanlardan, test pozitif çıkabiliyor.

Bu Avrupa'da böyle, ABD dede böyle, maalesef bizde de böyle.

Çünkü bu kitlerin, bilimsel hiçbir dayanakları yok.
Zaten nasıl olsun ki?
Bu kadar az zamanın içinde?
Hem de dünyanın hiçbir yerinden, sağlıklı ve işe yarar veriler olmazken, araştırmalar yapılmamışken.

Her şey muamma, her şey acaba.

Şimdi gelelim işin bir başka tuhaf yanına:
Hiçbir ülke, "kovid 19" dan vefat edenlere, asla otopsi uygulaması yapmadı.
Ve otopsi derken, öyle hastanede falan demiyorum.

Adli tıptan bahsediyorum.

Hele Alman hükümetinin kendini teslim ettiği malum Robert-Koch-Institut başkanı, otopsilere zinhar karşı çıkmakta!

Peki niçin?

İtalya, bu virüsün en çok vurduğu ülkelerden biri.
Aynı zamanda da en rüşvetçi ülkelerden biri. Yolsuzlukların adeta baş ülkesi!

Ve bu ülkeye Rusya doktor gönderdi.
Evvela tabii çok teşekkür edildi, minnettarlıklar bildirildi.

Sonra o doktorlardan birileri, gece nöbetlerinde, hiç de ağır olmayan yoğun bakım vakalarının, uykuya dalıp, bir daha uyanmadığını bildirdiler, tabii bunun da tuhaflarına gittiğini.

Peki o minnettar İtalyanlar ne yaptılar?
Doktorları sınırdaşı edip, Rusya'ya "Doktorların içinde askeri casuslar gönderdiniz" suçlamasını yaptılar.

İlginç değil mi?

Ve bu ilginçlikler, tuhaflıklar, bu virüs çılgınlığını bir kırmızı şerit gibi takip ediyor.

Hemen her ülkede, atılan başlıklar, dramatize edilerek verilen haberler, sonraları panik, korku ve toplumsal kısıtlanmalar.

Ve bunların hepsi bir test, bir stres testi!

Gerçekten olabilecek olanların karşısında, toplumların tepkileri test edilmekte.

Hem de ne ile?
Normalinden biraz fazla sert geçen bir grip mikrobu yolu ile ve inanılmaz bir algı yolu ile!

Oyun bu!
Ve bu oyun uğruna, kaç kişi ölmüş, kaç kişinin ruh sağlığı bozulmuş, umurlarında değil.

Aynı şekilde, kaç şirket, kaç dükkan iflas etmiş, kaç kişi işsiz kalmış, bu da umurlarında hiç değil.

Hatta BM rakam vermişti, "Dünya çapında 25 milyon insan işsiz kalacak" diye.

Bu ara, herkes işçisinin en azından yerini nasıl korurum diye düşünürken, Amazon, bir hamlede neden 100000 yeni işçi alıyor?
Neye dayanarak?

Çünkü olacakları biliyorlar.

Küçük esnafın, küçük ve ortaboy marketlerin, hatta AVM'lerin iflas edeceğini, insanların, yasaklar kalksa da uzun müddet toplu ortamlara girmekten imtina edeceklerini biliyorlar!

Ve kendi işlerinin adata patlama yapacağını da!
Gelelim Türkiye'ye!

Şahsi fikrimdir ki, hükümet, bu çılgınlığa mümkün mertebe dayanmaya çalıştı.
Baktı gördü ki, olacak gibi değil, en azından oyunu kendi kurallarına göre oynamaya başladı.

Sayın Erdoğan'ın, bu hususta yaptıkları açıklamalar, bu tahminimin adeta kanıtı gibi geliyor.

Ve evet gelelim soruların şahına.

Virüs var mı, yok mu?

Bunu da Nasreddin Hoca'nın göl hikayesi ile eşleştirelim.

Ya tutarsa! Virüs de ya varsa?

Olup olmadığı çok da önemli değil.
Asıl önemli olan ne yapıp yapmadığıdır.

Çin, ilk başlarda, sadece hastalanları "pozitif" tanımı içine alarak saymıştı.
Bir anda fikir değiştirdi ve test sonuçları pozitif olup, hiçbir şekilde semptom göstermeyenleri de sayıların içine kattı.

Bulaştı demek, hasta olacak demek olmadığı gibi, hasta olmak da öldürecek manasına gelmiyor!

Bu test kitlerinin ne kadar güvensiz olduğunu anlamak için, dilerseniz bir de İngiltere'ye bakalım.
Yurtdışından sipariş ettikleri binlerce test kiti, "korona pozitif" olarak ortaya çıkmıştı!

Evet, bir millete, virüs nasıl bulaştırılır, burdan belli oluyor galiba!

Bu testlere ne kadar güvenilir, güya yapılmasına uğraşılan aşıya, ne kadar güvenilir, bunları tamamen töhmet altında bırakıyor.


Evet kuş katliamı demiştik ya…

Bir yandan, medyanın algı gücü ölçülüyor.
Ülkelerin, yönetimlerin, insanlar üzerinde ne kadar baskı oluşturabilir, buna bakılıyor.

Bir diğer yandan, en demokratik olduklarını, en hür olduklarını iddia eden ülkelerin, toplumlarının ellerinden, en temel insan kakları nasıl alınır, ona bakılıyor.

Tabii ki de bu esnada, ekonomiler nasıl çökertilir, iflas eden şirketlere nasıl konulur, bunu da izleyeceğiz!

Yine tahmin ediyorum ki, Sayın Erdoğan'ın bu hususta devreye sokacağı, A, B, C vs. planları mevcuttur.

Emin olun Alman milletinin içi, evde oturmaktan fazla darlansın, baş kaldırsın, bu virüs çılgınlığı, bıçakla kesilmiş gibi ortadan kalkacak.

Bu bağlamda da muhalefetimizin, tüm ezberleri bozarak, sürekli sokağa çıkma yasağı için baskı yapmaları, yepyeni bir Işık'ta gözüküyor!

Bu zor zamanda, bize düşen, Devletimizin yanında olmaktır!


Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam
OGÜNhaber