Söylenenler ve asıl manaları

Ve zaten anlaşılmayan taraf da budur.

Bu ülkenin bir vatandaşı, hangi görüşten olursa olsun, nasıl oluyor da bu başarı işe gurur duymuyor?

Nasıl oluyor da azalan vaka ve vefat sayılarına sevinmeyip, üstelik de bu sayılardan dolayı hüsran duyuyor?

Bu işte bir terslik yok mu acaba?

Bu esnada, bir sürü çatlak sesler, birtakım söylemlere soyundu.

Şimdi burada, dediklerine ve asıl demek istediklerine bir bakalım…

“Ülke iyi yönetilmiyor”
Bunun asıl manası, “Bizim istediğimiz gibi, Batı’ya uşaklık formülü ile yönetilmiyor” dır.

“Ekonomi başarısız”
Bunun altında yatan ise; “Eskiden bizler zengin, daha zengin oluyorduk, artık olamıyoruz” dur.

“Yargı bağımsız değil”
Burda demek istedikleri ise; “Eskiden yargıya biz yön verirdik, biz ne istersek, yargı onu yapardı, mahkemeler de üst yargı da emrimizden çıkmazdı” söylemidir!

“Cumhurbaşkanı tarafsız olmalı”
Yani demek istiyorlar ki; “Dışa dönük öyle idi eskiden. Ama mesela Ahmet Nejdet Sezer gibi -çok tarafsız- biri, binlerce solcu teröristi affetti ve bu ülkenin seçtiği bir Başbakana, esef işe baktı, elinden geldiğince işini zorlaştırdı”

“Güneydoğu da işler iyi gitmiyor”
Malum, onlar için öyle. Demek istiyorlar ki; “PKK eşkiyaları birer biner paketlendi, dağda, kırsalda bittik, kafalarını çıkarınca tepelerine roketi yiyorlar!”

“Türkiye’nin itibarı yok”
Yani tabii kime göre, neye göre yok.
Demek istedikleri; “Bizi yöneten dış güçler, Erdoğan hükümetini istemiyor!”


Hep bir tenkit, hep bir muhaliflik.
Ancak yapıcı değil, hepsi yıkıcı, kırıcı.

Peki buyrun önerge verin denildiğinde ise gelen önerileri hak getire!
İpe, sapa gelecek, ciddiye alınacak tek bir şey yok.

“Demirtaş başta olmak üzere, tüm sol teröristleri, tabiiki de FETÖCÜ ve darbecileri serbest bırakın”.
“AB, ABD ne diyorsa onu yapın ve asla dışına çıkmayın.”
“Derhal İMF’ye gidip, ne taviz isterlerse verilerek borç alınsın.”
“Ne kadar milli proje var ise derhal iptal edin”.

Hatta kısacası diyorlar ki, “Siz istifa edin, bize bırakın”!

Seçime, meçime ne gerek var canım.
Halk ne der, millet ne der, kime ne?

“Sandık demokrasinin sadece bir parçası imiş”!
Ben demiyorum, kendileri diyor bunu.

Yani “Halkın verdiği karar şöyle dura, asıl önemli olan bizim istek ve arzularımız, menfaatlerimizdir” kafasındalar halen.

Evet sene 2020, ama birilerinin kafaları halen 1940’larda kalmış belli ki.

Dünya da kartlar yeniden karılıyor ve hükümet bu milletin, devletin ve ülkenin, bu karmadan en iyi neticeyi almak için canhıraş çalışıyor iken, muhalefet ise tam tersi, Türkiye mümkün ise en kötü pozisyonda oyuna dahil olması için uğraşıyor.

Peki, nerde burda millilik, nerde yerlilik, nerde milli şuur?

Ben bu muhalefette, böyle bir ruhun olduğuna, açıkçası inanmıyorum.
Ve biliyorum ki, bu hususta yalnız değilim.

Tüm dünyada olan bir olağandışılılık elbette ülkemizede uğradı.

Bu süreçte, aslında tüm siyasilerimizden beklediğimiz, tek vücut olup, mücadeleye sarılmak olmalı idi.
Milli bir mücadele idi beklediğimiz.

Lakin maalesef bu hususta da sükutu hayale uğradık. Sadece bir hafta boyunca sürdü bu istediğimiz birliktelik. Ne zaman ki “Umreciler” döndü, muhalefetin tutumu da döndü.

Başta ne işe yaradığını halen bilemediğimiz Tabipler Odası, başladılar hükümete saldırmaya. Türkiye ne kadar iyi yönetse de süreci, ne kadar başarı elde etse de onlar daha da hırslı saldırdılar.

Hatta sonunda ve aslında ortada fol yokken, yumurta yokken, üçer beşer çıkıp darbe çığırtkanlıklarına başladılar.

Gel de burada bir mantık ara.
Bulabilene aşk olsun.

Ben şahsen, muhalefetin iflas bayrağını çektiğini, artık siyaseten hiçbir beklentileri olmadığını, demokrasiden ümitlerini kestiklerini görüyorum.

Başka türlü bu akıllara zarar siyaseti ve tutumu sergilemelerinin hiçbir anlamı yoktur.

Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam
OGÜNhaber