Bir yandan acımamak mümkün değil.
Kılıçdaroğlu'ndan bahsediyorum, girmediği kisve, bürünmediği kimlik kalmadı.
Göz kırpmadığı fraksiyon, selam çakmadığı ideoloji, abi çekmediği dış ülke bırakmadı.
PKK'nın desteğine ilk önce sessiz kaldı, baktı ki kendi tabanı bile homurdanıyor, ayak oyunlarına girmeye başladı ve tabi iki de çuvalladı.
Son kozu milliyetçilik, şahıs olarak da, gerçek milliyetçilerin esefle baktığı, popülist, seviyesiz, salt ırkçılığa yönelen, kafatasçı bir siyasi figür.
Ona da yeşil ışık yaktı sonunda.
Yaktı da ne yaptı, neyi becerdi, bunun daha farkında değil.
Elbette niyeti, o kişinin Partisinin aldığı oyları konsolide edebilmek, ancak bu o kadar kolay mı, oylar cepte keklik mi, yoksa Dimyata pirince giderken, eldeki bulgurdan mı oldu, onu seçim gecesi göreceğiz.
Ben öyle tahmin ediyorum ki Özdağ'ın götürüsü, getirisinden fazla olacaktır.
Zaten Kılıçdaroğlu, kendisini Kemalist olarak tanımlayan kesiminin oylarını ve desteklerini, büyük bir oranla kaybetti.
Nedeni de belli, HDPKK ile yapılan iş birliği.
Senelerin getirdiği tecrübe şunu der ki, HDP'nin desteklediği hiçbir parti, hiçbir siyasetçi, bu ülkede seçim meçim kazanamaz.
Bunu görmezden geldi Bay Kemal, bu millet ile PKK'nın arasında bir kan davası olduğunu, HDP'nin ise PKK'nın kravatlı uzantısı olduğunu görmezden geldi, bedelini şimdilik ağır ödedi, 28 Mayıs gecesi daha da ağır ödeyecek.
Özdağ ile iş birliği ve protokolü altılı masa değil sadece CHP imzaladı.
Bu da de facto, altılı masanın aslında dağıldığının açıkça göstergesi.
On gün içinde 180 derece dönüleceğine, adeta metamorfoz geçireceğine, kimse inanmaz.
Berlin'de yaşayan Siyasal bilimci akademisyen Hakan Işık ile yaptığımız uzun söyleşilerde, elbette bu da konu oldu.
Işık;
"Kitleleri harekete geçirebilmek için, ilk önce gerekli olan, inanırlık ve samimiyettir, yani dik duruş ve ilkeciliktir.
Beş ayda, kendi ilkelerini defalarca boşa çıkaran, kılıktan kılığa giren bir siyasi, lider değil, ya birilerinin iplerini tuttuğu kukla, ya da şahsi ihtiraslarına yenilmiş bir profil noyrotik şahıstır.
Kitleler böyle bir insanın, bırakın peşinden gitmeyi, ciddiye bile almazlar, tarih bunun örnekleri ile doludur. Yakın tarihte misal olarak Emanuel Macron gösterilebilir."
Kendi kitlesi ile sürekli çelişen, kendi ilkelerini ha bire boşa çıkaran bir kişiyi, kim neden ciddiye alsın ki zaten?
Maalesef, ben, ömrümde, siyasetin bu kadar ucuzladığını, bu kadar ayağa düştüğünü hiç, ama hiç görmemiş, şahit olmamıştım.
Yazık, bu millete, bu ülkeye yazık.
Vatandaşlık görevi.
Buradan yüce Türk milletine, sevgili okurlarımıza da seslenmek istiyorum;
Lütfen, pazar günü sandıklara gidin ve oylarınızı kullanın.
Katılma oranını bir kez daha en yüksek seviyelere çıkartalım ve tüm dünyaya, bir kez daha, demokrasi şöleni yaşatalım.
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam