Siyaset, İslami, kültürel bir terimdir.
Mana olarak da, devlet yönetimini, baştan sona kadar, komple tarif eder ve içinde barındırır.
Yani bu terim, devlet yönetimini özetler.
Politika ise Yunancadan gelir ve iki hecedir.
Poli – Tik.
Poli iki, çoğul manasına gelir, Tik ise yüz demektir.
Dolayısıyla Politik, Politika, iki yüzlülüğü tarif eder, yalancılığı ve sahtekarlığı tarif eder.
İnsanların gerçek yüzlerini gizlediklerini ve sahtekarlık yaptığını tefsir eder.
Şimdi gelelim konumuza.
Siyaset, dürüst olan, halkı ile içiçe halkın ve devletin yararı için uğraşmayı şiar alan insanların ilgi ve etki alanı, kendilerini ifade etme platformudur.
Siyasette, riya olmaz, yalan olmaz, boş vaatler olamaz, insanları kandırmak hiç olmaz, olamaz.
Siyasete gönül vermiş olan insanlarda, kibir de olamaz, olmamalı.
Siyasetçi ancak halkının, devletinin hadimi olur, hizmetkarı olur ve tüm uğraşlarının yegane hedefi de, milletin ve devletin refahı, istikbali ve istikrarıdır.
Aslında, son yirmi yıldır sergilediği hizmet siyaseti, icraat siyaseti ile bu tarife %100 uyan Parti AK Partisi, lideri ise Sayın Recep Tayyip Erdoğan'dır.
Ve elbette ki, kendi nefsini yenmiş, sadece ülkesinin istikbalini ve bekasını düşünen Milliyetçi Hareket Partisi ve lideri Sayın Dr. Devlet Bahçeli'dır.
Yirmi yılın karnesi gayet net ortada ve inkar edilemez. Zira tüm icraatlar, hizmetler, milletimizin gözünün önünde oldu, oluyor.
Her ne kadar, ideolojik körlük yaşayan ve zihni köhnemiş bir güruh, tüm bu olup bitenleri indirgemeye, hatta yok saymaya çalışsa da gerçekler daima gerçek olarak kalacaktır.
Kimsenin de yok sayması ile küçümsemesi ile yok olmazlar.
Gelelim bir de politikacılara, politikaya.
Bu minvalde ben sadece yukarıdaki terimlerin tesirleri üzerinden özetliyorum, bunun unutulmaması gerek.
Politikacı, yani iki yüzlü, yalancı, sahtekarlık peşinde olanlar da ülkemizde yok mu?
Sadece kendi menfi çıkarları peşinde koşan, menfaatleri uğruna her şeyi söyleyebilen, yapabilen, vaat edebilen, ancak seçilince bu sözleri, vaatleri unutan, yok sayan ve umursamayan kişiler yok mu?
Sanırım cevabını hepimiz biliyoruz ve son 4,5 senedir de çok yakından Şahid olduk bunlara.
Misal olarak CHP'li belediyeleri alalım.
Seçim öncesi vaatler nerde, seçim sonrası yapılanlar nerde.
Aralarında dünyalar kadar fark var.
Peki, ilgili kişilerin umurunda mı?
Maalesef hayır, tam tersi, türlü alavere/dalavereler ile, pişkinlikler ile, günü kurtarma, su üstüne çıkma çabaları ile, gündemdeki yerlerini almaktalar.
Politikacılık bu işte.
Ucuz popülizm, asla tutulmayacak, tutulması imkansız vaatleri salla, sonra da unut.
Merhum Demirel'in meşhur deyimi ile; "Binaenaleyh, dün dündür bugün bugündür."
Evet, çok partili döneme geçtikten sonra, bu tür politika geçerli idi bu ülkede.
Misal olarak bir Milletvekili adayının, sanırım 60'lı yıllarda "Kayseri'ye deniz getirecez" vaat ettiği rivayet edilir.
Üç anahtar, ev, araba, yazlık vaadi de bunların arasında gelir.
Ancak artık devir değişti. Seversiniz sevmezsiniz ama Sayın Erdoğan partisi ile bu ülkede ve dahi Refah Partisinden 1994'te İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduktan sonra, politika değil, siyaseti bu millete tanıtı.
Verdiği her sözü tutarak, bir hizmet siyaseti ile tanıştırdı.
Çıtayı o kadar yükseltti ki, şimdiye dek kimse yanına bile yaklaşamadı.
Yani kısacası bu bir devrimdi. Politikacılığın bittiği, siyasetin tanındığı bir devrim.
Ve eminim ki, milletimizin kahir ekseriyeti, asla o eski Türkiye şartlarına geri dönmek istemiyordur.
Siyaset aynı zamanda da bir davanın güdülmesidir.
Bu davada sen, ben yoktur, biz vardır, hedef şahsi kariyerler değil, ülkenin bekası, davanın devamıdır.
Neticede, Milletvekili listeleri ortada.
AK Partisi radikal sayılacak bir şekilde, değişime gitmiş, dahi kabineyi bile komple değişime götürmüş ve tavizsiz bir biçimde üç dönem kuralını uygulamıştır.
Kimseden de aksi, asi bir ses çıkmamıştır.
Hülasa Milliyetçi Hareket Partisi listelerini beyan etmiş, kimseden çıt çıkmamıştır.
Bu iki Parti, bir kez daha birer dava partileri olduklarının Rüştlerini ispat etmiş ve de tesçillenmişlerdir.
Peki Millet İttifakında durum böyle mi?
Nerde...
Günlerdir kıyametler kopmakta, neredeyse kan gövdeyi götürmekte.
Listelerde yer bulamayanlar hile iddialarında bulunmakta, istifalar peş peşe yağmakta.
Hele de muhafazakar İttifak ortaklarını listelerde gören marjinal grup temsilcisi CHP'liler, tamamen isyan bayraklarını açmış durumdalar.
Kılıçlar çekilmiş, peşrevler başlamış.
Sanırım kah CHP kah ise İyi Parti için bu seçimler büyük negatif sürprizler ile dolu olarak geçecek.
Gelelim Millet İttifakı'nın yancılarına.
Hoş, Gültekin Uysal'ı burada tamamen tenzih ediyorum, zira zaten hiçbir iddiası olmadı.
Ammmaaa, kah Davutoğlu kah ise Babacan, yani AK Partisi eskileri, partilerini kurduktan beri, masaya oturduklarından beri, boylarından o kadar büyük laflar ettiler ki...
Serok Ahmet, bir selamı ile Anadolu'yu ayağa kaldırıyordu, AK Partisi Genel başkanı olarak girdiği ve aslında başarısızlık ile sonuçlanan 7 Haziran seçimlerinde alınan oyları kendinden makul bilmişti.
Babacan, tüm ekonomiyi kendisinin kurtardığını iddia edip duruyordu.
Saadet partisi tam bir hüsran.
Üçü de, hatta dördü de, kendilerine güvensizliklerinden dolayı CHP listelerine kendilerini mecbur ettiler.
CHP dahil, hepsi politik intihar ettiler.
Sonuçlarda bunu göreceğiz.
İyi Parti ise intiharı masadan önce kalkarak, sonra dönerek, ve daha da sonrası, HDP'nin ortaklığını kabul ederek etmişti zaten.
Aday listeleri, milletimize hayırlı olsun, ve bu millete, vatana, devlete faydalı olan kazansın ve de kazanacak zaten.
Bir diğer yazımızda buluşmak umudu ve dua ile Vesselam