Davetiye kargo ile gelmiş, keşke telefon açılsa imiş ama o zaten Ankara'da imiş!
Birisi Bay Ego'ya hatırlatsın ki, kendisi İstanbul'un Belediye Başkanı!
Yabancı bir ülkenin devlet başkanı değil.
Bu bir.
İkincisi Ezan davettir, şahsa özel ancak Sela okunur!
Üçüncüsü, eğer ki kendisi, Yunan basınına demeç vermekten vakit bulabilip, gerçek işleri ile ve kariyeri ile ilgilense idi, böylesi bir tarihi fırsatı asla elinden kaçırmazdı.
Bu bağlamda, şunu da demek isterim ki, danışmanlarının hepsini de kovsun.
Eğer tüm İstanbul'u, dahi Sultanahmet meydanını, "Ayasofya'nın açılışı hayırlı olsun" afişleri ile donatsaydı.
Açılış günü, uzak yerlerden, meydana otobüsleri ring seferleri ile hizmete verseydi.
Her köşeye, su, kumanya, seccade gibi ihtiyaçları gidermek için standlar kursaydı.
Kapıya dikilip de İBB Başkanı olarak, Sayın Cumhurbaşkanını, Devlet erkanını, Davetlileri, bizzat karşılasa idi, kim yapma, yapamazsın diyecekti?
Ancak takdir toplayacaktı!
Olmadı, yapmadı, yapamadı!
Tarihi bir fırsatı, ideolojik körlük uğruna heba etti gitti.
Geçmiş olsun.
Yüzyılın olayında, kendi ismi, kenti terk edenler arasında anılacak artık.
Hatta, İETT'ye, İDO'ya, metroya ek seferler koymayan, zulmetmek için elinden geleni yapan zavallı bir ezik olacak tarihe geçti.
Şimdi Ekrem bey gerçekçi olalım mı?
Sen bir daha bu görevi zor görürsün kardeşim.
Bu şehrin insanı bir daha seni seçmez.
Speküle ettiğin Cumhurbaşkanlığı adaylığı var ya…
Ben de Genel Başkanı'nı tanıyorsam, bu işi de unut sen.
Bir insanda, biraz olsun bir beceri olmalı yahu, biraz olsun bir istek olmalı, biraz çaba göstermeli insan.
Ama yok, yok, yok işte, yok!
Yok demişken bu vesile ile de CHP'nin Kongresi'ne gelmiş olalım.
Yokların Kurultayı.
Basın yok.
Muhalif tek bir delege yok.
Karşı bir aday yok.
Vizyon yok.
Misyon yok.
Tutarlılık yok.
İstikrar yok.
Kendi söylediklerine inanmak yok.
Kendi seçtiği delegelerin karşısına geçip, parti içi muhalefeti susturan, sepetleyen buna rağmen de utanmadan demokrasi de demokrasi diye tutturan bir Kılıçdaroğlu'nun şahsi şovunu seyrettik.
Biz ayrıştıran olmayacağız diyerek, Sayın Erdoğan'a Firavun diyecek kadar da şaşırmış birini gördüm ben.
Liderlik vasıflarının ‘v'sini bile taşımayan, bir kaset kumpası ile koltuğa oturup, o baskılar ile de koltuğuna 404 ile yapılmış bir Kılıçdaroğlu.
Tabii diyet olarak da halen 20 Temmuz sivil darbe söyleminde inat edecek.
İsterse etmesin.
Bir husus var ki esefle kınadım.
Bir iftira. Kendinden alışık olduğumuz tarz yani.
Hükümet dış güçler ne diyorsa onu yapıyor!
Bu kişi bunu resmen söyleyebildi.
Hani derler ya, "kişi kendinden bilir işi" diye. Tam da bu deyimin vücut bulmuş hali Kemal Kılıçdaroğlu'dur.
O dış güçler, git Suriye'ye müdahale et mi demiş?
Karşı çıkan Batı ülkeleri ve senin partin.
Libya'ya müdahale et mi demiş o dış güçler?
Karşı çıkan sensin, Partin ve Batı ülkeleri değil mi Kemal bey?
Sen kimin aklı ile dalga geçtiğini sanıyorsun ki?
O dış güçlerin iç maşası sensin Kılıçdaroğlu, sen!
Türkiye Cumhuriyeti'nin önündeki takoz da sensin ve partin ve zihniyetin ve suç ortakların.
Bir kere, bari bir kere olsun da dürüst ol, doğru siyaset yap.
Dök içindeki incileri dürüstçe.
Ama asla yapamazsın ne sen ne zihniyetdaşların.
Çünkü siz, bu milletin, bu ülkenin her türlü önünü tıkar, kutusunu kazarsınız.
Ama seçim zamanı geldi mi, insanların dini duygularını, milli duygularını söndürürsünüz.
Cuma şovları, İftar şovları, son olarak da Kur-an okuma şovları yaparsınız.
Kızılderililerin de dediği gibi, çatal dillisiniz!
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam