Hangi görüşten olursa olsun, bir yerlere gelmek isteyen siyasiler, arkalarına “Branding Specialist” yani markalaşma uzmanı olan reklam ajanslarını alarak, gerçek siyasetten çok uzakta, sadece insanlara hoş görünme peşinde, aalı, astarı olmayan, altyapısı olmayan, içi boş, çoğu zaman gerçek dışı söylemler ile, seçim kampanyaları yürütmekte ve seçildikten sonra da bu popülist çizgi ile devam etmektedirler.
Bunun tehlikeleri pek çoktur.
En başında, ciddi sorunların çözümünün ötelenmeleri gelir.
Çünkü bu sorunların çözümleri, halk arasında pek de popüler olmaya bilenlerdir.
Ancak şirin gözükmek uğruna, bunlar ele alınmaz.
Sonra, gerçek dışı söylemlere bir kılıf uydurma çabaları gelir.
Bunun için, gerekirse, saat gibi çalışan sistemler bile duraklattırılır.
Verilen absürt vaadleri yerine getirmektense, ki zaten mümkün değil, bir önceki yönetimi kötüleme yoluna gidilir.
Bunlar çok basit işlerdir ve ülkemiz bunları çok görmüştür ve maalesef yine görmeye başlamıştır.
Seneler, on seneler önce, üç, beş oyu devşirmek için, zamanında, sorumsuzca dağıtılan tapular, çarpık kentleşmeyi beraberinde getirmiştir ve bugün çok ciddi sorunlar ile karşımızdadır.
Kamu şirketlerine, kurumlarına ha bire personel almak, işsizliğe gerçekten çare olmamış, pek çok kurumu, iflasın eşiğine getirdiği gibi, misalen belediye bütçelerini de olağanüstü zorlamaktadır.
Bu kısa vadede, günü kurtarmaya bile pek muktedir olmayan icraatlar, günümüzde, karşımıza, devlet bütçesine ciddi yük olarak çıkıyor maalesef.
Bu hatalar, dün de yapıldı, bugün de yapılıyor.
Peki, bu hatalardan doğan külfetleri bertaraf etmek için, kamu kurumlarını, şirketlerini, kapatmak veya özelleştirmek nedir?
Elbette ki na popüler icraatlardır ve zamanında buna yol açanlar, bugün muhalefette, bunun üstüne siyaset yapma peşindedir. Evet bu da popülizm dir.
EYT meselesi, en başından beri bir hata idi.
Bunun mimarı olan Yaşar Okuyan, bugün CHP’nin içinde olan biri.
Halen yaptığının, devlete zarar verdiğini kabullenmeyen, hatasını görmeyen bir insan.
Ve bu çok hassas konuda, çıkıpta “Seçim kaybetmek pahasına da olsa, benimle bu EYT olmayacak” demek, devletin çıkarlarını, yarınlarını düşünmek, ilk evvela, tam bir devlet adamlığıdır.
Medeni cesarettir.
Kendi çıkarlarını bir tarafa koyup, devleti, milleti ve bunların çıkarlarını gözetmektir.
Kimse kusura bakmadın da bu her türlü takdire şayandır.
Ben bugün, bırakın Türkiye’yi, dünyada, böyle bir çıkış yapabilecek, tek bir siyasi lider görmüyorum.
Ve bu kararı sonuna kadar da destekliyorum.
Tüm dünya siyasileri gibi, ucuz popülist siyasetin tam aksine, zor ve tepkisi çok olacak böylesi bir kararı alarak, ama başı dik, alnı açık olarak, kamuoyunun karşısına çıkmak, halk tabiri ile yürek ister, cesaret ister.
Aslında bu açıklamayı yapmak: “Ben kimseye benim siyasi hırsımdan dolayı içinden çıkılmaz bir batak bırakma niyetinde değilim” demektir.
Ve dürüst olursak, ülkemizde bu EYT, pek çok kesimin, tamamen oportünist çıkarları için biçilmiş kaftandır!
Nedir emekliliğin ana teması?
Belli bir yaşa geldin.
Artık çekil, geçimini devlet sağlayacak, ama senin yerine de yeni kuşaktan biri, işsizlikten kurtularak iş bulacak!
Basitçe budur.
Ama bizde öyle mi?
Nerdeee!
Genç, hatta en verimli yaşında adam emekli olur, ikramiyesini alır, maaşı başlar.
Peki çalışmayı bırakır mı?
Ne münasebet.
En az on, yirmi sene çalışmaya devam eder.
İşverenler de memnun, çünkü maaş yan giderleri yok. Üstelik vasıflı ve uzman bir elemanları var.
Peki piyasada iş bekleyenler?
Kimin umurunda.
İşin en korkunç tarafı ise devlet bu prosedürü bildiği halde, hiçbir şekilde de müdahale etmez.
Hoş, etse ne olur, iki hafta düzgün gider, sonra aynı tas, aynı hamam.
Evet, bu yazıyı yazdığım için, yine bir sürü tenkit gelecektir.
Peşinen demek isterim ki, evvela iyi okuyun ve bu sistemin neresindensiniz, bunu dürüstçe sorgulayın.
Zira, hem devletten maaş al, hem sosyal güvencen olsun, ama başkalarına da imkan tanıma, işlerine devam et, bu ne kadar doğrudur acaba?
Bu soruyu ben işverenlere de soruyorum.
Bu şekilde ilerleyen sistem, ne kadar adil? Ne kadar dürüst?
Devleti dolandırmak olmuyor mu bu?
Devlet derken, tüyü bitmemiş yetimin hakkını kast ediyorum.
Bu hakkı yemek, ne kadar adil? Ne kadar helal?
Ben şahsen, dürüst olup, kolayın yerine zoru seçenin yanında olmayı yeğliyorum.
Devlete hiç yoktan ve bu zor koşullarda kalkıp her yıl 113 Milyar lirayı yüklemeyen bir siyasi lider, elbette ki takdir edilmelidir.
Boş vaatler ile, milleti kandıran, sonra da PR ile makam doldurma peşinde olan, içi boş balonlar ile yan yana olmaktansa, dürüst birinin yanında olmak, tercihimdir.
Bu meseleyi, herkesin öz vicdan muhasebesine bırakıyorum.
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam