Fakat gerçekler biraz farklı.
Ne yazık ki, farklı.
Çünkü öyle bir toplum olduk ki, öyle bir ruh haline büründük ki, neyin ne olduğunu anlamak, gerçekten de meziyet ister oldu!
15 Temmuz hain darbe girişimi, her hali ile bu toplumu değiştirdi!
En çok güvenmemiz gerektiği kolluk kuvvetlerine bile insanlarımız temkinli yaklaşmakta.
Hile sezmekte ve sürekli bir teyakkuz halini yaşamakta.
Diyarbakır’da şehid düşen yiğit Atakan Arslan'ın olayının ardından bu sorun, sorunlar tekrar aşikar oldu maalesef.
Çünkü bu olayın evvelinde, değişik illerde ve sanki “gizli bir elin düğmeye basmışçasına”, polis memurlarının, bir takım toplumsal olaylara, “sert müdahalesi” sosyal medyada sakız olmuş gibi servis esilmişti! Ta ki, bazı memurların açığa alınmasına kadar varmıştı bu olaylar.
Burada kim suçlu, kim suçsuz, bizzat olayın içinde olmadığımdan, ben şahsen bir hüküm veremiyorum.
Başlarındaki amirler, daha iyisini biliyorlardır şüphesiz.
Sonrasında ise yine nasıl oldu ise polise mukavemet, polise saldırma gibi olaylar geldi ekranlara.
Devletin üniformasını, ahalinin asayişini sağlayan insanlara, kürek ile saldıranlar oldu. Gördük!
Sokak aralarında, araçlarından, bekçiye, polise magandalık yapan serserileri de gördük.
Ve maalesef son olarak da Şehid Atakan Arslanı gördük.
İkilemde kalan sadece vatandaş değil, polisimizin ikilemi daha zor, ancak çok daha tehlikeli. Zira hayatına mal olabiliyor!
Evet, vatandaş ikilemde demiştik.
Bana ulaşan pek çok mesajlardan anlaşılan bu.
“FETÖcüler bitti mi ki?”
“Toplumun sinir uçlarını mı kaşıyorlar?”
“Bilerek mi yapılıyor?”
Endişeler bundan ibaret, elbette ki gelen tepkiler de bu minval üzerine yapılıyor!
Polisimiz ise yani vatanına aşık, devletine bağlı, polisimiz ise, bambaşka ikilem içinde.
Dur ihtarına uymayarak kaçanı vursa, yargılanacak!
Vurmazsa ise, belki de şehid olacak?
“Alın şu tabancayı belimizden, sizde kurtulun, bizde!” diyen polislerimiz var.
Çünkü vursa bir türlü hayatı kayacak, vurmasa belki de hayatından olacak.
Ne menem bir durumdur bu?
Bakınız, polisimiz her şartta görev başında.
Sadece şu korona günlerinde, zaten var olan görevlerinin üstüne neler bindi.
Ses eden oldu mu?
Hayır.
Sağlık görevlileri, hatta PTT dağıtımcı ve çalışanlarına ekstradan paralar ödendi.
Helali hoş olsun.
Ya Emniyet güçlerine?
Onların görevi zaten.
Peki onların görevi de diğerlerinin görevleri değil mi?
Sıra göreve gelince polisimiz hep ilk sırada da mesele mükafata geldiğinde neden hiç sıra bile yok?
Şehadette bile polisimiz maalesef dezavantaj da.
Düşünsenize, şehadette bile.
Yani verebileceği en değerli şeyi, hayatını vermiş, ama maalesef, ailesini teskin etme sırasında, çok, çok gerilerde.
15 Temmuz şehidleri, sivil şehidler, diğer memuriyetler, sonra asker, jandarma, polis…
Kan paraları arasındaki farkı inceleyin, ne demek istediğimi anlarsınız.
Sadece polisimizin ve jandarma personelimizin, Covid-19 sürecinde, üstün başarı ile yürüttüğü çalışmalara bir bakınız lütfen.
Her türlü takdire şayan değil midir?
Polis Akademisi’nin, ard arda yayınladığı raporlar, bir başarı hikayesi değil midir?
Evet Diyarbakır’da üç azılı suç makinesi, bir polis memurumuzu, kahpece sırtından vurmuş ve şehid etmiştir.
Kaldı ki bu sokak eşkiyalarından, silahı kullanan soysuzun iç çamaşırından, dahi sonra ağzından jilet çıkmış, bununla ise, tekrar polis memurlarına saldırma cüretini göstermiştir.
Ve tam da bu psikopata, bu sosyopata kim sahip çıktı?
Elbette ki, tasmasını elinde tutan HDP çıktı!
Tabii ki şaşıracak bir durum değildir.
PKK’nın kravatlı mensuplarından, bu tip şeylere biz alışıkız artık.
Demem o ki, evet polisimizin yanında olalım.
Ama sadece şehid verdikten sonra değil, hayatta iken yanlarında olalım.
Destek olalım.
Gördüklerimiz suçları, suçluları ihbar edelim, bildirelim.
“Nemelazımcılık” yapmayalım.
Gözlerimizi kapalı tutmayalım.
Güvenlik güçleri, arkalarındaki halkın gücünü hissettiğinde, daha da güçlüdür.
“Zaten savcılar bırakıyor,” düşüncesi son derece yanlış ve vahim bir hatadır.
Eğer ki temiz bir toplum istiyor isek, düzenli, sakin ve huzurlu bir yaşam istiyor isek;
İlk etapta bizler kural ve kanunlara uyalım, uymayanları ise gerekli makamlara ihbar edelim.
Bu bir gammazlık değil, vatandaşlık görevidir.
Yıllardır süregelen bu yanlış algıdan, toplum olarak artık soyutlanmamızın vakti gelmiştir.
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam