Hatırlayacaksınız ki, Joe Biden, seçilir seçilmez katıldığı ilk G7 zirvesinde, özellikle de kara para, rüşvet ve yolsuzluklara bulaşmış devletler ile, hülasa, uyuşturucu ticareti ile müsemma devletler ile mücadele edeceğini beyan etmişti.
Aradan iki sene geçmesine rağmen, bu konularda ve herhangi bir konuda meziyetini görmedik, göremedik derken, birdenbire ülkemizin ordusuna bir "kimyasal silah" iftirası atıldı.
Üstüne de yine aynı cepheden bir narko devleti, kara para aklama devleti iftirası geldi.
Kimyasal silah iftirasını PKK sempatizanı, CHP'nin canhıraş savunduğu TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı tarafından ve uluslararası bir konsorsiyumun desteği ile atıldı.
Narko devleti ve kara para aklama ülkesi iftirasını ise Ana muhalefet partisi lideri olduğu iddia edilen Kemal Kılıçdaroğlu tarafından atıldı.
Şimdi, sanırım bunlara tesadüf demek safça bir düşünce olur.
Yani Türkiye Cumhuriyetini, bir şekilde İran, Irak, Nikaragua, Kolombiya, Peru gibi, Kuzey Kore gibi, Honduras gibi, geçimini gayri meşru faaliyetlerden sağlayan, itibarsız, kötü gözle bakılan, gelişmemiş, ilkel devletler sınıfına indirgeme çabasıdır bunlar.
Peki neden?
Gayet basit, başta AB/D olmak üzere bir takım devletlerin, kendi halklarına, bir anti Türkiye kamuoyu oluşturma, cephe ve tutum alabilme, olası bir müdahaleye hazır hale getirme planı işlemekte.
Çünkü tüm dünya çok kritik bir evrede.
Bu evrede ise Türkiye'nin eli hiç olmadığı kadar kuvvetli.
Rusya/Ukrayna krizinde, tahıl krizinde, diplomasi alanında yıldızı parlayan tek ülke, ki bunu da, İsviçre'yi, tarafsızlık rolünden ve uluslararası diplomasinin, adı konmamış merkezi olmaktan deklase ederek başaran ülke.
Savunma sanayisinde atak üstüne atak yapan, yeni evreler açan ve hatta savaş tarihini yeniden yazan bir ülke.
Üretim konusunda hiç olmadığı kadar başarılı, ihracatta rekorlar kıran bir ülke.
Neticede basit gözükse de, Togg ile yeni sanayii devri olan, sanayii 4.0 a girmiş bir ülke, hem de başat sayılacak bir ürünle.
Arabadan çok fazlası, akıllı bir mobil aygıt.
Ve evet, Batı dünyası için, eski emperyalist ülkeleri için, muhakkak durdurulması gereken bir ülke.
Bu alçakça iftiraların atılması, bu yüzden tesadüfi değildir, plansız asla değildir.
Tam tersi, sistematik bir saldırı ile karşı karşıyayız ve bu saldırıyı çok ciddiye almamız lazım, en üst perdeden mücadele edilmesi lazım.
Neticede, vakti ile kale alınmayan ve asla doğru olmayan Ermeni soykırımı iddiaları ile, bugün gelen uğraşmak durumundayız.
Ve ne hikmettir ki, iş bu Ermeni soykırımı iddialarını içimizde olup da destekleyenler de, bu yeni iftiraları ortaya atanlar da, tıpatıp aynı çevreler, aynı zihniyet.
Ne acıdır ki, bu iftiraları atanlar, kendilerini Türkiye Cumhuriyetinin banisi olan Atatürk ile kurucu parti olan CHP ile kamufle ediyorlar, bu iki değeri de suistimal ediyorlar.
Ve yine ne yazıktır ki, bu zihniyetin gerçek yüzünü halen görmeyenler, görmek istemeyenler var.
Nedeni ise ideolojik körlük.
Ben, bunca ömrümde, siyaset uğruna, devlet kurumlarına alenen saldıran, töhmet altında bırakan, yıpratan bir anlayış görmedim.
Bu denli alçakça saldırıya hiç tanık olmadım.
Siyaset uğruna devlete, millete düşmanlık edenleri de hiç görmedim.
Hoş, bu zamana kadar bu kadar zıt bir kutuplaşma da görmedim.
Yazık. Oy uğruna kendi devletine düşman olmak ne kadar sığ ne kadar vizyonsuzluk.
Devletin en güzide kurumlarını töhmet altında bırakmak, benim anlayışıma göre, devlet düşmanlığının en son evresidir.
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam