Siyasette bazı kurallar vardır.
Sabit, değişmez kurallar.
Bunlardan biri, seçimlerden önce vaat ettiklerinizin yerine gelip, gelmemesidir.
Özellikle de yerel siyasiler için bu, altın kuraldır, çünkü her gün, her şekilde kontrol edilebilirdir.
Genel ile yerel siyasetin arasındaki en büyük fark da budur.
Genel siyasette insanlar bazı şeyleri görmezden gelebilir, ancak yerel siyasette seçmen daha oportünisttir, daha çıkarıdır.
Çevresinde olup bitenlere, ya da olmayanlara çok dikkat eder ve sonunda oyunun rengini de buna göre kararlaştırır.
Yerel siyasette, kolay, kolay "mağduriyet edebiyatı" da işe yaramaz.
Yani gerçekten çok ağır engellemeler, müdahaleler söz konusu olmadıktan sonra, "efendim engelliyorlar, çalıştırmıyorlar" gibi sözlere kimse itibar etmez.
Bunun müsebbibi ise ilk sırada Sayın Erdoğan'dır.
1994 konjonktüründe göreve geldiğinde, toplumun belli kesimi, devlet yönetimi, hükümet, askeriye, bürokrasi tamamen karşısında idi ve ellerinden gelen her engeli önüne koydular.
Buna rağmen Sayın Erdoğan, İstanbul'a ve İstanbulluya verdiği her sözü tuttu.
Sonunda ise Milli Eğitim Bakanlığının müfredatında var olan bir şiiri okuduğu için, hapis yattı.
Baştan sona kadar mağdurdu, ancak yine de bunu bahane etmedi, çalıştı.
Elbette milletimiz, mağduriyete karşı duyarlıdır.
Ancak yapılan hizmeti de görmüş, takdir etmiştir.
Orantı olarak, bana göre, %70 icraat, %30 mağduriyetten dolayı oy almıştır, AK Partisi'ni kurduktan sonra.
Bir de mevcut İBB Başkanı İmamoğlu var.
Üç senedir bu makamda olan İmamoğlu, gündemine pek çok şey almıştır da bir türlü İstanbul'u alamamıştır.
Ancak bunu naçizane daha önceden de yazmıştık.
Bu şahıs İstanbul'u ancak bir kariyer basamağı olarak görüyor, nimetlerinden faydalanmak istiyor, başka da hiçbir ilgisi ve alakası yok, diye yazmıştık.
Nitekim haklı çıktık.
En başat sözü yüzbin deprem konutu inşa etmek idi.
Her sene yirmi bin konut.
Aradan geçen üç sene zarfında yapılan konut sayısı sıfır!
Yapılması gereken konut sayısı otuz bin olmalıydı halbuki, ama elde var sıfır.
Otuz yüzme havuzu, spor salonları, doğum evleri, kadın sağlık, çocuk sağlık evleri?
Yapılanların adeti sıfır!
Yüzbin araçlık otopark, yapacaktı.
Yapmadı.
Ulaşım, su, süt, ekmek bedava olacak/ucuz olacaktı.
Gerçekte ise yapılan zam üstüne zam oldu, pardon finansal düzenleme!
Affınıza sığınarak, sadece bu kelime, yani finansal düzenleme, bile bu insanın karakterine ışık tutmakta.
Kibir, insanların aklı ile alay etmek.
Bu nasıl bir terbiye yoksunluğudur?
Üç sene içinde kaç içme suyu projesi yaptı?
Tam tersi, bir başka akıl ile alay etme ve kibir misali olarak, "temel atmama töreni" düzenleyerek, artıma tesisini "gereksiz" olarak yapmadı, hatta yapamadı.
Tüm bunlar yetmezmiş gibi, bir de üstüne üstelik, çok tehlikeli bir skandal ortaya çıktı.
DİYADER ve terör ile iltisaklı şahısların İBB de istihdam edilmesi.
3000 İBB'nin yardım kartını tam da bu DİYADER'e "kaydırması".
Bu arada, normal vatandaşın kartları iptal edildi.
Öğrenci İstanbul kartlarına zam yapıldı.
Terör ile iltisaklı kişiler ve DİYADER meselesi, artık yargının ve müfettişlerin işi.
Ancak tüm bu pis kokuların arasında en iğrenci, muhtarlar masasına, özel kalem müdürü olarak atanan, şahsen üç sefer Kandil'e gitmiş, görümcesi PKKlı ve kırmızı listede aranan bir PKK elebaşısı olan kadın!
Hepimizin kişisel bilgileri, şu an PKK'nın, DHKP-C'nin, FETÖ'nün elinde olabilir!
Hâkim, savcı, polis, asker, kamu görevlileri, gazeteciler ve daha kimlerin mahrem bilgileri!
Hal böyleyken, ulusal güvenlik tehlikede değil mi?
Buna sebep olanlar (İBB'nin CHP'li yönetimi), şimdi kalkmış, pişkin, pişkin, madem terör iltisaklı idi, sen devlet olarak işe almama niye müsaade ettin diyebiliyor.
Hani banker Bilo filmindeki Şener Şen'in meşhur repliği geliyor akıllara:
"Yaptım, sor bakalım niye yaptım?"
Bir diğer yandan bakılınca "evet ben suç işledim, müsaade etmeseydin" mantığı.
Biz bu mantığı, TBMM'nin kasasından iki milyon TL telefon faturası ödeten bayan Vekili, Kılıçdaroğlu savunurken de görmüş idik:
"Siz de o imkânı vermeseydiniz!"
Hayır efendim, bu meseleyi karanlıkta ıslık çalarak getiremeyeceksiniz.
Devletin müfettişleri daha ortaya neler çıkartacak, bilmiyoruz.
Bekleyip göreceğiz.
Ancak DİYADER iddianamesi kabul edildi.
Bu da gelecekte olanlara yeteri kadar ışık tutuyor.
Artık mızrak çuvala sığmıyor, minareye kılıf uymuyor, her şey ayan beyan ortada.
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam