Sonra birileri çıkmış, bunu ohohlamış, pohpohlamış, PR çalışması yapmış, allamış, pullamış, İstanbul'a Belediye Başkanı adayı yapmış.
Buraya kadar, her şey normal diyelim.
Sonra o birileri allem etmiş, gullem etmiş, bu vatandaşı kazandırmış.
Yani bizimkisi Büyük Şehir Belediye Başkanı olmuş.
Buraya kadar da bir sıkıntı yok.
Ancak bu vatandaş, Belediye Hizmetleri kanunu pek öğrenememiş. Ne yapması gerektiğini ne yapmaması gerektiğini bilememiş.
Hani birileri parlatmış ya, işte onlar da işin dozajını epey kaçırmışlar.
Çünkü bizim vatandaş, kendini birdenbire Belediye Başkanı olarak değil de daha ziyade, kazandığı şehiri, serbest Cumhuriyet olarak görmeye, kendini de Devlet Başkanı olarak görmeye başlamış!
Mesela emrindeki zabıtalardan, ‘Tören mangası' kurmuş.
Bu zamana kadar asla böylesi bir saçmalık görülmemiş ama, o yapmış işte.
Gittiği her yerde; “Ben 16 milyonun başkanıyım” diye demeç verirken, bazen de “16 milyonun sahibiyim” diye saçmalıklar da sallamaya başlamış.
Zaten seçildiği şehiri daha ziyade yukardan gören bizim Başkan, bir Londra'dan çıkmış, bir Berlin'den, bir Paris'ten ve iki de bir de Yunanistan'dan.
Her geri geldiğinde de ne hikmetse artık, devlet projelerini ve siyasetini eleştirmeye başlamış.
Evet, söz konusu olan Ekrem İmamoğlu.
Geçen gece ise, makyajı tamamen döküldü ve asıl yüzü bir kez daha ortaya çıktı.
Konu Kanal İstanbul, çıktığı TV, Haber Türk!
Ve Başkan bey bol keseden attı da tuttu, salladı da salladı.
Konu referanduma geldi.
Daha önceleri, “Referandum yapılsın” diye yırtınan İmamoğlu, “Eğer referandumdan yapılsın kararı çıkarsa?” sorusuna, pek bir sinirlendi, asabileşti, kontrolünü kaybetti ve: “Böyle bir karar çıksa da mahkemeye giderim” diye içindeki asıl İmamoğlu'nu çıkartı ortaya!
Seçmenin kararına saygısı olmadığını açık ve net beyan etti, milyonlarda bunu izledi!
Fakat, İmamoğlu için felaket daha geçmemişti.
“Kanal İstanbul'un yapımında patlatılacak dinamitler, kaldırılacak toprak, depremi tetikler!” dedi, tüm Türkiye de buna Şahid oldu.
Bunu da ÇED raporuna rağmen, 200 bilim adamının görüşüne rağmen, hiçbir bilimsel gerçeğe dayanmadan attı ortaya!
Dananın kuyruğu telefon da koptu.
Çünkü telefon ile bağlanan Jeolog Celal Şengör dü.
Hani daha çok kısa bir zaman önce:
“Sizin önünüzde eğiliyorum, emirlerinizi bekliyoruz”, dediği Celal Şengör.
Ve tam da bu Celal bey, Ekrem İmamoğlu'nu, 80 milyonun önünde yerle bir etti.
“Kanal İstanbul'da, inşaatı da asla depremi tetiklemez, benim namıma yanlış beyanatlar veriliyor” dedi.
İmamoğlu, tabiri caizse mosmor oldu!
Akabinde ise öfke nöbetleri geçirip, kibir de pike yaptı.
Hepsi bir yana, milyonlarca insanın gözüne baka, baka yalan söyledi.
“Ben depremi tetikler demedim” dedi.
Gerçekten de dedi bunu.
Beş dakika önce, ciddi ciddi savunduğu tezden, anında geri vitese taktı ve kendi kendini yalanladı.
Bunun rekoru aslında partisinin Genel Başkanındaydı ama ne demişler, boynuz kulağı geçti.
Ve tamamen kontrol dışına çıktı.
“Celal Şengör'ü bağlamanız yanlıştı ben herhangi bir konuk değilim, İBBB'nıyım, (yine) 16 milyonun Başkanıyım…”
Bu davranış, bu sergilenen performans, bu millete saygısızlıktır, terbiyesizliktir.
Bir milletin gözü önünde, açık, bariz yalan söylemenin, başka hiçbir tabiri de yoktur.
Kendi seçmenine: “Vereceğin karar umurumda değil, patron benim” demek, ki referandum sorusuna verdiği cevap bu manaya gelir, açıkça hakaret olduğu gibi kibirin de dikalası, diktatörlük alametleridir.
Bu yalanlar, Ekrem İmamoğlu'nun ilk yalanları değil, son yalanları da olmayacağı da aşikar.
İmamoğlu, başka bir TV programında da FETÖ hakkında; “Ben böyle şeyleri bilmem, tanımam, hakkımda bir satır bulamazlar”, demişti.
FETÖ üyeliğinden 2016 senesinden beri soruşturma geçirdiğini (bu da yargının ayıbı), tutuklu FETÖ Belediye imamının, senelerdir Beylikdüzü Belediyesi'nden maaş aldığını, Zaman Gazetesi ve Samanyolu TV'de spor sunuculuğunu yaptığını, sosyal medyada görmeyen kalmadı.
İşte kimlik sorunu yaşamak da böyle bir şey.
Hayaller Devlet Başkanı olmak, ama gerçekler Belediye Başkanı.
Tabii bu sorun, belli sıkıntıları beraberinde getiriyor, getirdi, getirecek de.
Umarım ki, bu içi boş projeye oy vermiş olan insanlar, ideolojik körlüklerini bir an bari bırakırlar, Sayın Erdoğan ve AK Parti nefretinden dönmüş gözleri biraz da gerçeği görür ve hatalarını anlarlar.
Zira nerdeyse bir yıldır, İmamoğlu, birkaç PR çalışması dışında, İstanbul için, bir taşın üstüne taş koymamıştır, koyamaz ve koymayacaktır da.
Çünkü niyeti başka, hedefi başka ve inanın, İstanbul umurunda değil.
İsraf umurunda değil.
Şehire hizmet etmek umurunda değil.
Hem kibirden hem de yaşadığı kimlik sonunlarından, bunlara zaten vakit dahi bulamaz.
Eh ne demişler; “Gündüz yediğin hurmalar, gece mideni tırmalar.”
Önünde eğildin, emirlerini beklediğin biri de işte seni böyle yerden yere vurur.
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam