Sanırım hepimiz Nasreddin Hoca'nın meşhur kazan hikayesini biliriz.
Çıkarcı komşusunun ona verdiği kazanın doğurduğuna inanıp, öldüğüne inanmayan hikâye.
Günümüzde ise kendini, aydın, okumuş, modern, entel, sanatçı, ünlü diye tanımlayan birtakım insanların, salt ideolojik körü körlüğünden dolayı, daha önceki görevinde hiçbir başarısı olmayan, ancak pek sorunlu olan birini, inat ile ve uğruna İBB Başkanı "seçtirdiğini" gördük.
İşte aynı kişi ise öyle vaatler sıraladı ki, sormayın gitsin.
Neredeyse kazan doğuracak dedi.
Hatta neredeyse sözü fazla oldu, resmen dedi bunu.
Peki bu sıra sıra sıraladığı ve kısmen de absürt olan vaatlerden hangi birini yerine getirdi?
Hiçbirini.
Ama vaatler savurmaya devam etti mi?
Etti.
Ve bu aydınlığı fazla kaçırmış kişiler, "evet, evet, az kaldı, kazan doğurur" diye peşinden körü körüne gitmeye devam ettiler.
Bırakın vaatleri yerine getirmeyi, İBB meselesi felaket bir hale geldi.
Koskoca İSKİ, İETT iflas ettiler.
İSPARK zarar üstüne zarar yazdı/yazıyor.
İETT otobüsleri, birer ikişer dökülmeye, hatta cayır cayır yanmaya başladı, peş peşe gelen kazalar, insanlara korku saldı.
Kaza yapan, bozulan araçlar ise İETT parklarında çürümeye terk edildi, ki bu milli servetin yok olması demek, tramvay ve metrolar bile birer ikişer dökülmeye başladı.
Ama malum kesim, "yok, yok, kazan doğurur" demeye devam ettiler.
Bu yeni moda Nasreddin Hoca daha da ileri gidip, eşine benzerine rastlanmamış bir kibir ile şımarıklık ile İstanbul ne zaman dara düşse, kaçtı!
"Herkese tatil yakışmaz, bana tatil de çok yakışıyor" dedi ve kaçtı.
Ve evet, aynı kesim, "tabii çok yakışıyor dedi"!
Yolsuzluklar, birer, ikişer meydana çıkmaya başladı.
Savundular.
Usulsüzlükler baş gösterdi, mızrak çuvala sığmaz oldu, savundular.
Hep kazan doğurur dediler.
Öyle ya, Ekrem İmamoğlu bu, kazan doğurur dedi ise doğururdu, doğurmak zorunda idi.
Birileri ikinci Atatürk'ü gördü şahsında, birileri Fatih'i, yüzünde Rabbi Yesiri!
Evet, kazan artık doğurmalı idi.
Ama bir türlü bitmedi kazanın gebeliği.
Kendinden önceki AK Partisi yönetimlerinin başlatmış ve neredeyse bitirmiş olduğu projelerin üstüne yatarak, "ben yaptım/benim projem" diyerek algılar yaratmaya kalksa da olmadı, olamadı.
Halen hiçbir seçim vaadini yerine getirmemiş, hatta söz verdiklerinin tam aksini yapmıştı.
Yine de savundular, kazan doğurur dediler.
Geldi kara kış.
Millet 26 saat araçlarında mahsur kaldı, yollar kalmadı.
Ama İmamoğlu, İngiliz elçi ile kalkan balığı ziyafetine gitti, hem de önünde ve arkasında kar ile mücadele aracı eskortu ile.
Canhıraşlarla savundular.
İş PKK'ya geldi, PKK'ya takın DİYADER derneğine geldi.
Savundular.
Sonunda dağdan inmiş bir kadın terörist, İBB'de masa başından alındı.
İnanılması güç ama yine savundular.
Aslında hep savundular, ta ki, evet ta ki, bir Karadeniz turu ortaya çıkana ve gazeteci ordusu içinde, birtakım sevmedikleri isimler çıkana kadar!
İşte orda olan oldu.
Dananın kuyruğu koptu.
Ve o vakte kadar savunan ve kazanın doğuracağına inanan kim var kim yoksa, ateş püskürdü/püskürüyor.
İmamoğlu yerden yere vuruldu/vuruluyor.
Peki ne yaptı İmamoğlu?
Kendine has, nev-i münhasır tarzı ile: "Vız gelir, tırıs gider" dedi!
Yani kazan öldü dedi.
Yahu kazan ölür mü demeye başladılar.
Ee, sevgili malum kesim;
Kazanın doğuracağına inandınız da öleceğine niye inanmazsınız?
Bakın öldü işte.
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam