Demokrasilerde, muhalefete önemli görevler düşer.
Hükümeti denetlemek, varsa ters giden şeyler, dile getirmek, alternatif çözümler, siyasetler üretmek gibi mesela.
Yani muhalefet, tam tekmil her şeye karşı çıkmak, ne varsa, yoksa, istemezük de istemezük diye ortalıkta gezmek değildir.
Ucuz popülizm yapmak, körü körüne ideolojik sağlantılarda takılı kalmak da değildir.
Eğer bir alternatif öneriniz yoksa, susmayı bilmek de bir erdemdir aslında.
Gel gör ki, bizim ülkemizde bir muhalefet yok, ciddiye alınacak bir muhalefet hiç yok.
Ana muhalefet partisinin lideri ise tamamen evlere şenlik.
Yaptığı gaflar, sergilediği performans, ortaya koyduğu vizyonsuzluk ile, gerçekten gideni hiç aratmıyor, aksine el yükseltiyor.
Bizler bu günlerde adeta tarihe tanıklık ediyoruz.
Küresel siyonizmin 150 yıllık planlarının, yerle yeksan olduğuna şahitlik ediyoruz.
Batı hegemonyasının PKK siyasetinin ellerinde patladığını izliyoruz.
Sadece Suriye de değil, Afrika da, oyunun değiştiğini izliyor, kartlar yeniden dağıtılırken, eski aktörlerin ellerinin boş kaldığını görüyoruz.
Bunları yapan ise Türk devleti, Sayın Erdoğan’ın liderliğinde Türk hükümeti.
Libya, Karabağ, Somali, Etiyopya, Burkina Faso, Sudan, Nijerya, Çad...
Elbette ki Suriye, Lübnan ve belki çık yakında da Kudüs.
Ha bunları yazarken hamaset falan da yapmıyorum, reeli yazıyorum.
Dünyada, elle tutulabilir bir liderin olmadığı bir zamanda, tek dünya lideri olarak öne çıkan bir adamın başarıları bunlar.
Güttüğü siyasetin başarıları.
Bunları inkar eden her kim olursa olsun, o kişinin gerçekler ile arasındaki bağ yok olmuştur, ya da ideolojik körlük yaşıyordur.
Bu kadar basit.
Şimdi tabii yine birileri kalkıp diyecek ki, işte o büyük güçler zaten bunları böyle planladı, böyle olmasını istediler de onun için oldu.
Ben de şöyle diyorum, hiç kimse, ama hiç kimse, özellikle de paraya tapanlar, yaptıkları devasa yatırımımların heba olmasını, planlarının suya düşmesini istemez, hatta kaybetmeyi hiç istemez.
Ama şu anda kaybediyorlar, hem de her cephede, her masada.
Anlaşmaya mecbur kalıyorlar ve zararın neresinden dönersen dön kardır meselesine fit olmak zorunda kalıyorlar.
Bu da realite ve inkar edilemez.
Peki daha düne kadar, Suriye konusunda hükümeti yetersiz bulanlar, parmak sallayanlar, katil Esed’i savunanlara ne demeli?
O kanlı elleri sıktığınız için, günah vebal boynunuzadır!
Düne kadar, biçare Esed zulmünden kaçıp bizlere sığınanlara iğrençlik yapanlar, düşmanlık yapanlar, o işkence merkezlerinden gelen görüntüler karşısında, zerre kadar utanacaklar mı acaba?
Sanmıyorum!
Gerçek şu ki, seçim kaybetme pahasına da olsa, Sayın Erdoğan, Ensar görevinden geri adım atmadı, dik durdu ve zor zamanda bizden aman dileyenlerin onurlu bir şekilde döneceği vakte kadar bir insanlık dersi verdi tüm dünyaya.
Ve o tüm dünya, bunu gördü, kabul etti, takdir etti.
Sadece biçim muhalefet böyle görmedi, göremedi.
Güneş balçıkla sıvanmaz.
Deve kuşu misali, kafayı kuma gömerek, gerçeklerden kaçılmaz, inkar ederek, o gerçekler değişmez.
Ama şu olur, sizin bu ülke ile organik bağlarınızın olmadığı, sizin mu millet ile alakanızın olmadığı, ayan olur.
.......
Suriyeli demişken...
Bizim içimizdeki bazı zibidiler, halen Suriyeli ler üzerinden siyaset kasma, nefret kusma peşinde ola dursunlar, Avrupa’da durumlar tamamen değişik.
Alman hastaneler birliği, ve dahi Sağlık bakanı Karl Lauterbach, Almanyada çalışan 5800 (Beş bin sekiz yüz), Suriyeli hekimin, ülkelerine dönmesi halinde, sağlık sisteminin ciddi tehlikeye gireceğini feveran halinde söylüyorlar.
İşin aslı ise onlar dönerse, Alman sağlık sistemi çöker!
Hekimlerin yanı sıra diğer sağlık personelinin de sayarsak, felaket tam olur.
Almanya, genellikle kalifiye eleman, akademisyen göçmenleri alarak iş gücü kazanıp, ekonomilerine katma değer sağlamaya çalıştı.
Bizimkiler ise ucuz popülizm ile kendilerine siyasi malzeme çıkartma peşinde oldular, halen de öyleler.
İnşallah, güzel günün birinde, muhalefetimizde yerli ve milli olur.
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam