Hafta sonundan beri, Millet İttifakı'nın komple bileşenleri dahi yurtiçi ve yurtdışındaki destekçileri panik halinde, adeta feveran halinde.
Hepsi birden, deepfake diye adlandırılan, montaj videoları konu almışlar ve seçimlerin son haftasında böyle videoların çıkabileceğini, yani Bay Kemal'in ve bazı CHP'li isimlerin videolarının çıkabileceğini, asla kimsenin itibar etmemesi gerektiğini, bas bas bağırıyorlar, hatta peşin peşin tehdit ediyorlar.
Bay Kemal, iletişim ofisine son ihtarda bulunuyor, Uğur Dündar, seri tutuklamalara tehdit ediyor, yani peşin peşin çıkabilmesi muhtemel materyalleri itibarsızlaştırmak çabaları ayyuka çıkmış vaziyette.
Hoş fake videolar ile sahte mağdurlar ile çekilen ve ellerinde patlayan videolar konusunda , hepsinin engin tecrübeleri mevcut, biliyoruz.
Peki, bu panik havası ne?
Öğlen yenilen hurmalar, şimdi mideleri mi tırmalıyor?
Hani derler ya, çiğ yemeyenin karnı ağrımazmış diye.
Acaba ABD de sekiz saatte yenilen hamburgerler çiğ miydi?
Yoksa birilerinin Kandil ile yaptığı pazarlıklar esnasında etli çiğ köfte mi yedi de, şimdi topluca karın ağrısından kırılıyorlar?
Acaba birileri, birilerine üç beş oy uğruna, hiç olmayacak vaatler mi verdi?
Özerklik gibi teröristlerin serbestliği gibi sınır ötesi harekâtlardan çekilmek gibi, efendim Karadeniz, Akdeniz de, milli menfaatlerden vazgeçmek gibi?
Yoksa, burnumuzun dibine kurulacak bir terör devletine göz yummak gibi mi?
Yirmi yılın tüm kazanımlarını bırakıp müstemleke valisine razı olmak olmasın?
Mayıs 2013'den beri kurtulduğumuz İMF'ye tekrar muhtaç olmak için, ülkeyi batırmak olabilir mi?
Herkesin kafasında deli sorular.
Benim bildiğim, vicdanı rahat olan, yastığa da başını rahat koyar.
Ama bir de...
Ya sana gaz verenler, pohpohlayanlar şimdi sattı ise?
Ya senden bir şey olmayacağını anladılarsa?
Ya, sert kaya da olsa, Erdoğan ile daha iyi çalışırız dedilerse?
Şimdi de yapılanları afiş ederlerse?
Olmaz mı?
Geçmişe bir bakmak lazım.
Bin Ladin-i büyüten, destekleyen sonra da satan kimdi?
Saddam'ı önce Kuveyt'i işgal etmeye neredeyse zorlayan, motive eden, sonra da ipte sallandıranlar kimlerdi?
Menfaatlerine ters olduklarını düşündükleri anda, bu ve benzeri eylemleri, dünyanın her yerinde yapanlar kimlerdi?
Şimdi bir daha soralım:
Olur mu, olmaz mı?
Napolyon Bonapart'ın şu öğütünü hiç unutmamak gerekir:
"Düşman ihaneti sever, haini değil!"
ABD'nin derin devletini bir yüzü olan Hennry Kissinger de bunu adeta teyit etmedi mi?
Ne demişti;
"Biz (ABD) neden bu kadar büyüdük bir süper güç olduk? Çünkü içimizde hainleri etkisiz hale getirdik, ama her ülkenin hainini kullandık!"
Tabii bir yere kadar.
Öküz ölür, ortaklık biter, o zaman iş de biter.
İnanmayan, Nevada çölünde arama yapsın, yüzlerce, binlerce iskelet bulabilme ihtimali çok yüksek.
Tabii, belli başlı yerlere ayak bile basamazsın, bir anda başında CIA, Homeland Security biter ve o iskeletlerden birisi de sen okursun.
Yani, uzun lafı kısası, vicdanlar rahatsa, karın ağrısı yoksa, bu panik neden?
Saklısı, gizlisi olmayanın korkusu niye?
Ama tabii, birileri sekiz saat benzinliklerde hamburger yeme gibi absürt bir o kadar da şaibeli bir yalan ile, ortam hazırlar ise birilerine kapalı kapılar ardında, hiç olmayacak sözler verir ise o sözleri alanlar da bir özgüven patlaması yaşar ve dahi bu konuşulanları açıkla diye emir kipi ile konuşma cesaretini kendinde görür ise o zaman da, bu tip sorular milletin kafasında dolaşır.
Dolaşır yani.
Hele bir de ortada fol yokken, yumurta yokken, bu kadar amatörce, açık ve bariz, aslında bir şeylerin olduğuna, meydana çıkarsa da, adamı koltuğundan bile edebileceği kadar vahim olduğuna inandırmaktan, ima etmekten başka bir şey değildir.
Neticede, gerçeklerin er ya da geç, ortaya çıkma gibi bir alışkanlıkları vardır ve hiçbir çaba bunu perdelemeye yetmez.
Bakalım, bekleyip göreceğiz hep beraber.
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam