Üstte belirtilenlerin tutuklu olan, hükümlü olan mensuplarını ziyaret için sıraya giren AB parlamenterleri, hepimizin hafızasında.
Hatta, tutuklanan Demirtaş, Yüksekdağ ve diğer Milletvekilleri’nin TBMM’deki gurup toplantılarına katılan, AB Büyükelçi ordusunu da unutmadık.
Her fırsatta Sayın Erdoğan’a diktatörlük yaftasını yapıştırmak isteyen, sözümona kaygılarını dile getiren, küstahça parmak sallayan bu AB, acaba kendi içlerinde ‘separatist’ yani bölücü örgütler ile ilişkili partileri ne yapmışlar acaba?
Nasıl bir yol izlemişler?
Almanya, seksenli, doksanlı ve günümüze kadar, REP, yani Cumhuriyetçi partiyi, NPD ve benzer aşırı sağ zihniyette olan partileri sürekli kapatmış ve yasaklamıştır.
İspanya, son olarak, PCTV, yani Bask komünist partisini kapattı.
Ondan önce de ANV yani Bask Milliyetçi Hareketini kapatmıştı.
Bu bağlamda ve 2002’de çıkartılan ve terör örgütü ETA ile bağlantılı kurumların, siyasete girmesini önleyen, Siyasi kanunlar yasasını kullanarak yine Bask bölgesinin BATASUNA partisini kapatmıştı!
Tüm bu kapatılmalar, AHİM tarafından onaylanmıştır!
BATASUNA, doğrudan ETA’nın siyasi faaliyetlerini yürütmekle, bu terör örgütü ile arasına mesafe koymamasını, terör faaliyetlerini kınamamasını, terör propagandası yaptıkları gerekçeleri ile kapatılmıştı.
Diğer iki parti ise ETA sempatizanlığı BATASUNA mensuplarını içlerine aldıkları ve terör faaliyetlerini konuşmadıklarından ötürü kapatıldı.
Tekrar ediyorum: Tüm bu kapatmalar, AHİM tarafından onandı!
Bu aralar ise popüler konu, Katalan bölgesi ve bağımsızlık isteyen partinin, Belçika’da tutuklu Genel Başkanı.
Peki, şimdi bu kendi içlerinde olunca, sıkıntı olmuyor da bizim içimde 30 yıllık habis ur olan PKK ve siyasi uzantıları olunca neden sıkıntı oluyor?
Çünkü bölünmesi hedeflenen ülke Türkiye de ondan.
Avrupa içinde hiçbir seperatist, bölücü harekete, zinhar izin verilmiyor da bizden niye böyle bir şeye izin vermemiz bekleniyor?
Halbuki biz 2001’den beri parti mi kapattık?
Ki o tarihlerde AK Partisi hakkında açılmış kapatılma davası vardı, hatırlatsanız.
Şimdi buyrun, İspanya Yüksek mahkemesinin gerekçelerini baz alarak, günümüz siyasi partilerine şöyle bir göz atalım.
Ülkemizde terör örgütü olarak tanımlanan PKK, FETÖ ve DHKP-C var mı?
Var.
Peki bunlar ile aralarına mesafe koymayan ve dahi bunları öven, propagandalarını yapan, hatta yaptıkları terör eylemlerini makul ve doğru bulan Parti ve siyasiler var mı?
Var!
Hangi partiler bunlar?
HDP, CHP, İP, SP!
Daha son bütçe görüşmeleri esnasında sergiledikleri performanslar, herkes tarafından görüldü.
CHP, her fırsatta Demirtaş’ın serbest kalmasını istemiyor mu?
PKK’nın veya harf salatası yan kuruluşlarının yaptığı hangi terör olayını, isim vererek kanamış?
HDP’yi anmaya bile gerek yok, çünkü hepimiz, bu partinin PKK’nın kravatlı fraksiyonu olduğunu, terör örgütü ile iç içe olduğunu, dağdan yönetildiğini, dağa terörist devşirdiğini, lojistik ve para yardımı yaptığını biliyoruz.
Veli Ağbaba gibilerinin, Meclis’te şov yaptırdığı sonra dağda etkisiz hale getirilen teröristleri de unutmayalım.
Tabii CHP’nin, 15 Temmuz’dan mütevellit, darbecileri aklama çabalarını, darbeye tiyatro yaftası yapıştırma çabalarını da unutmayalım.
Bu iki parti, geldiğimiz noktada, her iki azılı terör örgütünün uzantıları haline geldiğini söylemek, çok rahat mümkün.
Bu ara, BATASUNA’nın kapatılma gerekçeleri arasında, CHP ve HDP’nin de yaptıkları bir şey var:
Tutuklu veya hükümlü bulunanları, seçim listelerine koymak.
AHİM’e göre, demek ki bu da suç!
Ama nedense bizim ülkemizde değil.
Hemen her alanda, karşımıza çifte standart ile dikilen Avrupa, görüyoruz ki, bu hususta da aynı davranmaktadır.
Kendi içlerinde asla müsaade etmedikleri şeyleri, bize münasip görmeleridir.
Peki ETA ile, PKK’nın arasında herhangi bir fark var mı?
İkisi de bölücü, ikisi de terör örgütü, ikisi de kendi devletlerini, başka devlerin toprakları üstünde kurmak çabasındalar.
Avrupa ETA’ya terör örgütü olarak bakar iken, PKK’ya ise be hikmet ise artık, özgürlük savaşçıları olarak bakmakta.
Aksi takdirde, YPG’nin içinde keşfedilen, yüzlerce İspanya vatandaşını, diğer AB ülkelerinin vatandaşlarını nasıl izah edeceğiz?
Bunlar, bahane olarak DEAŞ’ı gösteriyor ise yaklaşık altı bin DEAŞ’lıyı etkisiz hale getirip, bu örgütü tasfiye eden de Türkiye’dir.
Yani, bu bahaneyi, neresinden tutsanız elinizde kalıyor.
Şu an, tüm dünyada teröre karşı en ciddi mücadeleyi veren de yine Türk Devletidir.
Her ne kadar Macron isimli, şahsına münhasır insan, “terör konusunda Türkiye ile anlaşılmaz” diye bir beyin gazı çıkartmış olsada.
Doğrudur.
Çünkü Türkiye, terörist arasında ayrım yapmaksızın, alayı ile mücadele etmektedir.
Şimdi soru bu:
Bu kadar terör seçiciliği var iken, biz bu iki partiyi kapatmıyor isek, biz mi demokratız, Avrupa mı?
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam