Aslında, hem kendi ülkelerinde, hem de çok sevdikleri AB içinde, çok vahim ve derhal ele alınması gereken o kadar çok krizler var ki. Ama bunlara karşı bu ikili, ki şu an mevcut olan Büyük koalisyonun iki liderleri aynı zamanda, hem sağır, hem kör, hem de dilsiz. Bildiğimiz üç maymun yani!
Kendi ülkelerinde olan insanlara, net seçim vaatleri yapmayı dahi unuttular, bu derece gözleri dönmüşler. Varsa yoksa Türkiye, varsa yoksa Recep Tayyip Erdoğan. Artık, terbiyesizliğin çizmesini o kadar aştılar ki bunlar, "Türkiye'de hükümetin değişmesini istiyoruz" diye nutuk atmaya başladılar. Yok artık yahu! Pes, el İnsaf!
Merkel, "Hükümet değişirse, AB'ye girme hariç, her türlü anlaşmayı yapabiliriz" diyor. Yani her şekilde AB'ye almama hususunda zaten taviz vermiyor hanımefendi ve bizim ülkemizde daha halen bu gerçeği görmeyen, göremeyen bir kesim mevcut. "AB'ye giriş müzakerelerini bitirelim" diye kimi ne ile tehdit ediyorsun Merkel. Sanki olan bir süreç mi var?
Daha verdiği sözleri tutmaktan aciz ve dağılmaya yüz tutmuş bir topluluğun ipi ile kuyuya inilir mi? Türkiye Cumhuriyeti bu kadar aciz ve saf mı? Miadını tüketmiş bir topluluğa girmek akıl karı mı?
Schulz, "Türkiye önünde diz çökmeyeceğim" derken, Köln'de yapılan PKK mitiginde(16.09.2017), her boy ve ebattan yapılmış APO ve PKK posterlerine sesine çıkaramadı, diz çöktü! Kendilerinin koydukları yasaklara dahi sahip çıkamayan bir Almanya ile karşı karşıyayız. Daha doğrusu, 40 senedir besleyip büyüttükleri, koruyup kolladıkları Terör örgütüne açıkça arka çıktıklarına şahid oluyoruz.
Evet, on yıllarca, ülkemizde her türlü kanlı eylemi yapıp, ülkemizi bölmek isteyen bir Terör örgütüne hamilik yapan bir Devlet, artık bunu inkar dahi etmeye imtina etmez iken, bizlerin bu ülkeyi daha “dost” olarak görmemiz mümkün mü? Bizleri, olmayan ve hiçbir şekilde de olmayacak olan bir şey ile mi tehdit ediyorsunuz?
Daha siz kendi iç işlerinizi halletmekten acizsiniz;
Almanya da hortlayan ve Federal Meclise girebilecek güce erişmiş olan Neonazizim,
Yaşlılık fakirliği,
2 Milyondan fazla çocuğun fakirlik sınırı altında yaşıyor olması,
Bitmek bilmeyen Berlin Hava Limanı,
Parasızlıktan onarılamayan yol ve köprüleriniz,
10 yılda 4 kat artan Mafya üyelik sayısı,
Uyuşturucudan yok olan gençliğiniz,
Sabitleşmiş İşsizler ordunuz,
Tüm dünyaya rezil olduğunuz Dizel skandalı,
Çalışacak kimseyi bulamadığınız Sağlık sektörü,
Çökmeye yüz tutmuş sosyal devlet yapınız.
AB içindeki sorunlarınıza bakılırsa, aman aman. Evlerden ırak! Bir türlü Hükümet kuramayan Hollanda ya hiç sözünüz yok mu? Ayrılan Büyük Britanya ile şimdileri anca para kavgası yaparsınız siz. İç savaşın eşiğinde olan bir İspanya'yı görmezden gelirsiniz.
Bu listenin sonu yok.
İsterseniz şu AB ye biraz da tarihi boyutundan bakalım. 1946'dan sonra, Almanya malum 4 ülkenin yönetimi altında yeniden inşa ediliyordu. Alman Gizli Servisinin başına getirilen eski ve inanmış bir Nazi olan Reinhard von Gehlen, yanına eski SS ve Gestapo (Hitlerin Gizli Polis Teşkilatı) arkadaşlarını alarak, tüm bu İhtilaf Devletlerinden Hitlerin intikamını almaya başladı. Bu olay SSCB'nin çöküşü ile nihayet buldu. Von Gehlen, zaten Staline karşı antipatisi olan Eisenhower in eline, soğuk savaşı başlatacak bir takım deliller verdi, maksat hasıl oldu, soğuk savaş başladı, gerisi zaten Tarih.
Öte yandan, Avrupalı ülkelerin 1. Ve 2. Cihan harbinden canları bezen ABD, bir daha böyle bir savaşa ihtimal vermemek için, tarihi bir adım atarak Avrupa Ticaret Birliğini kurdurttu. Yani bugünün AB'sini. Bu proje aslında sadece Almanya, Fransa ve İngiltere’nin birbirleri ile tekrar savaşa tutuşmalarını önlemek için atılmış olsada, zaten tek ırktan gelen Avrupa, zaman içinde bunu Ticari bir güce çevirmeyi başardı.
İlk etapta, yani 12 ülke iken, bu iyi gidiyordu da. Fakat tek devlet olmaya giden yola çıkıldığında, pek çok da aslında Avrupalı olmayan ülkeler de üyeliğe alınmış olunduğundan sonra, milliyetçilik, pek çok ülkede ağır basmaya başladı. Başta Yunanistan'ın çökmesi, sonra İngiltere'nin ayrılması, bu aralar da İspanya'nın karışması ise daha nihayete kavuşmayan bir özde çözülüm sürecine girdi AB. Yani CIA, yaptığı tarihi hatayı, binbir türlü entrika ile telafi etmek peşinde.
Tüm bu sorunlar ile asla yüzleşmek istemeyen bir Alman hükümeti, tek çareyi Türkiye ile uğraşmak ile buluyorsa, bunlara aslında sadece gülünür. Gülünür de, yaptıkları küstahlıklar artık tahammül edilecek seviyeyi çoktan geçti.
Bu saaten sonra, Devletimizin bunlara karşı ciddi refleksler göstermesi şarttır. "Vakıf" adı aldınta ülkemize çöreklenen casusluk teşkilatlarını derhal lağvederek, Misyonerlik faaliyetlerini icra eden kurum ve derneklerini yasaklayıp burada istihdam eden tüm personeli derhal deport ederek, Alman Medya mensuplarının, Türkiye aleyhinde yaptıkları yayınlar baz alınarak derhal çalışma, izinlerini ve tüm haklarını iptal ederek, Merkel, Schulz ve Gabrielin her densizliğinde Alman Büyükelçisini Dışişlerine çağrıp Nota vererek.
Bunlar sadece yapılabilecek bazı adımlar.
Hiç kimse, yapılacak seçimlerden sonra, şu an gerilmiş bu ilişkilerin normalleşeceğini sanmasın. Zira büyük bir ihtimal ile sağ aşırı Parti AfD Alman Federal Parlamentosuna girecek, hatta üçüncü parti olarak ipi göğüsleyerek. Bu husus, Alman siyasetinin topyekun sağa kayacağının habercisi, hatta işaret fişeğidir.
Türkiye Cumhuriyeti, bundan sonra nasıl daha şahsiyetli bir Almanya siyaseti izlenecek, onun planını yapmalıdır.
Bir dahaki yazımızda buluşmak ümidi ve Dua ile Vesselam