Bitmeyen provokasyon silsilesi ve iki yüzlülük

Yüz yılın olayı olarak tarihe geçen Ayasofya Camii-i Kebir'in, tekrar ibadete açılması ile maalesef ülkemizde birileri, çok tehlikeli bir provokasyon silsilesini başlattı.

O kadar vahim ki, Ayasofya'yı ayrı bir kutup, Anıtkabir'i ayrı bir kutup olarak topluma aşılama derdindeler adeta.

Hatta bir asker eskisi yarbay bozuntusu, tamamen şuurunu kaybetmişçesine, elinde tören kılıcı ile Diyanet İşleri Başkanını düelloya davet etme gibi bir fikir fukaralığını sergiledi.

Bu şahsın belli ki, akli melekeleri yerinde değil.

Eli silahlı olduğu içinde, acilen bir ruh ve sinir hastalıkları hastanesine sevki elzemdir.

Diğer bir konu ise daha düne kadar kimsenin pek de değer vermediği Ayasofya'ya şimdileri özel dikkat ile kilit olmuş olması.

Ayakkabılar mermerlerin üstüne konuyormuş.
Bunu paylaşan da Gürsel Tekin.

Pardon da Gürsel Tekin, 86 yıl boyunca, müze iken ziyaret edenler, Ayasofya'da acaba el üstünde mi dolaştılar?

Ayaklarına özel pamuklu bezler mi bağladılar?

Yahu bu kadar gülünç, bu kadar da hazımsız ve hasmane olmayın be birader.

Siz kabul etseniz de etmeseniz de orası artık bir Camii. Bu bu kadar basit.

Bu olayın üzerinden, Kemalist – AntiKemalist, laik, muhafazakar kavgası çıkarmayı istemek, Sayın Dr. Devlet Bahçeli'nin de dediği gibi, soysuzluktur.

Kaldı ki, yine tutmayacaktır bu fitneler.

Necip Türk Milleti, her değerine sahip çıkacaktır ve değerler arasında bir seçim yapma polemiğine de girmeyecektir.

Hele de bir hilafet dedikodusu yaymaya başlandı ki, akıllara zarar!

Bu bağlamda şunu bir açıklığa kavuşturalım da kimse öcü gözü ile bakmasın bu olaya.

Türkiye de hilafet hiçbir zaman kaldırılmadı.
Hilafet makamının tüm yetkileri Türkiye Büyük Millet Meclis'ine devredildi!
Hepsi bu.

Kaldı ki, hilafet demek, demokrasinin sonu falan da değildir.

Zaten başta Zat-ı Devletleri olmak üzere, Sayın Fahrettin Altun ve Sayın Ömer Çelik'in bu husustaki açıklamaları, hiçbir spekülasyona da meydan bırakmadı!

Şimdi gelelim ikinci ve çok vahim olarak gördüğüm hususa.

Kurban Bayramı'nı idrak ediyoruz.

İstisnasız her sene, sözümona Aydınlar, Sol görüşlü siyasiler, sanatçıyım diye geçinenler, ünlüyüm diye takılanlar, marjinaller, Kurban yaklaşırken, hep bir ağızdan;

"Kurban vahşettir", "katliamdır", "ilkelliktir", bu ve benzeri paylaşımlar ile insanları adeta bombardımana tutuyorlardı.

Ancak bu yıl….
Hepsi sus, pus.

Neden diye hiç sormaya gerek yok, çünkü başta Ekrem İmamoğlu ve bir çok dernek bu yıl, kurban bağışlarına talip oldular da ondan!

Demek ki kendileri nemalandıkları vakit, hiç de vahşet, katliam falan değilmiş.

Hoş, Müslümanlara göre zaten değil di de şimdi onlar için, işin rengi değişti.

Peki şimdi soruyorum:
Bu iki yüzlülük değil de nedir?

Bu din simsarlığı, din tüccarlığı değil de nedir?

Senelerdir, muhafazakar kesimi suçladıkları şeyleri, şimdi yapmıyorlar mı acaba?

Ben buna kısaca alçaklık diyorum.

Ve şu sözler ile de bitirmek istiyorum.

Yine senelerdir, "Atatürk olmasa idi, adınız Yorgo olurdu" diyenlerin, Ayasofya meselesinde, hepsinin aslında Yorgo olduklarına, Yorgo ve Hristo ile bir ve beraber olduklarına şahitlik ettik!

Bu vesile ile tüm İslam aleminin Mübarek Kurban Bayramı'nı canı gönülden kutluyorum.

Sevdikleriniz ve yanında olmak istedikleriniz ile birlikte güzel bir bayram geçirmenizi temenni ediyorum efendim.


Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam
OGÜNhaber