Başımız döndü artık.
Hiç kimsenin gönlüne göre bir şey yapılmıyor diye bir algı oluşmaya başladı artık resmen.
Mesele Pandemi.
Pandemi, Global bir salgındır, tüm dünyayı etkileyen bir felakettir, evet felakettir, aşağısı değil.
Milyonlarca insan hasta oluyor, ölüyor ise hem de çok kısa bir zaman sürecinde, bunu ancak felaket ile tabir edebiliriz.
Efendim neymiş, ölüm oranlarında aşırı artma olmamış mış.
Peki kaynak?
Şey, kem, küm.
Planlanmış bir şey miş.
Planlanmış ya da planlanmamış, ortada var mı, var.
Mikroskop da görünüyor mu, görünüyor.
İnsanları etkiliyor, hasta ediyor, öldürüyor mu, evet!
Efendim ilaç şirketleri milyarlarca dolar kazanıyormuş.
Sanki normalinde kazanmıyorlardı.
Dünyada günde satılan sadece ağrı kesici, şeker ve tansiyon ilaçları zaten milyarlarca dolar gelir elde ettiriyor.
Allah aşkına bir kendimize gelelim artık!
Hiç olmazsa pragmatik düşünelim.
Covid var mı var.
Panzehiri var mı var.
Kullan gitsin, bitsin.
Ama yok iş öyle değil.
Eskiden her şeyi tereddütsüz kabul edenler, artık fazla serbestlik olsa gerek ki, her şeye karşı çıkar oldular.
Tabii bir de ağzı olan konuşur olunca, her kafadan bir ses çıkmaya başlayınca, ortalık Çarşamba pazarına dönüverdi.
Birileri aşırı korku pompalayarak, millete esef getirdi, birileri de her şey yalan, dolan diyerek absürt, absürt komplo teorileri üretmeye başladı.
Kırk deli kırk kuyuya taş attı, kırk bin akıllı da çıkarmaya başladı!
Şimdi başlıktaki kastıma dönecek olursak.
Tam kapanma diye bağırdılar, oldu, beğenmediler.
Hatta esnaf taş mı yesin diye karşı çıktılar.
Kontrollü gevşetmeler oldu, cümle millet ne tedbir yakar oldu ne kural ne kaide.
Yine komple kapanma ister oldular.
Oldu, yine esnaf ne yiyecek dediler.
Okullar kapatıldı.
Niye kapattınız, çocuklar cahil mi kalsın dediler.
Okullar açıldı, ne açılması, çocuklarımız ölüyor dediler.
Uzaktan eğitim denildi, hatta dünyanın hiçbir yanında olmayan bir sistem, birkaç gün içinde kuruldu, ama uzaktan eğitim mi olurmuş dediler.
Birileri sınavları istedi, birileri, bu şartta sınav mı olurmuş dedi.
Gelelim aşıya!
Aşılanma başladığında, çok yavaş gidiyor dediler.
Bir ara da hani aşı, hani aşı diye bağırdılar.
Aşılama hızlandı, yeterli miktarda aşı alındı, ticari sırları ifşa ederek, burdan güya suçladılar.
Tutmadı.
Bu kez de aşı olmayız dediler, diyorlar!
Peki olmayana PCR testi şart denildi, zinhar olmayız dediler!
Affedersiniz de ne istediğinizi biliyor musunuz?
Ne yapsın bu devlet?
Saldım çayıra mevlam kayıra mı desin?
Ölen ölsün, kalan sağlar bizimdir mi desin?
Diyemez, yapamaz, çünkü bu devletin sınırları içerisinde yaşayan en aşağı yaratık biçiminin bile hayatından mesul!
Yani bir solucan bile haksız yere can verse, mesul.
Neymiş, bilmem hangi kanun ile vücut dokunulmazlığı garanti altında imiş.
Peki hıfzısıhhat kanunu ne olacak?
Pandemi gibi durumlar birer OHAL dir.
OHAL lerde ise Anayasa dahil askıya alınır ve OHAL'i gerektiren durumlar ortadan kalkana kadar da bu askı hali devam eder!
Evet, aşı gönüllü.
Ancak olmayanlar da birbirine bulaştırmasın diye de belli kurallar şart.
PCR testi de böyle bir tedbir işte.
Çünkü kimse kusura bakmasın da bizim milletimiz pek kural tanımaz.
Taşıyıcı olduğunu bile bile, insan içine girip, onlarca hatta yüzlerce kişiye bulaştıranlar olduğunu gördük, tecrübe ettik.
Yani hem kural tanımaz hem tedbir almazsan, işte devlet de böyle bir zorunluluk getirir.
Lütfen kimse kendi kendini kandırmasın.
Bir tehlikenin halen içindeyiz ve önlem almak gayet basit, artı bir de ücretsiz.
Kimse şark kurnazlığı yapmasın, ucuz polemikler ile de popülist politikalar üretmesin, alet de olmasın.
Tekrar edeyim, Pandemi Global bir felaket, Türkiye'ye özgü değil.
Ondan dolayı da bertarafı için tek başımıza bir yöntem izlememiz söz konusu dahi olamaz.
Uluslararası topluluk ile birlikte hareket etmek zorundayız.
Onun için, devlete ve hükümete yüklenirken, lütfen hakkaniyetli olalım.
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam