Pandemi süreci ile birlikte, aslında o süreçten de önce başlayan bir pahalılık furyası aldı başını yürüdü, yürümeye de devam ediyor.
Her asgari ücret Komisyonu öncesinde, memur ve emekli maaşları zamları öncesinde, bu ülkede yaşayan birileri, o zamları beklemeden, marketlerde, mağazalarda, kiralarda, kısacası her şekilde bu zamları eritmek için, öğütme için hatta yok hükmüne getirmek için fahiş derecede zamlar yapıyorlar.
Evet fahiş derecesinde çünkü bu zamları haklı kılacak, izah edecek hiç bir gerekçe, neden yok.
Dolarmış, dövizmiş, akaryakıtmış.
Çıktıkları oranlar ile, yapılan zamların arasındaki oranların arasında dünyalar kadar fark var.
Ayıptır, günahtır, hatta haramdır, haram.
Haksız kazanç haram kazançtır, bu bu kadar net ve basit.
Hükümetin, vatandaşı zamlara ezdirmeme çabası elbette takdire şayan, ancak bence ilk evvela bu haksız zamların önlenmesi, enflasyonu, hissedilir düzeylere indirilmesi gerekiyor.
Paranın para olduğu zamanlara geri dönülmesi elzemdir.
Bugün, 10, 15 kalem market alışverişi bin lira altında olmuyor ise burada sorun var demektir.
Bugün bir depo bin liranın altında dolmuyor ise, burada sorun var demektir.
Bugün en makul kira, 4000 lira ise ve standart kira 10000 lira civarında ise bu çok büyük bir sorun var demektir ve behemehal giderilmesi elzemdir.
Bir daire, durduğu yerde değer kazanmaz, sonuçta dört duvardan ibarettir.
Şimdi bir de sahibi, üç sene önce 2000 liraya kiraya verdiği daireye, bugün en az 8000 lira istiyor ise üstelik de hiçbir gerekçe göstermeden, bunun ne ahlaki, ne de rasyonel bir açıklaması olamaz.
Bu fahiş artışlara hükümet, ivedi ile müdahale etmeli, ve mesela Avrupa'da olduğu gibi, bölge, bölge kira değeri tarifeleri çıkartıp standart haline getirmesi gerekmektedir.
Şimdi tabii gayrimenkul sahipleri, "mal benim, mülk benim, kimse karışamaz" diyeceklerdir.
Ancak kazın ayağı öyle değil işte.
Toplumsal bir mesele ise ki barınma toplumsal bir mesele, aynı zamanda , alım gücünü çok önemli bir boyutta etkileyen bir mesele, o zaman devlette, hükümette bu işe karışır, karışmak zorundadır da.
Elbette şu çözüm yolunu da ev sahiplerine sunabilir:
Belirlenen rakamlar tatmin etmiyor ise evini devlete sat kardeşim.
Belirlenecek olan bir metrekare fiyatı üzerinden devlet satın alsın ve ister Aile Bakanlığı bünyesine, ister Çevrecilik ve imar Bakanlığı bünyesinde oluşturulacak olan "Sosyal konut idaresi Genel Müdürlüğü" birimine devretsin ve ev sahibi doğrudan devlet olsun.
Elbette ki, Belediyelere de böyle bir imkan verip, yılda falanca miktarda bina, daire yapıp, dar gelirli ailelere kiraya verme gibi ikinci bir Sosyal konut projesi oluşturulabilir.
Bu modelde de, her ne kadar ev sahibi Belediye olarak gözükse de, yine ilgili bir Bakanlığı amir tayin ederek, deruhte edilebilir.
İstifçi, fırsatçı her kim varsa, hiç kimsenin gözünün yaşına bakmadan, bunları bir suç haline getirip, doğrudan ve hapis cezaları ile birlikte, suçun işlendiği mekanları da belirli ve etkileyecek bir süre ile kapatma kararları ile yargılanmaya sevk edilmelidir.
Başka türlü, gördük ki, bu zümre, asla yaptıklarından vazgeçecek gibi gözükmemektedir.
Elbette ki, yeni hükümet ile, bir çok sıkıntının, kısa ve orta vaade de çözüleceğini umut ediyoruz.
Ancak, şu an yine bir asgari ücret Komisyonu öncesindeyiz, ve yine zamlar peşinen yapıldı, tabii bu da asgari ücretli insanlarımızı ziyadesiyle üzdü ve kızdırdı.
Mesele daha çok para almak değil, elindeki para ile daha iyi geçinebilmek.
Ve hükümetin tam da bunu, derhal, hiç vakit kaybetmeden sağlanması için, devletin tüm gücü ile işe koyulması gerekiyor.
Acil işlemlerin arasına da, muhakkak, dövizi düşürme girmelidir.
Zira ihracat yapacağız diye, evet müdahale edilmedi ve döviz kurları yüksek kaldı, ancak bu devlette sadece ihracatçılar yaşamıyor.
Her vatandaşın rahat yaşama hakkı var, sadece bir avuç iş insanının değil, herkesin.
İnsanlar, bu yüzden de Sayın Erdoğan a oy verdiler, bu beklenti içindeler haklı olarak, ve şimdi bu beklentilere cevap verme vakti geldi.
Elbette, döviz kurları indirilirken, fiyatların da aynı oranda inmedi gerekir, ve bunu yapmayan her kim varsa, hiç gözünün yaşına bakmadan, cezai işlemlere çarptırılması gerekir.
Hele de bu işlemlerin içinde, şahsi mal varlağına el koyma, bunu hazine devretme gibi işlemler olursa, bakalım kim cesaret edebilecek fırsatçılık yapmaya, stokçuluk yapmaya.
Vatandaşın beklentileri çok ve büyük.
Ve bunlara 29 Ekim'den önce, büyük bir kapsamda cevap verilmezse, Türkiye'nin 2. Yüzyılı biraz buruk başlayacak.
Elbette bu beklentilerin içinde, belli çerçeveler içerisinde bir Genel Af da var.
Aldığım duyumlara göre de tüm partilerin konsensüsü içerisinde böyle bir çalışma TBMM de yürütülmekte ve büyük bir ihtimalle de 29 Ekim 2023 tarihinde yürürlükte olacak şekilde devam etmekte.
Bu çerçeveler ise gayet belli:
Terör ile iltisaklı suçlar, taciz, tecavüz, istismar, hele ki çocuk istismarı, cinayet gibi suçlar, bu affın kapsamında olmayacak.
Ben şahsen, Sayın Erdoğan'ın da, yeni kabinenin de, milletten gelen tüm şikayet ve beklentilerini bildiklerini, ve gereğini yapmak üzere çalışmaların çoktan başladığını düşünüyorum, hatta bundan çok eminim...
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam