Komünikasyon sağlayamadık ve duyması gereken, anlaması gerekenlere, derdimizi, davamızı, kaygılarımızı ve tehlikeleri, en önemlisi ise vizyonumuzu anlatamadık!
Böyle olmalı ki, çünkü halk, dinlemedi.
Poşete, salçaya, patatese, soğana saplandı durdu. O köşeden çıkamadı!
Ne yapılan icraatlar ne verilen hizmetler, hiç birisi beş para etmedi. Kafi gelmedi, insanlara yeterli gelmedi.
En önemlisi ise, 1990’dan sonra doğmuş gençlere, 2000 senesinde doğmuş gençlere, biz hiçbir şekilde hulul edemedik!
Yetmişlerde, seksenlerde, doksanlarda olup bitenler, bugün üniversite eğitimi alan hiçbir genci ilgilendirmiyor.
Anlatsan da masal gibi geliyor veya “olmuş, bitmiş” işte diyor. Bu jenerasyon o günleri bilmiyor.
Onları ilgilendiren, yarın ne olacak? Diplomaları neye yarayacak.
Gelecekleri nasıl olacak? Kariyer yapma imkanları var mı?
Ve bu hususta biz yetersiz kaldık. Gençliğe yönelik AK Partisi’nin kayda değer hiçbir icraatı yok.
Gençlik kollarına bakın, ne demek istediğimi anlayacaksınız.
Peki ne yaptık?
Zaten bizden olanlar ile kendimiz çaldık, kendimiz söyledik, kendimiz alkışladık.
Beka sorunu var dedik, ama üç Ç’yi anlattık!
Etrafımızda yapılan sığınakları, Ege’de var olan yabancı askeri varlığı, burnumuzun dibindeki terör devleti tehlikesini, ekonomik savaşı, anlatamadık. Anlatmadık!
Herkesin malumu olan yolları, köprüleri, tünelleri övdük de durduk. Ancak bunları zaten üç seçimdir yapıyoruz.
Yedi Haziran hezimeti ders vermedi!
Neydi slogan: “Ak Parti yapar, diğerleri bakar!”
Ancak seçim gecesi hezimet gelince bakan biz olduk. Ve ders almadık.
Eğer ders alsaydık, sürekli ısıtarak millete tekrar tekrar bunları anlatmak yerine, kısa, orta ve uzun vaade de neler yapılacak, durumlar nasıl daha ileriye gidecek, bunları izah ederdik.
Etmedik!
Anlatamadık!
Kutuplaşmanın ne kadar derin olduğunu hesaba katmadık.
Karşı cenahtan oy kapmaya çalışmadık ve yeni seçmenlerin oylarını kapmayı da başaramadık.
Kendi geçiminin derdine düşmüş insanımıza, onları nasıl rahat ettireceğimizi anlatamadık.
Sert bir seçim atmosferinde, Mevlana olmaktansa, Yavuz olmayı tercih ettik, ancak, haklı olsak da, bu celallenmenin gerekçelerini anlatamadık.
FETÖ’nün ne kadar tehlikeli olduğunu başından beri anlatamadık.
15 Temmuz’dan sonra bile, bu tehlikenin devam ettiğini insanımıza bir türlü anlatamadık. Mücadele sürecinin sulandırılmasına engel olamadık.
Konunun artık can sıkıcı olmuş olmasının önüne geçemedik. Çünkü kararlılık sergileyemedik.
Tek tip kıyafeti bile giydiremedik.
“FETÖ’cü hakimi sorgulayan savcının FETÖ’cü olduğunu, onu da yargılayan hakimin FETÖ’cü çıkmasının” fıkra konusu olmasını engelleyemedik.
Bu işin fıkra değil, tehlikenin boyutunu gösterdiğini anlatamadık!
Üç yıldır FETÖ soruşturması olan birinin, İstanbul Büyükşehir Belediyesine Başkan adayı olabilmesinin gerekçelerini anlatamadık.
“Yurtta Sulh” diye aylarca ortada gezinen, “Temmuz da ben Başbakan olacam” diye her hali ile FETÖ’cü olduğu belli olan bir bayana nasıl olur da Parti kurma izni verilir?!
İzah edemedik!
Derdimizin Vatan olduğunu anlatamadık.
Karşımızda heykel yıkamayı büyük hizmet olarak gören bir güruh olduğunu unuttuk.
Yaptığınız hiçbir hizmeti kafadan beğenmeyen, topyekün karşı çıkan, hatta küfür eden toplumun bir parçası olduğunu hafife aldık. Onlara ulaşamadık.
En önemlisi, kendi meramımızı anlatamadığımız gibi, CHP ve üç kağıt ortağının asıl niyetlerini de anlatamadık.
Dertlerinin asla vatan olmadığını, millet olmadığını, vatana değil Pensilvanya’ya hizmet olduğunu anlatamadık.
Ellerine fırsat geçmeye dursun, bundan önce de kaç sefer yaptıkları gibi, ülkenin posasını sıkıp, soyup soğana çevirerek, büyük efendileri İMF’ye mecbur bırakacaklarını anlatamadık.
“Herkesi kucaklayacağız” ın sadece laftan ibaret olduğunu biz anlatamadık da;
Onlar mazbatalarını alır almaz zaten bir güzel anlattılar!
İlk haftada bile onbinlerce insanı ekmeğinden ederek anlattılar.
Osmanlı’ya ait hatıratlara dil ve hatta el uzatarak anlattılar, anlatıyorlar.
Ama biz bunların olacağını anlatamadık.
Çok konuştuk, ama hiçbir şey söyleyemedik.
Ülkemizin içinde bulunduğu ciddi tehlikeleri anlatamadık.
Hatta, tam bağımsız ve hür bir Türkiye’nin çok yakında gerçekleşme olanağını anlatamadık.
Yirmibeş kuruşluk ufak hesaplara kapılmanın, takılmanın vakti olmadığını, davanın ve hedefin çok, çok daha büyük olduğunu bir türlü anlatamadık.
İşin en üzücü tarafı ise, bunu kendi içimizdekilere de anlatamadık.
Makamların, koltukların hiçbir önemi olmadığını, amaç değil, gereç olduklarını, anlatamadık.
Dünya malının dünyada kalacağını, esas Gaye’nin Allah rızası için, vatana, millete hizmet etmek olduğunu, ne yaptı isek anlatamadık.
Anlatamadık ve sonuçları işte ortada.
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam