AB ülkelerinin lokomotifi malum Almanya'dır.
Peki Almanya bu konuma nasıl geldi, nasıl ulaştı?
Uzun zamanlar orda ve aralarında yaşamış biri olarak, gözlemlerimi, yaşanmışlıkları bir derleyeyim dedim, çünkü Almanya hep yaptığı bir şeyi yine yapıyor.
Sinsice, insanlık kisvesi altında, tüm dünyanın gözü önünde.
1950lerde, Almanya ikinci dünya savaşından mağlup olarak çıkmış ve ta 1989'a kadar da ABD, İngiltere, Fransa, Rusya'nın de facto işgali altındaydı ve barış anlaşması yoktu, ateşkes anlaşması vardı.
ABD Marshall planı ile yavaş yavaş geniş çaplı harabeye dönmüş Almanya'yı kalkındırmaya başlasa da, çok önemli bir unsur buna mani idi; İş gücü!
Milyonlarca erkek savaşta ya ölmüş/sakat kalmıştı ve daha milyonlarca Alman askeri de Rus savaş esiriydi.
Kadınların yapabileceği işleri de zaten yapıyorlardı.
Peki çözüm neydi?
Gastarbeiter, yani misafir işçi.
Sırası ile önce İtalya ve Jugoslavya dan binlerce işçi geldi, sonra Yunanistan'dan.
Yani savaş esnasında da birlikte oldukları ülkelerden.
Ancak bu da yetmedi, sıra 1960 larda Türkiye'ye geldi ve milyonlarca vatandaşımız Almanya'ya işçi olarak gurbete gitti.
Mesele ev parası, traktör, araba, başlık parası biriktirmekti ama artık koca bir altmış sene geçti.
Artık dördüncü, beşinci kuşak halen orada ikamet ediyor, hatta maalesef aralında asimile olmuş olanların sayıları da epeyce fazla.
Bu hamle, Almanya'yı 1980lere kadar idare etti.
80lerin başında ise sorunları çoğalmıştı.
Hem iş gücü gerekiyordu, hemde boşalan kiliselere cemaat ve en önemlisi nüfus!
Çünkü altmışların meşhur 68 kuşağının ferdleri pek aile kurma yanlısı olmamıştı ve Doğum kontrol hapı çökmesi denen bir nüfus azalması yaşanıyordu.
Çare ne idi?
Başta Polonya, Rusya (bugünün Ukrayna'sı), Çekya gibi ülkelerden Alman olduğunu iddia edebilenleri Almanya'ya çekmekti.
Öyle de oldu.
Bu ara anti parantez olarak şunu belirtmek gerek; Katolik kilisesi, Almanya'nın en büyük ev, arsa, gayrimenkul sahibidir.
Ve işte o sahip oldukları dairelere, milyonlarca dış Alman'ı getirip yerleştirdiler, elli bin Mark hibe ettiler, iş verdiler.
Kiliseler doldu, nüfus arttı, iş gücü de tamam oldu.
Ve bu takviye, hep devam etti.
200li yıllara kadar, milyonlarca "dış Alman" Almanya'ya yerleşti!
İşte şimdi, yirmi iki yıl sonra, yine sorunlar benzer duruma geldi.
Yapılacak iş çok, yapacak insan yok.
Nüfus azaldı, çünkü Almanların büyük bir bölümü, tek yaşıyor, evlenmeyi hatta aile kurmayı düşünmüyor.
Çoğunun da cinsel tercihi zaten buna el vermiyor.
Açık olan işler, ağırlıklı olarak sağlık sektöründe.
Hemşire, bakıcı, asistanlık, yaşlı bakıcılığı gibi, ağır ve karşılığı pek dengeli olmayan işler.
Hülasa, temizlik ve hizmet sektörü.
Gastronomi.
Ne hikmetse şimdi de Ukrayna sıkıntılı ve beş milyonu geçkin, kadın/çocuk ağırlıklı mülteciler geliyor.
Hemen evler bulunuyor, oturma/çalışma izinleri veriliyor.
Hatta Alman sigortalar birliği, tek kuruş ödemeksizin, Ukrayna plakalı araçları sigorta kapsamına alıyor.
Vay be!
Aynı Almanya, senelerdir FRONTEX adlı "sınır koruma birlikleri" ile AB'nin dış sınırlarında, Suriyeli, Afganistanlı, Afrikalı mültecileri öldürüyor/öldürtüyor.
Aylan bebeğin görüntüsü bunun bir simgesi olmuştu.
Yani mesele Ukraynalı mülteciler olunca, insaniyet/hümanizm, ama başka ırktan ve dinden olunca ölüm!
Pardon ama, bu iki yüzlülüğün dikalası değil de nedir?
Bu, savaştan kâr elde etmek değil de nedir?
Görünen o ki, Marshall planı halen devam ediyor/edecek.
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam