Zaten başlı başına saçma bu olayı, "çevredeki yaprakların beni alkışladığını hissediyorum" diye, muhtemelen bir akıl tutulması sonucu sarfedilen bir replik ile süslemişti.
Evet, İstanbul güya daha ekolojik, daha yeşil, daha çevreci olacaktı.
Peki, gerçekten ne oldu?
Haliç bir ekolojik faciayı yaşıyor.
Büyükçekmece gölü ona keza, Riva deresi de cabası.
Şimdi gelelim asıl meseleye.
İstanbul içindeki otoyolların, köprü giriş çıkışlarının etraflarında, çok da aşina olduğumuz, gözümüzün alıştığı, dikey bahçeler var, yani vardı!
Çünkü İBB, yapımı ve bakımı çok maliyetli olduğu için bunları sökmeye başladı.
Yerine ne gelecek?
Absürt, sürreal, bizim yaşadığımız kültüre hiç de uymayan, bir boyama türü gelecek.
Kısacası, İmamoğlu'na yakın bir takım "sanatçı" köşeyi dönecek!
Bu dikey bahçeler hem trafik gürültüsünü hem de egzoz emisyonlarını bir şekilde absorbe eden, gözü dinlendiren bir konseptti.
Arılara, kuşlara, börtü böceğe de ev sahipliği yapıyordu.
Doğal bir çözümdü ve aynı zamanda da estetikti.
Şimdi bunların yerlerini, ruhsuz beton duvarlar ve abidik gubidik çizilmiş figürler alacak.
Buna da sanat diyecekler ve eminim ki, bir takım "bilim adamı" da bunu çok, ama çok faydalı bulacaklardır.
Üç TV kanalı, bir düzüne köşe yazarı (?) da bunu haftalarca öve öve bitiremeyecek, çağdaşlıktan, modernlikten dem vuracaklardır.
Kaybeden yine İstanbul ve İstanbullular olacaktır.
Bu dikey bahçelerin maliyetine gelince…
İngiltere'den, ne idüğü belirsiz bir tabloya altı milyon dolar verip kazıklanmasaydınız, bunu da yüzyılın olayı olarak lanse etmek için de bir ton para harcamasaydınız,
Daha önce kiralanmış araçları iade edipte, finansörünüz olan Koç gurubundan üç kat fazlasına kiralamasaydınız, size yandaş şarkıcı, türkücü takımına konserler için milyonlarca liralar akıtmasaydınız, ki bu meseleyi iyi ki pandemi baltaladı, yani tabiri caizse israfın gözünü çıkarmasaydınız, mesela altı bin TL bişon paraları harcamak gibi…
İşte o zaman bu dikey bahçelerin bakımı da sizi asla yormazdı!
Ekrem bey, size sadece şunu hatırlatmak istiyorum;
Eksilen sadece sizi alkışlayacak yapraklar değil, size oy verenler de epey, ama epey eksildi, eksiliyor…
Bir gün Canan Kaftancıoğlu'na hak vereceğimi hiç düşünmezdim.
Ama o gün, bugünmüş.
"Türkiye'yi yönetmeye hazır değiliz, erken seçim de istemiyoruz" diye bir beyanat verdi kendisi.
%100 katılıyorum buna.
Çünkü İstanbul sadece bir test idi.
Yapabilir miyiz, yapamaz mıyız diye, bir test.
Ve gördüler ki, daha İstanbul'u bile yönetmekten acizler.
Beceremediler, yapamayacaklar.
Bu yüzden de bu saatten sonra, İBB'den hiç kimse, kayda değer, nama değer bir icraat beklemesin. Sonuna kadar dayanırlar mı, o bile meçhul da sanırım şu an ki siyasetleri, ancak 2023'e bir şekilde erişebilmek.
Bunu da AK Partisi döneminde başlatılan icraatların üstüne konarak, PR çalışmaları ile…
Yazık oldu İstanbul'a!
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam