Son günlerde, sokakta, Sosyal medyada tartışılanlar, yaşananlar, söylenenler, yazılanlar, inanın ki, akıl nerde, mantık nerde, izan nerde dedirtiyor resmen.
Hemen söyleyeyim, önce iğneyi muhafazakâr tarafa batıracak, sonra çuvaldızın işine bakacağım.
Değiştirilmesi mümkün olmayan şeyler için efor sarf etmek, Don Kişotluktur, yel değirmenlerine savaş açmak gibi, abes mi abestir.
Bakın, Türkiye bir Cumhuriyettir.
Yönetim biçimi demokrasidir, dili Türkçedir, alfabesi ise Latin alfabesidir.
Türkiye Cumhuriyeti, Türk milletinin kurduğu son devlettir, Osmanlı İmparatorluğu'nun ise doğrudan devamıdır, nokta.
Bunlar birer fakttır, değiştirilemez.
Yok öyle olsun, yok böyle olsun harfler eski Türkçe olsun falan, bunlar boş işler ve asla da değişmez gerçekler.
Bunun için sürekli bir akıl dışı çaba sarfetmek ise beyhude uğraştır.
Bu, buraya kadar.
Gelelim çuvaldıza.
Türkiye Cumhuriyeti, bölünmez bir bütündür.
Her türlü etnik kimliği ile çok renkli bir mozaiktir ve ancak bir bütün olarak çok güzeldir.
Türk devleti, kadim bir devlet anlayışına sahip, geçmişten günümüze sürekli kendini yenileyebilmiş bir yapısı vardır ve 100 yıl sonra ise ilk kez altın çağına çok yakınlaşmıştır.
Tüm dünya gibi, Türkiye de çok kritik bir evrededir.
Bu devletin en kritik ve güzide kurumlarının başında ise, Türk Silahlı Kuvvetleri, Jandarmamız ve elbette ki Polis teşkilatımız gelmektedir, ki, bu kurumlar, ülkemizdeki uhuletin, suhuletin, istikrarın, istiklalin ve dahi istikbalin, olmazsa olmazıdır.
Yıpratılmalarına, hele de siyaset devşirme uğruna, iftiralara mazur bırakılması, asla kabul edilemez bir durumdur.
Daha önce Fincancının, Türk Ordusuna attığı asosyal iftira yetmezmiş gibi, CHP Genel başkanı Kılıçdaroğlu, Jandarmamıza, dahi Polisimize, akla, ziyana sığmayan bir iftira attı.
Devlet cari açığını uyuşturucu kaçakçılığı ile kapatıyor ne demek yahu???
Bir Türkiye vatandaşı, bırakın Parti genel başkanını, sıradan bir vatandaş, bunu nasıl iddia eder?
Evet, John Hopkins üniversitesinden, kayıp sekiz saatten neler doğuyor, yavaş yavaş ortaya çıkıyor.
Hem HDP, hem CHP tarafından, sistematik bir saldırı faaliyetleri ile karşı karşıyayız, bu gayet net görülmektedir.
Bu artık çıldırmışlık halidir.
Aklın ve mantığın saf dışı bırakılmış, tamamen kin ve nefretin hüküm sürdüğü bir siyaset tarzıdır, ki bu çok tehlikelidir.
Sayın Soylu, bu iddialar için, uluslararası istihbarat örgütlerinin konsorsiyum çalışması olarak nitelendirdi. Bence de sin derece yerinde bir tespit.
Gelelim 28/29 Ekim'e.
Sayın Erdoğan, "Türkiye Yüzyılı" vizyonunu sergiledi.
Davete icabet eden muhalifler, icabet etmeyenler tarafından, halen topa tutulmakta ve linç edilmekte.
Aynı nefeste ise, Cumhur ittifakı, "kutuplaştırmak" ile suçlanmakta.
Bu da, olsa olsa, akıl tutulmasıdır, başka da bir şey değildir.
Cumhuriyet Bayramının kutlandığı 29 Ekim de ise, 61 senelik bir özlem, kirli bir geçmişi olan bir özlem bitti, ve Türkiye ilk yerli otomobil markası ve aracı ile buluştu.
Togg, markası, patentleri kendine ait olan, yerliliği ve milliliğinin de, buradan gelen bir ilk.
Ve İnşallah da, tüm dünyada, yolların tozuna attıracak bir araç, mur marka.
Bu bir gurur vesilesidir.
Ancak, muhalif siyasi ve sivil, sözüm ona ünlü/ünsüz, aydın/karanlık kim var, kom yoksa, akıllarını kapı dışında bırakmış bir şekilde, absürt, abesle iştigal yorumlar getirip, bu büyük inovasyonu, indirgeme, aşağılama ve hatta ve hatta yok sayma peşinde.
Bu akıl tutulmasından da öte, resmen deliye oynama gibi bir şey olsa gerek.
Çok mu zor, ülkenin menfaatleri doğrultusunda olan şeylere destek olmak?
Çok mu zor, bir nebze de olsa milli olmak, kendi ülkesi için sevinmek?
Çok mu zor, yapılan iyi işleri takdir etmek?
Bu kadar mı gözünüzü nefret ve kin bürüdü?
Allah boşuna, "aklını kullan" diye demiyor.
Yazıklar olsun.
Dipnot:
Önümüzdeki yazıda, altılı masanın halinin resmini çözeceğiz.
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam