Ortaya çıkan kadro, seçim kadrosu.
Gerek AK Partisi'nin karar organlarında gerek ise yapılacağı muhtemel kabine değişikliğinde, görünen durum bu.
Teşkilatı bilen, teşkilatlanmayı bilen, hitabeti kuvvetli isimleri görüyoruz.
Sistem değişikliğinden sonra, partinin de Milletvekilliğinin de pek fazla bir önemi kalmamış gibi bir hegemonya hâkim oldu. Kısmen de bu doğru aslında.
Ancak 2019 seçimlerinde de gördük ki, teşkilatın sahada olmadığı hiçbir yerde, seçim kazanılamaz.
De motive olmuş bir taban ile de seçim kazanılamaz.
Bu problemlerin yukarısı tarafından da görüldüğünü, kavrandığını ve gereğinin yapılacağını, yapıldığını da açıkça görebiliyoruz.
Zaten artık bazı şeylerin eskisi gibi olmayacağının işaret fişeği, İstanbul'un yeni İl Başkanı olmuştu.
Seçildikten sonra sergilediği yüksek performans da bundan sonraki sürece ışık tutar nitelikte.
Öyle sanıyorum ki, kabineye de teknokrat ağırlıklı değil, siyaset ağırlıklı atamalar yapılacaktır.
Zira, şu anda, Bakanlık seviyesinde olan birilerinin de siyaset konuşması gerekiyor.
Zaten belli başlı değişimler, tamamen taban ve dahi Milli Görüş ekolüne hitap eden değişimlerdir.
Bu ekol, 1994 ruhunu en iyi şekilde temsil eden ve tatbik etme yeteneğine sahip olan ekoldür. Seçim, bu heyecan ile insanlara bu heyecanı tefsir edebilen kadrolar ile kazanılır. Üstüne ölü toprağı serpilmiş, her şeyi yukarıya bırakmış olan kadrolar ile bu işler olmadı, olmaz da.
Siyasetin en büyük düsturu; Seçimden sonra, seçimden önce düsturudur.
Gevşeklik kaldırmaz.
Seçimin ertesi günü yine sokaklara inilir ve yüz yüze yakın markaj devam eder.
Zaten AK Partisi'nin en büyük sorunu, icraatları değil, yaptıklarını anlatamaması olmuştur.
Ve muhalefet de hinlik yaparak, anlatılamaması için, sürekli suni gündemler yaratıp, algı yönetimi yapmak ile gününü kurtarma peşinde olmuştur.
Ancak bugünkü listeleri gördükten sonra ben şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, yarından itibaren muhalefetin işi çok zor olacak, çünkü karşılarına kurt siyasetçiler ve düzgün hatipler çıkacaktır.
Sosyal medyadan da iyi bilinen bazı isimlerinde MKYK listesinde yer aldıklarını görmek, benim için hiç de tesadüf olmadı bu yüzden.
Tabii bir başka hakikat ise de siyasetin bundan sonra daha da sertleşeceğidir.
Artık, özellikle de CHP kanadından gelen ve terbiye sınırlarını çok aşan bazı söylemlere, çok daha üst perdeden cevap verileceği aşikardır.
Tabii, şunu da demeden geçemeyeceğim; kendileri çok kaşındı bu hususta.
Manifesto oldu mu, olmadı mı, bugün TV'lerde bu polemik hakimdi.
Sayın Erdoğan, konuşmasında:
"Yeni dünya düzeninde lider ülke olarak yer alıyoruz!"
"Medeniyetler nöbetini devralmaya hazırız!"
Sadece bu iki söz, başlı başına her biri bir manifesto değerindedir.
"Yeni ve sivil Anayasa ile buluşacağız"
Bu da bir manifesto dur.
Üretim çağına geçme ile alakalı bölüm de hülasa bir manifesto değil de nedir?
Öyle gözlemliyorum ve okuyorum ki, Sayın Erdoğan, "üst akıl, para ve güç" ile yolu çoktan belirlemiş.
Zaten karşımızdaki Batı da aynı Batı değil.
ABD'nin S400 teranesi ile bilmem kaçıncı yaptırım tehdidine Türk devletinden son yorum bile yapılmadı, farkında isek?
Sayın Çavuşoğlu'nun da ABD'li mevkidaşı bu konuya girmek istediğinde; "bu konu kapandı!" diyerek rest çekmesi de bu anlaşmaların bir göstergesi.
Hepimiz bilmeliyiz ki, gerçek diplomasi, kapalı kapılar ardında ve hiç durmadan işlemekte.
Adı da zaten arka kapı diplomasisi.
Bu görüşmelerin %99'unu gerçekte kimse bilmez.
Ben bugün itibariyle, dünden daha çok ümitvarım.
Önümüzdeki yüzyılın, Türkiye'nin yüzyılı olduğuna kanaat getirdim.
AK Partisi, Sayın Erdoğan'ın liderliğinde yine bir metamorfoz geçirecek, 2023 seçimlerine, çok güçlü bir kadro ile girecektir.
Düne kadar biraz da olsa üvey muamelesi gören teşkilatlar, bundan sonra daha Merkezi bir rol alacak, doğru motive edildikten sonra da, bir dava şuuru ile kendilerine verilen görevleri başarı ile yerine getireceklerdir.
Efendim ne imiş, aslında yenilik olmamış, yer değiştirilmiş.
AK Partisi yine aynı vizyonda imiş.
Bunu söyleyen muhalefet.
Zaten bende Sayın Erdoğan'ın, bu kongrede ben AK Partisi'ni CHP'ye çevireceğim diye bir beyanda bulunduğunu duymadım. Böyle bir şey de abes işe iştigal olurdu.
Herkes elini vicdanına koysun.
Almanya'da seçim oldu, ana tema Türkiye idi, Sayın Erdoğan idi.
ABD de seçim oldu, ana tema Türkiye ve Sayın Erdoğan idi.
Şimdi de Macron, verdiği bir TV demecinin dokuz konusun yedisini Türkiye ve Sayın Erdoğana ayırdı.
İster beğenirsiniz ister beğenmezsiniz, ancak Sayın Erdoğan bir dünya Lideri, Türkiye ise global platformda bir başat aktör.
Ondokuz sene içinde gelinen noktayı görmeyenler ya körler ya da ard niyetli.
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam