Seksenlerin sonunda ve doksanlarda, Refah Partisi, belki de en zor dönemini yaşıyordu.
Daha evvel Milli Nizam ve Milli Selamet partileri kapatılmış, Lider Prof. Dr. Necmeddin Erbakan ve arkadaşları tutuklanmış ve yargılanmış, nihayette yeni bir isim ile yola çıkılmıştı.
Çıkılmıştı çıkılmasına da aklınıza gelebilecek her şey ve her türlü kurum, hatta devlet ve sistem size karşıydı!
Attığınız her adım, sarf ettiğiniz her cümle kayıt altına alınıyor, normal parti üyeleri dahi fişleniyordu.
Sadece onlar mı?
Muhafazakar ve dindar olan her memur, polis, asker fişleniyor ve bir şekilde görevden uzaklaştırılıyordu.
Böylesi bir hegemonya içinde, dürüst ve legal siyaset yapmaya soyunmuştu Merhum Erbakan ve arkadaşları.
Nereye bakarsanız bakın imkansızlık, engellemeler, hatta zulümler.
Tabii Türkiye'nin siyasi gündemi, ANAP'ın da zayıflaması ile türbülanslara girmişti.
1994 yılında, gerçekten de bir avuç inanmış adam, dişini tırnağına takmış, imkansızı zorlamak için, gece, gündüz demeden çalışmaktaydı.
Bu bahsi geçen 1994 ruhu, işte bu günlerin en bariz tarifidir.
Bir dava uğruna, her şeyden geçip, kendini adamak, gerekirse kelle koltukta gezmek, ancak mutlak zafere inanmak ve bu uğurda da çaba sarfetmektir.
Dava, her insanın hayatında olabilir.
Çünkü bir gayedir. Benimsenen bir hayat biçiminin, bir siyasi yönün için canhıraş çalışmanın, kendini adamanın adıdır dava.
Kim var diye sorulduğunda, kimseye bakmadan, "ben varım" diyerek bir adım öne geçme, omuz vermedir.
İşte 1994 yerel seçimlerinde ve 1996 genel seçimlerinde, tam da bu ruh hakimdi.
Partililer, sabahları evlerinden çıkarak, gecenin geç vakitlerine kadar, planlanmış programları uygulamakta, etkinliklere katılmakta, ev, ev, kapı, kapı dolaşarak, insanlara kendilerini anlatmakta, bunları da rapor halinde parti yöneticilerine sunmakta idiler.
Sarsılmaz bir azim vardı.
Bırakın menfaat gütmeyi, yiyecek, içeceklerini, yol paralarını kendi ceplerinden karşılıyor, artan olursa, yine seçim çalışmaları için bağışlarda bulunuyorlardı.
Avrupa'nın her ülkesinden insanlar, senelik izinlerinden feragat edip, çalışmalara katkıda bulunmak için, ya da sadece bir oy vermek için, akın, akın Vatanlarına geliyorlardı. Biletlerini de konaklama masraflarınıda kendi ceplerinden ödeyerek.
Sayın Erdoğan, bir kız çocuğunun, annesinin gönderdiği ziynet eşyasını verirken, kendi için çok değerli olan plastik bileziği verdiğini, göz yaşları ile anlatmıştır.
İnanmışlıktır 1994 ruhu.
Bir lidere, bir davaya inanmışlık.
Kimsenin ihale planları yapmadığı, iş takipçiliği düşünmediği, üç beş kuruşun hesabını yapmadığı, menfaat gütmediği bir ruhtur 1994 ruhu!
Ve seçim gecesi, sonuçlar gelmeye başladığında, hiç kimsenin hesap etmediği şey oldu ve Refah Partisi, İstanbul, Ankara Büyükşehir Belediyeleri dahil, büyük bir zafer elde etti.
Evet, yine azınlıkta olsalar da bu bir zaferdi.
Ve bu dava kendini, kazandığı Belediyelerde, dur durak bilmeden çalışmak ile, "Halka hizmet, hakka hizmettir" anlayışı ile göstermiş, takdir toplamıştır.
Tüm devlet kurumlarının engellemelerine rağmen, sistemin size karşı olmasına rağmen, inanmış kadrolar, işlerine bakmış, Belediyecilik kitabını yeniden yazmıştır.
Dahi bugün bile, 25 yıl önce Milli Görüş anlayışının idare ettiği Belediyeler ile bugünün farklı zihniyetlerce idare edilen Belediyeler arasındaki uçurumsu farklar bariz bellidir.
1994 ruhu, Millete aşık olmadır, Vatana aşık olmadır.
İnandığı yolda yürümektir.
Engelleri aşmak, diklenmeden dik durmaktır.
1994 ruhu, "sen yoksan bir eksiğiz" anlayışıdır.
Mahalle Başkanından, hatta üyeden genel başkanına kadar, üstünlüğün sadece Allah rızasında olduğunu bilmektir.
Ve evet, 1994 ruhu, Allah'ın rızasını gözeterek, canla, başla çalışmaktır.
İrtica değildir.
Gericilik değildir.
Vatan, millet düşmanlığı değildir.
Kutuplaşma değil, kucaklamadır.
Ayrışma değil, birleşmedir.
1994 ruhu, bir başlangıcın işaret fişeğini görmüş ve anlamış olmaktır.
Bir inovasyon, bir misyondur.
İşte bu ruhun temsilcilerinden biri olan AK Partisi yeni İstanbul İl Başkanı, Osman Nuri Kabaktepe'dir.
Bu yüzden de ben şahsen İstanbul için ümitvarım, heyecanlıyım.
Çünkü İstanbul demek Türkiye demektir.
Çünkü her ilin İstanbul'da kendine göre bulduğu bir şey vardır.
Bu vesile ile Sayın Kabaktepe'ye hayırlı olsun diyorum.
Umuyorum ki tüm Türkiye için bu başlangıç yeni bir işaret fişeği olacak, AK Partisi fabrika ayarlarına geri dönecek ve yeniden taze bir ruh ile şahlanış başlayacaktır.
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam