İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendin bilmezsin
Ya nice okumaktır
Okumaktan murat ne
Kişi Hak'kı bilmektir
Çün okudun bilmezsin
Ha bir kuru ekmektir
Okudum bildim deme
Çok taat kıldım deme
Eğer Hak bilmez isen
Abes yere gelmektir
Dört kitabın mânâsı
Bellidir bir elifte
Sen elifi bilmezsin
Bu nice okumaktır
Yiğirmi dokuz hece
Okursun uçtan uca
Sen elif dersin hoca,
Mânâsı ne demektir
Yunus Emre der hoca
Gerekse bin var hacca
Hepisinden iyice
Bir gönüle girmektir.
Yunus Emre
---
AK Partisi İstanbul’a ağır yüklenecek.
En önemlisi ise son seçimde başarısız kalan İl ve İlçe yönetimleri ve bunların ardındaki gri gölgeler, pasifize edildi.
Bu şarttı.
İsim vermeden, İstanbul’u AK Partisi namına yönlendiren dörtlü gurubun Sayın Yıldırım ile sorunlu olduğunu herkes biliyor.
Diğer bir açık sır ise Binali beyin aslında bu kez aday olmayı pek de istememiş olması, lakin Sayın Erdoğan’ın ısrarları üzerine, tekrar yarışa girdiğidir.
Zira AK Partisi içinde bir klik, Sayın Erdoğan’ın gitmesi için çaba göstermektedir.
Bu klik, son senelerde teşkilat içinde yaptıkları operasyonlar ile bir nevi Teşkilatı işlevsiz hale getirdiği gibi eskiden beri bu davaya baş koymuş, canla başla ve gönüllü çalışmış, insanları, kah uzaklaştırarak, kah gönlünü kırarak, bir küskünler ordusu meydana getirmişlerdir.
Ve son seçimde, bu küskünler ordusunun sayısı da hemen hemen belli oldu.
Çünkü 1,7 Milyon seçmen sandığa gitmedi.
CHP’nin oylarında da düşüş olmadığına göre, bu 1,7 Milyon seçmen, AK Partisi’nin seçmeni.
Şunu da biliyoruz ki, eşini, dostunu, akrabasını, memleketlerinde, kah Belediye için, kah muhtarlık için destek vermek üzere yaklaşık 500 bin kişi, evet, İstanbul’dan memleketlerine göçmüşlerdir.
Bunlar da belli ki AK Partisi seçmeni idi.
Bu seçmen taşıma meselesi, güya artık mümkün olmayacaktı, lakin gördük ki, bal gibi de mümkün!
Zaten anlamadığım şey de şu:
Tamam, İstanbul’da her yöreden insan yaşıyor. Ve bu insanlara “nerelisin?” diye sorulduğunda, geldikleri, hatta büyüklerinin geldikleri yerleri derler.
Kimse geldiği yeri unutmasın, bunda bir sıkıntı yok, ama madem İstanbul’da yaşıyorsun, İstanbul’da evin, barkın var, İstanbul’da işin gücün var, biraz da İstanbullu ol!
Hangi ilçe de yaşıyorsan oralı da ol. Ayıp değil ki.
Şu anda AK Partisi’nin SKM’si, çok acil strateji değişikliği yapması gerekiyor.
Bu 1,7 Milyon seçmeni, kendi lehine oy kullanmak üzere sandıklara nasıl taşır, bunu ciddi ciddi düşünmesi elzemdir.
Küskün olan insanların, yani kendi insanının tekrar gönlünü nasıl kazanır, bunun planını yapması gerekiyor.
Aslında çok da zor bir şey değil.
Üst düzey yetkililer, eski mahalle başkanları ile irtibata geçsinler. Çünkü onlar kimin ne olduğunu bilen insanlardır.
Bu şekilde tespit edilen insanlarımızı, tek tek ve samimi bir şekilde ziyaret edip, gönüllerini alsınlar, dertlerini, şikayetlerini dinlesinler. Ve gerekeni yapsınlar.
Altı yıldır taban çok ihmal edildi. Mahalleler çok ihmal edildi.
İş adamları ve müteahhitler, pohpohlandı.
Ama maalesef, o pohpohlananlar, menfaatleri bitince, buharlaştı gitti. Geride ise, boynu bükük bir küskünler ordusu kaldı.
Bu ara bu küskünlere de iki kelam etmek istiyorum.
Parti içinde ne oldu ise oldu. Olanlar doğru değildi. Tamam.
Ancak, sandığa gitmemek veya boş oy atmak ile kimler ile aynı safa girdiğinizi hiç mi görmüyor sunuz?
Eli kanlı terör örgütünün arkasında durduklarını söyledikleri ile aynı safta yer almış olmuyor musunuz?
Görmediniz mi CHP sadece bir ay içinde, ele geçirdiği Belediyelerde neler yaptı?
Tüm vaatlerini unutmadılar mı?
Hunharca işçi kıyımları yapmıyorlar mı?
Hani halkçı idiler, hani emekçi dostu idiler?
Hangi emekçi dostu, işçiyi Ramazan ayında kapı önüne koyar?
Hem de hiçbir neden göstermeksizin?
Sadece ideolojik nedenlerden dolayı?
Ben ne kadar Marksist Leninist isem, CHP de HDP de o kadar emekçi!
Hatta şunu hatırlatmakta fayda var: Sosyalist Enternasyonal’den CHP niçin çıkarıldı?
Tam da bu yüzden!
Sol ile sosyalizm ile hiç alakası olmadığı gibi, tam tersi bir faşizan bir topluluk olduğu için.
Her ne kadar AK Partisi yetkilileri, küskünleri kazanmak zorunda olur ise olsun, onların da saflarını belirlemeli gerek.
Pasif kalmak susmaktır. Haksızlık karşısında susan ise dilsiz şeytandır.
Son günler bize göstermiştir ki, İstanbul bu dünyanın merkezidir. Dünya mazlumlarının sığınabileceği son kaledir.
Bu kalenin kapısı ise İstanbul’dur. Ve şimdi bu kapıyı savunmayanı tarih asla affetmez!
Önümüzdeki günlerde, Ekrem Müdafa’nın (İmamoğlu) 15 günlük İBB karnesine hususen değineceğiz!
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam