Merhaba Sevgili Ogün okurları birçoğumuz inzivaya çekilip bir yanımızda kahve/çay eşliğinde dış dünyadan sıyrılarak kendimizle baş başa kalıp kitaplar eşliğinde renkli dünyalara tanık olmak isteriz lakin yoğun hayat mücadelesi buna çoğu zaman izin vermez. Ben de bir kardeşiniz olarak 'Kütüphane Köşesi' başlığı altındaki yazılarımla her an renkli dünyaların içinde hissedeceğiniz bir pencere açacağım. Bu başlık altında; popülaritesi olan, yeni çıkmış, gündemle ilişkili, önemli gün ve haftalarla ilgili ya da sizin önereceğiniz kitapları tanıtımını konuşacağız, eleştireceğiz.
İlk yazımda şu anda gündemimizde önemli bir yere sahip göç meselesi hakkında bir kitabı ele almak istedim. İnceleyeceğimiz kitap İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınlarından çıkmış alanında uzman farklı akademisyenler tarafından ele alınmış "Türkiye'nin Göç Tarihi 14. Yüzyıldan 21. Yüzyıla Türkiye'ye Göçler" adlı kitaptır. Bir derleme özelliğiyle ön plana çıkan bu çalışma, Türkiye'nin göç tarihine ışık tutmaktadır. Derleyenleri M. Murat Erdoğan ve Ayhan Kaya'dır. 15 farklı konunun işlendiği, toplam 394 sayfa olan çalışmada makalelerin başlıca benzerlikleri, tek bir noktaya (Türkiye'ye/Anadolu'ya/Osmanlı'ya) yönelmiş göçlerin işleniyor olmasıdır. Kitabı açtığınızda dönemin içişleri bakanının kısa bir sunuş yazısı ve derleyenlerin hazırlamış olduğu bir teşekkür yazısı göze çarpmaktadır. Akabinde Kemal Karpat'ın ön söz metni, bir anlamda tüm bu derlemenin hem bir özeti hem de bu derlemenin bir ön sözüdür. Başka bir ifade ile çalışmanın hem bir giriş metni hem de bir özetidir. Anadolu ve Rumeli'nin göçler nedeniyle nasıl toplumsal, kültürel ve nihayet siyasi değişimlere uğradığını ve buradan bugünkü milletlerin nasıl doğduğunu genel olarak anlatmaktadır. Adeta göçler üzerinden büyüyen teşkilattan medeniyetten nasıl bir imparatorluğa dönüştüğü adım adım okuyucuya hissettiriliyor. Bu çalışma türünün ilk örneği olmakla birlikte, modern Türkiye'nin göçlerle kurulan bir coğrafya olduğunun altını çizmektedir. Türkiye'nin homojenliği değil her zaman farklılıkların bir aradalığının mümkün olabildiğini gösteren bir coğrafya olduğu gerçeğini gözler önüne sermektedir. Kitap, göçü bir güvenlik sorunu olarak ele alan yaygın görüşe karşı duran göçün doğallığına vurgu yapan çalışmalardan biridir.
Konu başlıklarına kısaca değinilecek olursak, Levent Kayapınar ve Yusuf Ayönü, "14. ve 15. Yüzyıllarda Anadolu'ya ve Balkanlar'a Türklerin Göçü" adlı çalışmalarında, Osmanlı'nın kuruluş yıllarında, hatta daha öncesinde, Türklerin Anadolu ve Balkanlar'daki göç deneyimlerini anlatırlar. Türklerin Anadolu'dan Balkanlar'a hangi koşullarda göç ettiklerini ve bu göç süreçlerinde yerleşik Hıristiyan halklarla ne tür toplumsal ve siyasal ilişkiler geliştirdiklerini ayrıntılı bir şekilde kaleme almışlardır.
Sinan Gökçen'in "Anadolu ve Balkanlar'a Romanların Göçü" başlıklı makalesi Romanların göçünde yaşanan tarihsel ayrıntıları vermekle birlikte özellikle dilbilimsel kaynaklara referanslar vermek suretiyle söz konusu göçün izlerini sürmektedir.
"Geçmişten Günümüze Anadolu'ya Yahudi Göçü" adlı makalesinde Naim A. Güleryüz, Yahudi din insanlarının tanıklıklarından, diplomatik yazışmalardan ve diğer ikincil kaynaklardan yola çıkarak 1492 yılı itibariyle İspanya'da Katolik iktidarın baskılarından kaçarak Osmanlı topraklarına sığınan Yahudilerin göçüne ilişkin ayrıntılı bir anlatı sunmaktadır.
Mahir Saul'un "Geçmişten Bugüne Siyah Afrika'dan Türkiye'ye Göçler: Kölelikten Küresel Girişimciliğe" başlıklı makalesi, Osmanlı İmparatorluğu döneminde gerek kendi istekleriyle gerek kölelik yoluyla Afrika'dan Anadolu'ya gelen insanların öyküsünü oldukça etkileyici ve zengin tanıklık biçimleriyle anlatıyor. Makalenin diğer makalelerden uzun olduğunu fark edeceksiniz bunun nedeni ise, yazarın sadece insanların göç öykülerini anlatmakla kalmayıp, harita ve istatistik veriler eşliğinde betimleme amacıdır.
"Kırım Tatarları ve Nogayların Osmanlı İmparatorluğu'na Göçleri (1783-1922)" adlı makalesinde Kemal Yakut, Rusya'nın giderek hegemonik bir güç haline gelmesiyle birlikte ana vatanlarını geride bırakarak Anadolu topraklarına yerleşen Kırım Tatarlarının ve Nogayların öykülerini anlatmaktadır. Birincil kaynaklara referans vermek suretiyle, aslında günümüzde yaşanmakta olan Kırım sorununa ilişkin de önemli ipuçları vermesi çalışmayı bir hayli önemli kılıyor.
Ayhan Kaya ise "Türkiye'de Çerkesler" adlı çalışmasında yine Rus yayılmacılığı nedeniyle 19. yüzyılın son çeyreğinde anavatanlarını terk ederek Anadolu, Balkanlar ve Ortadoğu'ya yerleştirilen Çerkeslerin öykülerini betimleyici bir dille ve kendi edindiği bulgulara dayanarak anlatmaktadır. Farklı Çerkez gruplarının Anadolu'da ne tür etno-kültürel ve diasporik kimlikler inşa ettiklerini anlatmaktadır. Bu makalenin sonunda örnek alınması gereken bir millet oldukları kanaati oluştu içimde.
Başak Kale, "Zorunlu Göçün 19. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu Üzerindeki Etkileri" adlı çalışmasında, Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinde Anadolu ve Balkanlar'a yönelik olarak yaşanan göçlerin İmparatorluğun siyasal, sosyal ve ekonomik yapısında ne tür değişikliklere yol açtığını anlatmaktadır. Kale, Cumhuriyetin belli ölçüde de olsa İmparatorluğun son döneminde üretilen göç politikalarının ideolojik ve fikri temellerini ödünç aldığını iddia etmektedir.
20. yüzyıla gelindiğinde ortaya çıkan yeni ulus-devlet beraberinde farklı göç süreçlerini de getirmiştir. Bunlardan belki de en önemlisi, 1923 tarihli Türk-Yunan Zorunlu Nüfus Mübadele si'dir. Elçin Macar, "Lozan Yunanistan'dan Anadolu'ya Göç: Nüfus Mübadelesi" başlıklı makalesinde bu zorunlu göç anlaşmasının detaylarını anlatırken, özellikle kitabın içeriği nedeniyle Anadolu'ya gelen Türk-Müslüman mübadillerinin yaşam dünyalarını, karşılaştıkları zorlukları dile getirir.
"Yugoslavya'dan Türkiye'ye Göçlerde Sayılar, Koşullar ve Tartışmalar" adlı makalede ise Nurcan Özgür Baklacıoğlu, Elçin Macar'ın ele aldığı konunun bir diğer yüzüne bakmakta ve "Muhacirler" olarak tanımlanan ve aslında haklarında çok da fazla şeyin bilinmediği Yugoslavya kökenli insanların hikâyelerini bize aktarmaktadır. Yazar, pek çok anekdota, alıntıya, resmi yazışmaya ve diğer kaynaklara başvurmak suretiyle Türkiye'ye gelmeden önceki Türkiye algılarıyla geldikten sonra karşılaştıkları gerçeklikler arasında örtüşmezlik olduğunu ifade eder.
Öte yandan, "Türkiye'de Avrupa Birliği Vatandaşları" başlıklı makalelerinde Canan Balkır ve Bianca Kaiser, bu grupların geçmişten bugüne ne tür süreçlerle birlikte Türkiye'ye yerleştiklerini ve toplumsal, siyasal, ekonomik ve kültürel düzlemlerde ne tür uyum zorluklarıyla karşılaştıklarını özgün alan çalışmaları bulgularına dayanarak aktarmaktadırlar. Balkır ve Kaiser, öte yandan yabancıların entegrasyonu konusunda karşılaşılan yasal zorlukları ve sınırları da ayrıntılı bir şekilde kaleme almışlardır.
Kitabın bir başka bölümünde ise O. Can Ünver, "Azerbaycan Türkleri Örneğinde Avrasya Coğrafyasından Türkiye'ye Yönelik Yüksek Nitelikli İnsan Göçü" başlığı altında bizlere bu kez farklı nitelikteki bir göç türünden bahsetmektedir. ABD, Kanada, Avustralya ve Batı Avrupa örneklerinde sıklıkla karşılaştığımız "beyin göçü" olgusunu bu kez Azerbaycan'dan Türkiye'ye özellikle son yıllarda gelen nitelikli Azeri göçmenler üzerinden anlatmaktadır.
Türkiye'de Göç Çalışmalarının başlı başına bir disiplin haline gelmesinde emeği geçen isimlerin başında gelen Nermin Abadan-Unat, "Türkiye'nin Son Elli Yıllık Emek Göçü: Yorum, Eleştiri, Öngörü" adlı makalesinde Cumhuriyet'in kurulmasından bu yana Türkiye'deki iç göç ve dış göç süreçlerini kalkınma ve modernleşme paradigmaları üzerinden okurken, özellikle bu derleme kitabın asıl konusu olan Anadolu'ya göç süreçlerine değinmekle birlikte Anadolu'dan Avrupa'ya göç süreçlerine ve bu süreçlerde ortaya çıkan belli başlı tartışma konularına odaklanmaktadır.
"Türkiye'ye Yönelen Düzensiz Göç Dalgaları İçinde Transit Göç" başlıklı makalesinde Ahmet İçduygu, transit göç kavramının Türkiye bağlamında sahip olduğu söylemsel ve analitik yönlerine dikkat çekmektedir. Yazar, Türkiye'deki düzensiz göç tecrübesinin Avrupa'da göç rejimlerinin güvenlikleştirilmesi ve ekonomikleştirilmesi ile doğrudan bağlantılı olduğunu vurgulaması önemli bir tespittir.
Kitaba kanaatimce bakış açısı olarak farklı bir boyut kazandıran "Hoşgörü ve Çelişkiler: 1989, 1991 ve 2011'de Türkiye'ye Yönelen Kitlesel Mülteci Akınları" başlıklı çalışmalarında Kemal Kirişci ve Sema Karaca, 1989'dan bu yana Türkiye'nin tanık olduğu kitlesel mülteci hareketlerini ele almaktadırlar. Tarihinde bu tür kitlesel göçlerle daima karşı karşıya kalan Türkiye, benzeri refleksleri sergilemek suretiyle sorunların çözümüne katkıda bulunmaya çalıştığını ifade etmektedir. Bu makalede dile getirilen noktalar, yine yasa yapıcılar açısından önemli birtakım veriler ve öneriler sunmaktadır.
Günümüzün en ciddi problemlerinden biri haline gelen ve kitabın son makalesi ise, M. Murat Erdoğan tarafından kaleme alınan "Türkiye'ye Kitlesel Göçlerde Son Dalga: Suriyeliler" başlıklı makaledir. Bu bölüm, 2014 yılı sonu itibariyle sayıları 1 milyon 858 bini bulan Suriyeli sığınmacıların yaşam koşulları, çoğunluk toplumu tarafından kabulleri, sosyal entegrasyon süreçleri ve yerel halk tarafından nasıl algılandıkları gibi başlıklar etrafında odaklanmaktadır. Türkiye'nin bugüne değin karşılaştığı en büyük sığınmacı göçüne ilişkin kapsamlı değerlendirmeler içermektedir. Verileri dikkatle incelediğinizde yaşanan göç dalgasının ne kadar ciddi boyutlarda olduğunu açık biçimde ortaya koymaktadır.
"Türkiye'nin göç tarihi: 14. Yüzyıldan 21. Yüzyıla Türkiye'ye göçler" adlı kitabı baştan sona okuduğunuzda göç meselesinin ne denli iç ve dış politika aracı olduğu çarpıcı örnekleriyle ve bulgularla okuyucunun zihninde şimşekler çakmasına neden oluyor. Öte yandan istatistik ve verilerden çok faydalanması yer yer okuyucuyu sıkabilmektedir. Her makalenin başında görsel konulması okuyucuyu bambaşka bir dünyaya girdiğini hissettiriyor lakin göç tanımlarının yapılması ve zaman zaman tekrar eden bilgilerin mevcut olması okuyucuya, ‘Yine başa mı sardık' sorusunu sordurabiliyor. Derlemenin içerdiği makaleler, farklı tarih aralıklarına odaklanmışsa da bütüncül bir okumada, çalışmanın uzun bir tarih aralığına (14. yy'dan 21. yy'a kadar) dair merak edilenleri cevaplamakta ve genç nesil olarak bizlerin göç meselesi ile ilgili çok yönlü araştırmalar yapmamıza teşvik etmektedir. Bu vesile ile 30 Ağustos Zafer Bayramımızı en kalbi duygularımla kutluyor, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, silah arkadaşlarını ve bağımsızlık yolunda destan yazan tüm kahramanları saygı ve minnetle anıyorum.
Bir sonraki 'Kütüphane Köşesi'nde buluşmak dileğiyle, Allah'a emanet olun...