Merhaba sevgili okurlar, yeni bir 'Kütüphane Köşesi' yazımızla daha karşınızdayız. Edebiyat veya edebî tür denildiğinde aklımıza pek çok şey geliyor. En sık akla gelen türler de şiir, roman ve hikâyedir hiç kuşkusuz. Bu yazımızda dünya edebiyatında çocuklar kadar her yaştan büyüğün de ilgisini çekmiş ve en çok okunan kitaplar listesinde genellikle en başlarda yer almış olan bir eseri inceleyeceğiz.
İnceleyeceğimiz kitap zaman zaman ihmal edilmiş olsa da dünyada çok büyük bir üne sahip
"Küçük Prens" adlı 96 sayfalık bir eserdir. Öyle ki sadece Fransa'da altı milyon satmış, tüm dünyada ise 25 milyon gibi bir rakama ulaşmıştır. Yapmacıksız üslubuyla herkesin okuduğu bir kitap olma başarısını göstermiştir. Eser, Fransız pilot, yazar ve şair Antoine de Saint-Exupéry tarafından kaleme alınmıştır. Çeşitli kişiler tarafından çevirisi bulunsa da tahlil edeceğimiz eser, Türkiye'de en çok satılan Cemal Süreya & Tomris Uyar çevirisiyle Can Çocuk yayınları tarafından 2015 yılında basılmıştır.
"Küçük Prens" adlı eser ilk başta, bir çocuğu küçük bir prensi sahneye koyduğu için daha çok çocuklara özgü bir öykü olarak değerlendirilebilmektedir. Eseri, çocuklar kategorisine yönlendiren en önemli özelliklerinden biri başlığının
"Küçük Prens" olması diğeri ise yazarın bizzat kendisi tarafından resimlendirilmiş olmasıdır. Bu resimler her ne kadar çocukların dikkatini çekse de onlar, geleneksel çocuk kitaplarından farklı olarak metne tasarlanmış, Küçük Prens'in düşüncesiyle tamamen örtüşen çizimlerdir.
Eserin içeriğine kısaca değinilecek olursak, eserde anlatan kişi çölde uçağının arıza yapması sebebiyle karşılaştığı oldukça ilginç bir olayı anlatmaktadır. Çölün ortasında arızayı gidermeye çalıştığı sırada birdenbire kendisine seslenen ve ondan bir koyun resmi çizmesini isteyen bir sesle irkilir. Bu, küçük bir prensi andıran sarışın bir çocuktur. Bu sevimli çocuk kendi halinde ancak bir evden biraz genişçe bir gezegende çok sevdiği sulayıp koruduğu bir gül ile birlikte yaşamaktadır. Küçük Prens sevginin anlamını tam olarak bilmeden bilinçsizce bu çiçeğine sevgi duymaktadır. Ama bir müddet sonra kendisini sıktığı gerekçesiyle ondan uzaklaşır. Çıktığı seyahat sırasında farklı gezegenlere uğrar ve buralarda yaşayan insanları tanıma fırsatı bulur. Bu gezegenlerde sırasıyla bir kral, övünen bir adam, bir sarhoş, bir işadamı, bir sokak feneri yakıcısı, bir coğrafyacı onun muhatabı olur ve bu insanlar Küçük Prens'i söyledikleriyle şaşkına çevirirler. Ek olarak yazar, eserini belli başlı temalar üzerine inşa etmektedir. Gerçek hayatta hepimiz için önem arz eden arkadaşlık, yalnızlık, sessizlik ve ölüm gibi temalara değinmektedir. Daha sonra eserde yer yer insanı düşünmeye ve içselliğe sevk eden sessizlik teması hissedilmektedir.
İlk ziyaret ettiği gezegende bir kral bulunmaktadır. Bu kral gezegende kendisinden başka kimse olmadığı için makamı gereği emir verme ve hükmetme duygusuna hasret kalmış birisidir. Küçük Prens'i görünce birinin kralı olma şansını yakaladığı için çok sevinir. Mutlak bir kraldır ama çok iyi yürekli olduğundan akla uygun isteklerde bulunur. Bu açıklamayla herkesten ancak yapabileceği şeyi istemek gerektiğine işaret etmektedir. İnsanın her ne olursa olsun hangi makamda bulunursa bulunsun başkalarından isteklerinde ölçülü ve mantıklı olmalarını öğütlemektedir.
Küçük Prens'in uğradığı ikinci gezegende kendini beğenmiş bir adam ikamet etmektedir. Burada bizlerin dikkatini çeken husus; insanların sürekli kendilerinin mükemmel olduklarını öne çıkarma gayretlerine işaret edilmesidir. Küçük Prens, kendini beğenmiş adam ile yaptığı görüşmede
"hayran olmayı" öğrenmektedir. Bu durum, insanlara özgü bir duygu olmanın ötesinde kendi dünyasına kapanmış, yalnız başına yaşayan, çevresiyle ilişkisini koparan günümüz insanı ifade etmektedir.
Ziyaret ettiği üçüncü gezegende bir sarhoş oturmaktadır. Bu sarhoşla küçük prens arasında geçen diyalog sonrasında da çok önemli bir noktaya temas edilmektedir. Burada insanların kötü alışkanlıklarından en ciddi ve tehlikelisi olan içki alışkanlığına değinilmektedir. Hem içki içip hem de onun utancını duyan insanın ruh hali ortaya konulmaktadır. Küçük Prens'in
"Niçin içki içiyorsun?" sorusuna sarhoşun verdiği cevap, günümüz insanının bu durumda klasik verdiği cevap ile örtüşmektedir:
"Unutmak için". Gerçekten de bu sözü sık sık duymaktayız. İnsanların dertlerini, sıkıntılarını bir an olsun unutmak için içki içtikleri bir gerçektir. Yalnız burada bu klasik cevabı daha anlamlı ve ilginç kılan bir husus ifade edilmektedir. Nitekim Küçük Prens ile konuşan sarhoş
"utandığımı unutmak için" diyerek beklenmedik bir cevap verir. Bu vesile ile insanların unutmaya ek olarak utançlarını unutmak için içtikleri hususu da vurgulanmaktadır.
Küçük Prens, sarhoşun yanından ayrıldıktan sonra bir işadamının oturduğu bir gezegene uğrar. Küçük Prens yanına gelince başını kaldırıp yüzüne bile bakmaz. Sürekli sayılarla uğraşan bu işadamı kendisinin hiç boş zamanı olmadığını ve ciddi birisi olduğunu sürekli tekrar edip durmaktadır. Yıldızların bile kendisinin olduğunu söyleyecek kadar her şeye sahip olma duygusuyla hareket etmektedir. Bu durum çağımızın belki de en önemli eleştirisi sayılacak bir konudur. Sahip olma tutkusu insanımızın gözünü öylesine karartmış ki kendisinden başkasını göremez ve tahammül edemez hale gelmiştir.
Beşinci gezegen bir sokak feneriyle fener yakıcısını içine alacak büyüklükte bir mekândır. Sokak feneri yakıcısı sürekli feneri yakıp söndürmektedir. Sebebini merak eden Küçük Prens, daha önceden hazırlanmış "
yönerge" cevabı ile karşılaşır. Yönergeye göre sabahleyin feneri yakmakta akşamları ise söndürmektedir. Açıklamasına göre gezegenin hızı değişmiş ama yönerge değişmemiştir. Burada altı çizilmesi gereken husus; değişen şartlara uyma zorunluluğudur. Günümüzde teknolojinin baş döndürücü bir hızla geliştiği dünyamızda hiçbir şey süreklilik gösterememektedir. Bu denli hızla değişen çağımızda koşulların gerektirdiği değişime gitmek kaçınılmaz bir zorunluluk olmaktadır.
Altıncı gezegen on kat daha geniş bir gezegendir. Burada kocaman kitaplar yazan kocaman bir adam oturmaktadır. Bu adam yaşlı bir coğrafyacıdır. Küçük Prens onunla tanışır ve onun "bir bilgin" olduğunu anlayınca ona bu konulara ilişkin bazı sorular sorar. Aralarında geçen diyalogdan araştırmacının nasıl çalışması gerektiği, öne sürdüğü her iddiasını kanıtlamak zorunda olduğuna dikkat çekmektedir.
Bütün bu ziyaretlerden umduğunu bulamayan Küçük Prens en son ziyaretini dünyaya yapar Küçük Prens'in en son uğrak yeri olan dünyada Afrika kıtasında bir çölün ortasında bulunması çok ilginçtir. Çöl tıpkı ziyaret ettiği gezegenler gibi ıssız ve kimsesizdir. Orada da yalnızlık hâkimdir. Tam umudunu kesmişken hayatının bakış açısını değiştirecek bir tilki ile karşılaşır. Burada karşılaştığı tilki sevginin ne olduğu sırrını verir ve şöyle der:
"İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman doğruyu görebilir. Gerçeğin mayası gözle görülmez ve sevgiyi önemli kılan uğruna harcadığın zamandır." Küçük Prens, bütün olarak ele alınıldığında insanlığa verdiği mesajlarla evrensel bir değer kazanmış ve herkesin ilgiyle okuduğu bir eser haline dönüşmüştür. Her çocuğun kolaylıkla okuyup aklında yer edeceği bir kitap olma özelliğini taşımaktadır. Kitapta akıcı bir dil kullanılmıştır ve anlatılan hikâye okuyucuyu kendine çekmekte ve oldukça merak uyandırmaktadır. Yazar, Küçük Prens adlı kahramanını çıkardığı gizemli yolculuk sırasında, evrensel değerlere bağlılık konusunda, insanlığın gelmiş olduğu noktaya dikkat çekmektedir.
Küçük Prens'te odak noktası kalptir, gönüldür, ruh inceliğidir. Ana tema sevgi ve arkadaşlık kavramları üzerine kurulmuştur. Küçük Prens ve seyahatleri aracılığıyla yazar, kral olabilirsin, kendinle övünebilirsin, zengin olabilirsin ama eğer yalnızsan kendi dünyanla baş başa isen sevginin her şeyin temelinde olduğunu bilmiyorsan sahip olduğun makam, mevki, mal mülk hiçbir şey ifade etmez demektedir. Yazar Saint Exupéry, insanın sahip olduğu ekonomik ve siyasal gücün onu mutlu etmeye yetmediğini bunun yanında sevgiye, dostluğa ve içten bir arkadaşlığa da ihtiyaç duyulduğunu vurgulamaya çalışmıştır. Zira; hayatı anlamlı kılan bu değerlerdir. Bu doğrultuda başta biz gençlerin koruması gereken değerlerimize sımsıkı sarılarak, okumaktan hiç vazgeçmeyip bu tarz eserlerden ders çıkarmak ve farkındalığımızı artırmaktır.
Bir sonraki "Kütüphane Köşemiz" de buluşmak dileğiyle, Allah'a emanet olun…