Fransız oyun yazarı
Yasmina Reza'nın ödüllü oyunu
Vahşet Tanrısı, bireyin ve toplumun içinde barındırdığı hoşgörüsüzlüğü ve şiddet eğilimini, aile kavramından başlayarak ve tam da aileden neşet ederek artan bir şey olduğu vurgusuyla ele alıyor. Oyun, çocukların aslında büyüklerin ayak izlerini takip ettiğini ve yetişkinlerin çocuklarının tavırlarından ziyade kendi hâllerini gözden geçirmeleri gerektiğini hatırlatmasıyla beraber; birbirimize karşı ne denli bir yapmacıklık içinde olduğumuzu, sosyal hayattaki şapkalarımız ve dışarıda gösterdiğimiz yüzümüzle derinlerde sakladığımız benliğimizin nasıl tezat arz ettiğini ve aslında bu ikiyüzlülükle beraber tahammül, sabır, diğerkamlık, anlayış, empati gibi duygularımızın ne kadar köreldiğini yüzümüze vuruyor. Öte yandan yaşanamamış, ifade edilememiş, açığa çıkarılamamış ve sürekli bastırılmış duygu ve düşüncelerin, kişide ne tür patlamalar yaşatabileceğini de gözler önüne seriyor. Bu bağlamda, başından sonuna dek değinmek istediği konuları sorgulayan ve bir yandan da seyirciye sorgulatan bir kara mizah örneği olarak yıllardır dünyanın çeşitli ülkelerinde sahneleniyor.
Vahşet Tanrısı, ilk kez 2007'de Zürih'te Jurgren Gosch yönetiminde oynandı. Broadway'de James Gandolfini, Jeff Daniels, Marcia Gay Harden ve Hope Davis gibi efsane kadrosuyla 2009 yılında büyük ödüller topladı. Yasmina Reza, Paris'te Antoine Tiyatrosu'nda hem yazar hem de yönetmen olarak kendi oyununu sahneye aktardığında ise artık oyunun dünya yolculuğu çoktan başlamıştı. 2011 yapımı Roman Polanski filmi olan "Acımasız Tanrı / Carnage", eserin tiyatrodan sinemaya uyarlanmasını da sağladı.
Aile İçi İlişkiler, Toplumsal İletişimin En Temel Göstergesi…Konuda dört karakterin yaşadığı temel olay, günümüz ebeveynlerinin birbirileri ve çocuklarıyla yaşadığı sorunları masaya yatırıyor ve bu durumu günümüz kadın-erkek ilişkilerinin temel çatışma noktalarına kadar taşıyor; hatta evliliklerin çatırdamasının esas nedenlerinden biri olarak, ebeveynlerin çocuklarıyla kurdukları iletişimi ve yine anne-babaların çocuk eğitimine dair aşırı uçta tutum içinde olmalarını işaret ediyor. Bir çocuğun diğer çocuğa şiddet uygulaması üzerinden trajikomik hâlde birbirlerine karşı psikolojik açmazlarını faş eden dört yetişkin, hangi yaşa gelinirse gelinsin, insanların çocuklaşabileceğini, çocuklaşırken kendi çocuklarından beter duygulara ve tavırlara girebileceklerini de net biçimde ifade ediyorlar.
Çocuklarının kavgası yüzünden uzlaşmak üzere bir araya gelen iki çiftin, sakin bir tonda başlayan görüşmeleri, dakikalar geçtikçe başka bir boyuta kayıyor ve görüşme ilişkilerin hesaplaşmasına dönüşüyor. Yasmine Reza, çağdaş bir görüntü altında egolarından sözde arınmış gibi yapan kimi insanların, aslında nasıl içten pazarlıklı, mütekebbir ve dahi gaddar olabileceklerini açıklıkla karakterler üzerinden anlatıyor. Psikoanalitik aktarım tekniklerinin bol bol kullanıldığı metin, Freud'a göndermelerle dolu bir psişik kritik örneği arz ediyor. Yukarıda saydığım nice yan fikri irdelemeye çalışan yazar, analist bir gözle de bakarak, bireylerin çoğunun bitmek bilmeyen "sürekli kendisini haklı görme" olgusunu da işliyor. İki çocuktan birinin, diğerinin suratına sopayla vurup iki ön dişini kırmasının ardından, olayı medenî ölçülerde çözmek için bir araya gelen ebeveynlerin düştükleri durumu, hiçbir özeleştiri yapmadan şimdiye kadar gelen dört yetişkin insanın, aslında kendi kişiliklerinin, ilişkilerinin ve evliliklerinin çocuklarının yaşadığı kavgadan daha beter hâle dönüştüğünü anlatırken izleyenlerin de kendi hâl-i pür melâllerini sorgulamalarını salık veriyor.
Oyun Ekibi…2019 senesinde
DasDas'ın sahnelediği oyunlar arasına giren Vahşet Tanrısı, 2009 yılında yine aynı yönetmen
Celal Cadri Kınoğlu tarafından sahneye aktarılmıştı. Kınoğlu, rejisini en ince detayları göz önünde bulundurarak ve işin felsefî kısmını da ele alarak yöneten bir rejisör; zihnindeki kurguyu düzenli şekilde sahneye aktarıyor; bunu yaparken de oyuncu dağılımını çok iyi yapıyor lâkin bu oyunda kendi rejisinden mi yoksa oyuncuların oyunu yorumlayış biçiminden midir bilinmez, sadece olayın abartılmış şekilde mizah boyutu seyirciye yansıtılıyor. Bu yorumda, beraber çalıştığı ve neredeyse televizyon dizilerinde birbirinin tekrarı sayılabilecek nitelikte performanslar sergileyen Binnur Kaya (Annette) ve Güven Kıraç
(Michel)'ın da fazlaca etkilerinin olduğunu düşünüyorum ne yazık ki! Kaya ve Kıraç, abartılı hareketleri, seyirciyi güldürmeye odaklı tavırlarıyla oyunun düşünsel yönünü aşağı çekiyor. Yanı sıra Dolunay Soysert
(Veronique) ve Levent Ülgen
(Alain) gibi diğer iki oyuncuya nazaran daha sakin, kararlı ve hem can verdikleri karakterlerden hem de onu yorumlayış biçimlerinden emin olan usta isimler de bir yere kadar oyunun trajik kısmını sırtlanmaya çalışıyorlar. Ayrıca karakterlerin eşleriyle kurdukları iletişimsizlik, her iki oyuncunun kaliteli performansı ile daha görünür oluyor fakat gözlemlediğim kadarıyla, maalesef gülmeye hasret seyirci, temel vurguları ıskalayarak daha çok oyunun komedi yönünü alıyor.
Yönetmen, özellikle Vahşet Tanrısı olgusunun nereden geldiğinin anlatıldığı sahneye kadar, oyuncuların üçünün üzerinde olan komedyen algısından hareketle bir çizgi oluşturuyor; o noktadan sonra ise modern dünya toplumuna karşı göndermelerin altını çiziyor. Çocukların suçlandığı sahneden kişilerin birbirlerine karşı suçlamalarına kadar uzanan evreye değin, hem gerilim hem komedi yavaş yavaş bir üst çıtaya tırmanıyor ancak yönetmenin metindeki tüm nüansları dört karaktere belirgin şekilde bölmesi, dört ayrı tek kişilik oyun izliyormuşuz ve herkes kendi başına buyruk hareket ediyormuş algısına kapılmamıza neden oluyor. Onun yerine daha mündemiç bir karakter iletişimi kurabilseydi, oyun kişilerini konun bütünlüğü içinde eritebilirdi.
Cem Yılmazer ve
Tuluğ Özlü imzası taşıyan sahne ve ışık tasarımındaki sadelik, yalnızca işlenmek istenen konuların tam merkezine yolculuk yapmamızı sağlıyor. Dekordaki gerçekçilik, olayı kendi barınağımıza kadar taşımamızın önünü açıyor. Evet, bu ev oyunu izleyen birçok kişinin evi!
Bütün bu eleştirilere rağmen, bu rejinin en önemli özelliği, olayı çiftlerin kavgasından alıp, türlü çapraşık ilişkilerin kol gezdiği ve kaosun hüküm sürdüğü dünya görüntüsüne taşımak olmuş.