Tövbeni bozmuş olsanda gel


Büyük düşünür ve gönüller sultanı Hazreti Mevlana’nın 737. “Vuslat” yıldönümünün son anları “huşu” içinde yaşanıyor.

Hz. Mevlana Yılı Şebi-Aruz ile sona eriyor.
Gerçekten de, Konya’da 1 Aralık’ta başlayan “vuslat” yıldönümü 17 gün sonra, “Şeb-i Aruz”la sonuçlanıyor. Büyük mutasavvıf, şair, bilgin ve düşünür Hz. Mevlana’nın 734.“vuslat” yıldönümünde gönüller aydınlanıyor.

“Şu toprağa sevgiden başka Aşktan başka hiçbir tohum ekmeyiz Şu toprağa, şu tertemiz tarlaya Başka bir tohum ekmeyiz biz” diye seslenen Hz. Mevlana’nın 800 doğum yıldönümünü UNESCO tarafından ilan edilmiş ve dünyanın birçok yerinde kutlanmıştır. 734. “vuslat” yıldönümleri ile birlikte Hz. Mevlana, bu yıl coşkulu bir şekilde anılıyor. Ne var ki, Hz. Mevlana’nın felsefesine, hoşgörüsüne doymak duygusu hiçbir şekilde bitmiyor.
Neredeyse bütün dünyayı gezip görmemize rağmen, Konya’yı yeni ziyaretimizin etkisi benliğimizi hala sarıp sarmalıyor. “Vuslat” yıldönümü kutlamalarının birinci gününde, önce 3. Mevlana Dostluk ve Barış Konferansı’na katıldık. Akşama doğru, Hz. Mevlana’nın mübarek kabirlerinin huzurunda dua etme bahtiyarlığına erdik. Bu arada, Hz. Mevlana’nın 22. ahfadından torunları Esin Çelebi hanımefendi ile görüşme fırsatını yakaladık.

Konya’da Hz. Mevlana’nın torunu ile görüşmek insanı gazeteciliğin ötesine itiyor. Yıllar önce İstanbul Teşvikiye’deki evlerinde rahmetli babalarıyla yaptığımız röportajı Esin hanımefendi hatırlatıyor. Hatta, babasının muhteşem “tesbih koleksiyonu” karşısında duyduğumuz hayranlığımı anlatan “nazik” kelimeleri sohbetimize renk katıyor. Tesbih koleksiyonuna devam edip etmediğimizi de sormayı ihmal etmiyor. Hz. Mevlana’nın, dünyaca ünlü “Gel” çağrısını, torunu ile konuşmak gerçektende “haz” veriyor. Hz. Mevlana, “Tövbeni bin kere bozmuş olsan bile gel” diye çağrıda bulunurken, dergahında “hak” yolunu, “hoşgörü” ve “sevgi” aşılamak için “sabır”la beklediğini, torun Esin Çelebi de doğruluyor.

Aslında, Hz. Mevlana’nın sözleri, hikmetleri, birbirini tamamlıyor ve birbirinden daha “anlamlı” bulunuyor. Hz. Mevlana’nın torunu Esin Çelebi, Uluslararası Mevlana Vakfı’nın dünyaca ünlü faaliyetlerine hem katılıyor hem de destekliyor. Şeb-i Aruz’dan sonra, Hz. Mevlana’nın anma törenlerine gelecek yıla kadar son veriliyor. Ne var ki, Konya Belediyesi her hafta sonu “Sema” gösterileri ile Hz. Mevlana’nın sevgisini renklendiriyor, hareketlendiriyor. “Kainatın hareketi”ni müzik ve ritm ile danslaştıran “sema” gösterileri Konya’ya bambaşka zenginlik ve derinlik kazandırıyor. Zaten Hz. Mevlana’nın mübarek kabirlerinin içinde bulunduğu müze her an bütün dünyaya ışık saçıyor.

Konya’da içinde Hz. Mevlana’nın mübarek kabirlerinin de bulunduğu ve müze haline getirilen külliye, yıl boyunca ziyaretçilerin akınına uğruyor. Ne var ki, şeb-i aruz mevsiminde ziyaretler sıklaşır. Külliyenin içinde dua edilir ve Hz. Mevlana’nın yanı sıra diğer büyüklerin kabirleri de ziyaret edilir.

Kenan Akın’ın içinde bulunduğu fotoğraf özel izinle çekilmiştir.

Gönüller Sultanı Hz. Mevlana...
Mevlana ve İslam sufizmine göre her insanın yüreğinde “sır” adı verilen bir şey saklıdır. Bu sır her insana verilmez. Bu sırra ancak uzun çabalar ve lütuf sayesinde ulaşılabilir. Bu sırra erenler var, ama dilleri bağlı. Bağlı çünkü, bilinmeyeni biliyor hale geliyorlar ama, bilinmeyeni bilinmediği için anlatacak söz yok.

Mevlana, belki de bunun için şiir, raks ve müziği seçti; anlatılmayanı, anlatabilmek için. Mevlana’ya göre insanın evrimi henüz tamamlanmıştır. Çünkü insan, olgun, kamil, mükemmel olmak üzere yaratılmıştır. İnsan-ı Kamil olmak insanın iye, ahlaklı, yardımsever, sevgi dolu biri haline gelmesi demek değildir. İnsan-ı Kamil olmak demek insan olmanın bir yana bırakılıp yerini hiç tanınmayan, hiç bilinmeyen, egodan farklı bir bilincin, oluşumun, varlığın, özgün olmasıdır.

Bu değişim insanın yüreğinde gizli olan sırrın, yani ilahi ateşin, ışığın parlamasıyla başlar. Vücudun hafiflediği, saydamlaştığı, perdenin kalktığı, görüşün keskinleştiği, her şeyi gören, bilen, aynı anda her yerde var olabilen bir varlığa dönüşümdür bu. Somut alem de kendisini bedenle özleştiren insanın mala, mülke, makama, şöhrete ve saltanata duyduğu özlemin arkasında aslında ayrılığın verdiği hasret vardır. Bu ayrılık acısı, bir gün benliği o kadar sarar, kucaklar ki, şikayetten feryat figan ağlamaya başlar. Nasıl ağlamasın ki? Ayrıldığı yer birliğin, Yüce Allah’ın katıdır.
Asıl vatanından ayrılan bu ruhun sembolüdür. Mevlana’nın ünlü Mesnevisi de bu yüzden; “Dinle ney’den duy neler söyler sana. Derdi vardır ayrılıklardan yana” diye başlar. Mevlana’nın çağrısı, aşka, coşkuya, sevgiye, nura, yücelmeye çağrıydı. Dinlerin birliğine, tüm insanların kardeşliğine, evrensel uzlaşmaya, barışa çağrı: ‘Ne düşünürsen savaşa dair, ben ondan uzağım, çok çok uzaklardayım. Ne düşünürsen aşka dair, ben işte oyum, yalnızca oyum, tümden oyum ben.’ ‘Durmuşum pergel gibi, bir ayağım sımsıkı, imanım üstünde;
Dolanırım öteki ayağımla yetmiş iki milletin tümünde.’ Bir ‘manevi iklim’ yaratmak ve onu yüzyıllarca sürdürmek pek az insana nasip olmuştur. Bunu bizim topraklarımızda gerçekleştirip yeryüzünde bir çok kesimlerine yaymış olan olağanüstü bir düşünce ve gönül adamı, Mevlana Celaleddin Rumi’dir. ‘Aşkın kendi dini var, tüm dinlerden apayrı: Allah’ı sevenlere tek din, yalnızca Allah.’ ‘Hıristiyan ülkelerini dolaştım da baştan sona, Arandım, ama, çarmıhta o hiç görünmedi bana. O hiç yoktu Hintlilerin puta, Mecusilerin de Ateşe tapındıkları mabetlerin hiçbirinde. Doludizgin, yollar aştım, Kabe’yi tavaf ettim de Yoktu o, yaşlıya gence sığınak olan Kabe’de. Sonra kendi yüreğime baktım, can evime-işte, Oradaydı, gördüm. Oradaydı. Yoktu başka hiçbir yerde.’ Ne var ki Mevlana gibi engin bir ruh, herhangi bir ulusa ya da etnik kökene ait görmüyordu kendini. O, etiketleri, dar tanımları, damgaları kabul etmiyordu.

Hepsinin ötesinde sayıyordu kendini.
Yüzlerce satırında, din, milliyet, ırk bağlarından uzak olduğunu söylüyordu. Hatta varlığının şöyle bir tanımlamasını yapıyordu: ‘Doğudan da gelmedim, Batıdan da. Yerim yurdum ne topraktır, ne deniz; Ne insanlar akrabamdır, ne melekler, periler, Ben ateş de değilim köpük de; ne tozum ne şebnem.’ Mevlana bütün dünyanındır, hepimizindir, bütün insanlığındır. Ve her çağa aittir. ‘Her gün bir yerden göçmek ne iyi, her gün bir yere konmak ne güzel, Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş, Dünle beraber gitti cancağızım, ne kadar söz varsa düne ait, Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.’ Ali Rıza Gökben’in bir konuşmasından.

Mevlana'nın Torunu ile sohpet

Genel Yayın Yönetmenimiz Kenan Akın, Hz. Mevlana’nın 22. ahfadından torunları Esin Çelebi hanımefendi ile sohbet etti, Uluslararası Mevlana Vakfı’nın çalışmaları hakkında bilgi aldı.




OGÜNhaber