F-35 ile S-400 füze sistemlerinin Türkiye’nin başına açması muhtemel badirelerden bahsediliyor.
Neredeyse, her iki füze grubuna sahip olması gerekiyor.
Oysa, bu süreç pek basit görünmüyor.
Özellikle, S-400’ ler üzerinde daha yakından durmamız icap ediyor.
S-400’ ler, üzerinde bu kadar “gürültü” koparacak en önemlisi NATO’yu tabii ki ABD’yi “tedirgin” edecek güce sahip görünüyor.
Her şeyden önce, NATO’ya tehlike arz ederken bir yandan da, üye ülkeleri S-400 sistemini edinme tehlikesini de yanında getiriyor.
Çünkü, S-400’ler F-35 dahil ABD’nin bütün sistemlerinden üstün bir tekniğe ve güce sahip bulunuyor.
İlk olarak 2007 yılında Moskova’nın savunulmasında kullanılmak üzere devreye alınan S-400 sistemi şu sıralarda Suriye’nin Tartus kentinde bulunan Rus hava üssünde kullanılıyor.
Son dönemde Rusya, çeşitli ülkelerle bu füze savunma sistemini satmak üzere anlaşmalar da yapmaya başlıyordu.
Rusya, 2015 yılında Çin’e altı tabur, 2016’da da Hindistan’a 6 milyar dolar karşılığında beş tabur satılması konusunda anlaşma imzalıyor. Bir tabur, sekiz fırlatıcıdan oluşuyor.
Bu arada, S-400’ün teknik özelliklerini özetlemek gerekiyor:
Şu anda dünyada kullanımda olan en iyi hava savunma sistemlerinden “birincisi” gösterilen S-400, Rusya’nın Soğuk Savaş döneminde geliştirmeye başladığı füze savunma sisteminin dördüncü neslini temsil ediyor.
Bu sistem, insanlı ya da insansız her türlü hava aracının yanı sıra hem seyir (cruise) hem de balistik füzeleri imha etme kapasitesine sahip bir değer taşıyor. Azami menzili 400 kilometre, ulaşabildiği en yüksek irtifa da 30 kilometre.
Ayrıca, her hedefe iki füze kilitleyerek, eşzamanlı olarak 80 hedefi vurabiliyor.
En fazla 3 bin 500 kilometre uzaklıktan fırlatılan orta menzilli balistik füzeleri imha etme kapasitesine sahip olduğu öne sürülüyor. Sistemin içinde yer alan bir füzenin ağırlığı 1,8 ton, uzunluğu sekiz metre ve çapı da yaklaşık 50 santimetre. Ayrıca 145
kilograma kadar savaş başlığı taşıyabiliyor.
Sistemin çalışması da, gayet komplike bir durum arz ediyor.
Uzun menzilli izleme radarı, havadaki nesneleri takip ediyor ve gelen bilgiyi komuta aracına gönderiyor. Potansiyel hedefler, komuta arasında değerlendiriliyor.
Hedef tanımlandıktan sonra komuta aracı füzenin fırlatılmasına karar veriyor.
Fırlatmayla ilgili veriler, hedefe göre en iyi konumda bulunan fırlatma aracına gönderiliyor ve buradan karadan havaya füzeler gönderiliyor.
Angajman radarı, füzenin hedefine ulaşmasına yardımcı oluyor.
Diğer taraftan, NATO, Türkiye’ye savunma alanında bazı kısıtlamalar da uyguluyor.
Bu kısıtlamalar arasında, Türkiye’nin bu tarz füze sistemlerini Ermenistan ve Yunanistan sınırlarına yakın bir noktaya konuşlandırmaması da yer alıyor.
Şu anda elinde S-400 füze sistemi olan bir NATO üyesi bulunmuyor. Türkiye’ye bu sistemin konuşlandırılması halinde, bu açıdan bir ilk olma sıfatını kazandırıyor.
Bununla birlikte, Yunanistan’ın elinde bir önceki versiyonu yine Rus yapımı S-300 füzelerinin olduğu ve bu füzeleri NATO üyesi olmayan Güney Kıbrıs’tan satın aldığı biliniyor.
ABD ve diğer başka NATO üyeleri, bu anlaşmaya iki açıdan karşı çıkıyor.
İlk olarak askeri açıdan, bu sistemin NATO sistemleriyle uyumlu olmayacağı ve bunun da pratikte bazı sıkıntıları beraberinde getirebileceği uyarıları yapıyor.
Öte yandan, uzmanlar NATO’nun birbirine entegre hava savunma sisteminin bulunduğunu ve Türkiye’nin S-400’ü satın almasının maliyet, nitelik ve teknoloji transferi gibi birçok teknik sorunu beraberinde getirebileceğini de, gözler önüne seriyor.
NATO sistemleriyle ilgili bazı teknik detayların Rusya’nın; savunma sistemiyle ilgili bazı bilgilerin de NATO’nun eline geçmesinden endişe ediliyor.
Yapılan itirazın ikinci nedenini ise siyasi gerekçeler oluşturuyor.
Bu alımın tamamlanması halinde bunun Türkiye’nin NATO ile ilişkilerini yeniden tanımlamak adına attığı bir adım olarak yorumlanabileceği de belirtiliyor.