Medyaya ''Sinsice'' Sızma

''Kim gerçek gazetecidir, kim değildir?'' daima soruluyor, merak ediliyor ve sorgulanıyor.

Gerçekten de basına sızma tehlikesi var mı? Varsa nasıl önlenebilir? Gazeteci kimdir? Sarı Basın Kartı olmayanları gazeteci saymamak ne kadar doğru bir görüştür?

Her şeyden önce, mesleğimize intisabın veya herhangi bir sahadan geçişin çok kolay olduğunu söylemek gerekiyor.

Stajyer muhabirlikten, hatta teleks â€''şimdi faks- kâğıtlarını koparmaktan başlayarak yıllarca çekilen çilelerden, mahrumiyetlerden, uykusuz gecelerden sonra elde edilebilen bir makamın, paraşütle inercesine nasıl bağışlandığı biliniyor.


HERKES GAZETECİ OLABİLİR Mİ?
Ömrümüzü törpüleyen sürecin bir anda kazanılması, mesleğimizin belki de görünmeyen bir handikapı sayılıyor.

Yıllarca çırak olduktan ve imtihana girildikten sonra alınan bir diplomayla ancak berber kalfalığının kazanıldığı ülkemizde, mesleği ve kimliği ne olursa olsun, isteyen herkesin ''gazeteci'' olabilmesi, gerçekten de düşündürücü.

Her ne kadar, dost-ahbap hatta kabiliyetle mesleğimize acil bir şekilde intisap edenlerin çoğu, Sarı Basın Kartı alamıyor ve Gazeteciler Cemiyeti'ne üye olamıyorsa da ticari, siyasi ve sosyal üstünlükler sağlama avantajlarını sonuna kadar kullanıyor.


BASIN KARTININ ÖNEMİ
Üstelik ancak çekirdekten yetişme gazetecilerimizin çok önem verdiği ve onurlandığı Sarı Basın Kartı gibi, Gazeteciler Cemiyeti üyesi olma gibi unsurlar, onlar için hiçbir zaman önem taşımıyor.

Böyle bir sorunu ortaya atarken, hiçbir kimseyi hedef alma niyetimiz bulunmuyor.

Sadece bir ''çağırışım''ın sesine kulak verirken, belli yollardan ve süzgeçlerden geçmeden aramıza katılanlardan bazılarının, Türk basınına katkıları da inkâr edilmiyor.

Bizim üzerinde ısrarla durmak istediğimiz, bu tür sızmaların mesleğimizi kemirdiğini, erozyona uğrattığını öne sürmekten öteye gitmiyor.

Gerçekten de, ne kadar ünlü ve başarılı olursa olsun; bir gazeteci ne doktor, ne mühendis, ne dişçi, ne terzi, ne artist ve temelinde yoksa ne bir sporcu olamıyor. Zaten buna ihtiyacı yok ve düşünemez.

Oysa her meslekten gazeteciliğe geçiliyor ve sızılıyor.


ARTIK ZAMANI GELDİ
Madalyonun bir yüzünde, gazetecilik mesleği bütün onuruyla ışıldarken, öbür yüzünde de malesef böylesine gölgeler beliriyor.
Aslında, gazetecilik mesleğine intisapta da yanlışlıklar bulunuyor.
Gazeteciliğin ''serbest bir meslek'' sayılıp sayılmamasının tartışılmasına geçilmesinin zamanının geldiği kanısındayız.
Eğer, medyadan bazı şikâyetler mevcutsa ve zaman zaman feryatlar yükseliyorsa, bunun temline inmenin önemini kavramamız gerekiyor.
Bir yandan ülkemizde öğretim yapan yüksek gazetecilik okullarından, iletişim fakültelerinden mezun olanların Bâbıâli'ye geçmeleri özendirilirken, bir yandan da mesleki kuruluşlara etkili görevler verilmeli, yetkiler tanınmalı...
Yaşadığımız haberleşme ve bilgilendirme çağında bunun başka çıkar yolu bulunmuyor.


BİR ÇÖZÜM BULUNMALI
Akşam mühendis yatıp sabah gazeteci uyanmak veya jübile maçından sonra sütunların baştacı olmak, mesleğin haysiyetinden çok şeyler koparıp götürüyor.

Üstelik ''Kim gazetecidir, kim değildir?'' münakaşalarının şiddetli bir şekilde yapıldığı bir ortamda, mesleğimizin mutlaka bir ''düzen'' altına alınmasının lüzumuna inananlar çoğunluğu oluşturuyor.

Kısacası, her isteyen, her dileyen ''gazeteci'' olmamalı.
''Gazeteci'' olmanın yolu, öncelikle iletişim fakültelerinden, sonra da mesleğin cenderesinden geçmeli.

 

kakin@ogungazetesi.com.tr
OGÜN/10-16.Ağustos.2008/Sayı:85/Sayfa:06



Gazete baskısı için tıklayınız. 
OGÜNhaber