Bütün Dünya IŞİD'in bir an önce veya ne zaman tükeneceğini beklerken, toplu saldırılarının yanı sıra ferdi terörünü, Asya, Afrika ve Avrupa da sürdürüyor.
IŞİD Orta Doğu mahreçli olmasına rağmen dünyanın her yerinde "ben de varım" demek kıvraklığına ve şansına sahip olması endişeleri artırıyor.
Bunca devletin katıldığı koalisyon gücünün IŞİD'i en azından önce durduracağı sonrada ortadan kaldıracağı halen sanılıyor. Uzmanların çoğu ise, IŞİD'in kolay kolay eritilmeyeceğine dair hemen hemen fikir birliğine varıyor.
Üstelik yakın gelecekte ya Irak ya Suriye ya da parçalanan bu iki ülkede IŞİD devletçiği kurulması üzerinde fikir yürütüyor. İskeletini, Saddam'ın mağlup askerlerine ve yakın geçmişte Irak Şii, Suriye Esad yönetimlerinin baskılarına maruz kalan Sünnilerin toplanmasından elde eden IŞİD'in özellikle Avrupa'da yaşayan işsiz ve vasıfsız gençlerin katılımı ile hem "sansasyonel" hem de "radikal" kimliğini elde ettiği de biliniyor.
Yaşamlarından ve bulundukları ülkenin rejiminden hoşlanmayan "dengesiz" bir "macera" heveslisinin bir avuç dolar yüzünden katıldıkları IŞİD'de vurucu bir güç oldukları söyleniyor. Böylesine bir vahşetin, bir bunalım sonuçlanması hür dünyanın beklentileri arasında öncelikli yer alıyor. Zira IŞİD "mikrop"u tek başına kontrolsüz kaldığı müddetçe üremesinin böylece devam etmesi dünyayı bir felakete doğru sürüklüyor.
Ya ortadan tamamen temizlemesi yapay olsa da "devletçik" kurulmasına göz yumulması gerekiyor. Eğer ABD'nin böylesine insana ters düşen plan üzerinde düşünmemesi, belki de yakın zamanda IŞİD terörü ile tanışmak zorunda kalabileceğini de çağrıştırıyor.
Ne var ki böylesine bir IŞİD yapılanmasının, başta Birleşmiş Milletler olmak üzere, hiçbir uluslararası kuruluşla ilişkiye geçmemesi ve bütün dünya ülkeleri tarafından tanınmaması icap ediyor. İnsani ihtiyaçları dışında bütün alışverişlerin yasaklanması bu arada petrol kaynağına "neşter" atılması kısacası ambargolar içinde bırakılan bir IŞİD'in yapılanması da sorunu temelinden denetim altına sokuyor.
Bu projenin özellikle çeşitli ülkelerde neredeyse "tabii bir afet" halini alan intihar bombacılarından ve terör baskınlarından kurtulmanın temel taşı olduğu düşünülüyor. Her ne kadar IŞİD'e karşı son günlerde hem diplomasi sahasında hem de askeri alanda şiddetli bir taarruz sürdürülüyorsa da bunun olumlu neticeleri bir türlü alınamıyor.
Nitekim lider Bağdadi'den sonraki ikinci adamı Ebu Ala El Afri'nin, ABD hava operasyonunda Suriye'de öldürülmesinin IŞİD'i sarsmadığı görülüyor. IŞİD içerisinde "Hacı İmam" olarak da bilinen El Afri'nin gerçek isminin Abdurahman Mustafa El Kaduli olduğu ifade ediliyor.
Asıl hedef Bağdadi IŞİD liderlerinden Ebu Ömer El Şişani'nin aybaşında ABD operasyonunda öldürüldüğü hemen akla geliyor. Aslen Gürcistanlı olan Şişani, IŞİD içerisinde "Çeçen Ömer" olarak biliniyordu. Şişani'nin asıl ismi ise, Tarkan Tayumurazoviç Batiraşvili idi.
Oysa ABD, Bağdadi'nin öldürmesini öncelikli olarak kararlaştırılmış bulunuyor. Bağdadi'nin inişli çıkışlı hayat hikâyesinde BAAS rejiminin önemli etkenler olduğu biliniyor. Amerikalıların operasyonunda aranmakta olan bir arkadaşının evinde yakalanıyor.
Çoğu, Saddam ordusu komutanı ve Amerika'ya karşı savaşan grup liderleri olmak üzere 24 bin tutuklunun bulunduğu Bucca Cezaevi'ne konuyor. Bağdadi zaman içinde El Kaide'nin üst görevlisi olarak Şam'a gönderiliyor. Burada Amerikalılara karşı savaşacak cihatçıları Irak'a kaçırıyor. Daha sonra da IŞİD'in lideri oluyor. Her ne kadar ABD, bir lider kadrosu avında ise de IŞİD'de sözüm ona bir tür "halife" sistemi uygulandığından bu tür boşluklar hemen dolduruluyor.