Kıyamet senaryoları

Her şeyden önce, bu “korsan” kararın özellikle başlangıçta bir çok ülke tarafından tanınmayacağı görünüyor.

Ne var ki, Haçlı-Siyonizm anlaşmasının gücü ve saldırganlığı, başlangıçta onaylanmamasına rağmen, ne yazık ki “şer kuvvetlerin” vazgeçilmez bir projesi olduğu da kabulleniyor.

İsrail ve ABD, önce Orta Doğu’da “Arap Baharı” ile şaibeli bir planla Libya, Suriye ve Irak gibi ülkeleri kana bularken başta İran olmak üzere diğer İslam ülkelerini karıştırarak, kısa ve uzun vadeli sonuçlar peşinde kararlı olduğu ortaya çıkıyor.

Irak’ta Peşmergelere kurdurulan Kürt devletinin yanı sıra sınırları Golan Tepeleri’nden başlayıp, içine Suriye, Irak ve İran’ı alan hatta seneler sonrası Türkiye’den toprak iştahı olabilecek yeni bir Kürt  oluşumu artık dişlerini göstermiş bulunuyor.

Yeni Kürt devletini, istediği zaman üs, istediği zaman askeri kuvvetlerinin ve silahlarının geçişi en önemlisi ise “güvenli”  petrol özellikle su yolu olarak dizayn ediliyor.

Tabii ki, bu stratejik avantaj çoğu devletleri şimdiden endişelendiriyor.

Bu arada, gittikçe değerlenen suyun Golan Tepeleri’nden elde edilme kapasitesi de, dünyayı düşündürüyor.

İslam aleminin başı bir türlü beladan kurtulmuyor.

Enerjinin kaynaklarının büyük bölümünün Müslümanların yaşadığı topraklarda bulunması ve bu stratejik maddelere, zenginliklere Batı’nın iştahı soruları az da olsa cevaplandırıyor.

Orta Doğu’ya dolayısıyla İslam ülkelerine yönelik tehdit, eylem ve silahlı müdahalelerin temelinde, enerji kaynaklarının kontrol altına alınmasının yanı sıra, dini nedenlerin olduğunu düşünmek ve dikkatleri çekmek gerekiyor;

ABD’nin devşirmesi Evangelistler’in “kıyamet senaryoları” Yeni Dünya Düzeni ve Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi gibi büyük çaplı sorunları içeriyor.

“Koyu bir Hıristiyanlık anlayışı” görüşüne dayanan bu tehlikeli akımın kurmayları, bu dönemde Trump ve yakın mesai arkadaşlarından oluşuyor.

Üstelik, Siyonist destekte artık kendini deşifre etmekten çekinmiyor.

Büyük tehdit sürüyor!

Kim ne derse desin, İslam devletlerine yönelik yeni büyük bir tahribatın düğmesine acımasızca basılıyor.

Nereden bakılırsa bakılsın, çoğu kez ABD’nin tezgâhladığı ve başını çektiği girişimlerin perde arkasında da, mutlaka İsrail yatıyor.

Yıllardan beri süregelen “İsrail faktörü” daima ya açık açık kendini gösteriyor ya da sislerin ötesinde kalıyor.

“İsrail faktörü”nün yanı sıra, Batı’nın ve özellikle ABD’nin bir türlü düzelmeyen ekonomik durumu da, harekâtları etkiliyor.

Pimi çekilmiş bombayı andıran İsrail-Filistin düşmanlığının temellendirdiği ortam, zaten her an için çatışmayı başlatabiliyor.

Ve maalesef Birleşmiş Milletler’in aldığı kararların neredeyse hiç biri uygulanmıyor.

Yani; ne Fransa kaşınıyor, ne koalisyon güçleri oluşuyor, ne NATO müdahale için çaba harcıyor.

Yarım asrı geçen Arap İsrail düşmanlığının temelinde yatan “toprakları istila etme” süreci, şimdi “paylaşma” dönemini geçiriyor.

Suriye’nin güneybatısında küçük bir alan olan kayalık Golan Tepeleri, uluslararası politikada yüzölçümünü çok aşan bir önemi sahipleniyor.

İsrail’in 1967’de, Golan Tepeleri’ni ele geçirmesinin ardından, bir ateşkes hattı oluşturuyordu.

Birleşmiş Milletler’e bağlı bir gözlem gücü 1974’ten itibaren bölgedeki ateşkes hattına yerleşiyordu.

İsrail, 1981 yılında tek taraflı olarak Golan Tepeleri’ni ilhak ettiğini açıklıyordu. Uluslararası toplum ise bu kararı tanımıyordu.

Bugün, uluslararası platformda İsrail işgali altındaki Suriye toprağı sayılan Golan Tepeleri’nde inşa edilen 30’u aşkın Yahudi yerleşiminde tahminen 20 bin yerleşimci ve bölgede ayrıca 20 bin civarında, çoğu Türkmen Suriyeli de yaşıyor.

Golan Tepeleri’nin şimdiye kadar İsrail’in şerrinden korunmasında, Türkmenler’in büyük rol oynadığı pek bilinmiyor.
OGÜNhaber