İktidar ile büyük bir medya grubunu karşı karşıya getiren ''sürtüşme'' tabii ki, şimdiden Türk basın tarihinde yerini almış bulunuyor.
Her ne kadar, kamuoyunun bir çok kesimi, taraflara ''durdurma'' veya ''dondurma'' tavsiyesinde bulunmuş olsa bile sürtüşmelerin biraz daha süreceği sanılıyor.
Sürtüşmenin daha da ''tehlikeli'' bir hâl almadan ve kimseye yara vermeden sona ermesini beklemek şimdilik zor olsa bile, ''itidal temennisi''nde bulunmak gerekiyor.
9 günlük bir bayram tatili süresini yaşayan ülkemizde, ''aktüel'' gelişmelerden ziyade, üzerine projeksiyonlar yakılmış olan medya dünyamızdan bazı kesitleri tekrarlamayı ve hatırlatmayı sanki bir ''meslek görevi'' olarak değerlendirmek icap ediyor.
İşte medyanın gizemli, renkli ve çoğu sakıncalı görüntülerinden bazı tesbitler ve ilgi çekici paragraflar:
GAZETECİ HER ŞEYİ BİLMEK ZORUNDA MI
Çağımızın en müthiş soğuk silahı enformasyonun en önemli unsuru gazeteci, her şeyi bilmek zorunda mı?
Soruya çeşitli cevaplar verilebilir. Lehinde, aleyhinde değişik görüşler beyan edilebilir. Hatta kamuoyunun büyük bir bölümü, gazetecinin ''her şeyi bildiğini'' peşinen kabul ediyor.
GERÇEK FARKLI
Ne var ki, madalyonun öbür yüzü hiç de öyle değil. Gazetecinin her şeyi bildiğini sananlar, büyük bir yanılgı içindeler.
Üstelik bu düşünce, gazetecinin bizzat kendisinden olursa, tehlikenin boyutları genişler.
Kamuoyuna haber ulaştarımak, bilgi vermek ve bir yerde bilinçlendirmekle yükümlü gazetecinin muhtemel yanlışlıkları, büyük tahribatlara yol açıyor.
Gerçekten de, tahkik edilmeyen bir haber, subjektif bir olay anlatımı, yanlış bilgilerle dolu iddialar ortalığı karıştırdığı gibi, gereksiz tartışmalara, sürtüşmelere sebep oluyor. Bazen de haksız yere, insanlar rencide ediliyor, hassasiyetleriyle, ekmekleriyle oynanıyor.
YAPAY PEYAMİ SAFA'LAR
Merhum üstad Peyami Safa için ''Her şeyden anlardı'' denilirdi. Bizler, onun devrine gazeteci olarak yetişmedik.
Rahmetin yanı sıra gıptayla anarız. Ne var ki, zamanımızda Peyami Safa'ların sun'i olarak çoğaldığını da müşahede etmekten ve bundan ürkmekten kendimizi alamıyoruz.
BASINA MUSALLAT OLANLAR
Hükümet değiştiren, kabine kuran, Cumhurbaşkanı seçen, emisyonun tali tesirlerini hesap edebilen, enflasyonu kendi icat ettiği verilerle değerlendiren, uluslararası güç dengelerini tahlil eden, dünyanın siyasi ve ekonomik olasılıklarını yorumlayan, daha doğrusu her şeyi bilen, her şeyi doğru olarak yorumladığına inanan bir gazeteci tipinin, Türk basınına ''musallat olduğu'' gerçeğiyle karşı karşıyayız.
Aslında, her şeyi bilmek ne güzel şey...
Fakat buna ''mecbur olmamak'' daha güzel olsa gerek!
İĞNEYİ KENDİNE BATIRMAK
Bu görüşümüzü ortaya atarken, hiç bir meslektaşımızı itham etmek istemiyoruz. Fakat kim üstüne almak istiyorsa, lütfen kendi kendine bir ''özeleştiri'' de bulunarak, her şeyi bilmek mecburiyetinde olmadığını kabullensin.
Ne var ki, Babıali'nin kötü kurallarından biri de, ''allame-i cihan'' görünmek.
Sonuç olarak, gazeteci ''her şeyi bilmek'' zorunda mı? Bizce hayır, asla!
Fakat gazeteci ''her şeyi öğrenmek'' mecburiyetinde...
İşte aradaki nüans...
...Ve gazeteci her şeyi öğrenmeye kalkışırken, yasaların koruması altında olmak mecburiyetinde...
HER YAZAR GAZETECİ DEĞİLDİR!
Çeşitli çelişkiler içinde çırpınan Türk basını, çıkış yolları ararken artık ''gazetecilik'' de sorgulanıyor.
Zaman zaman basın bizzat kendisini sorgularken, bazı gerçekler de bir bir, bütün berraklığıyla su üstüne çıkıyor.
Her şeyden önce, gazetecinin kesin tarifi veya ayrıntılı tanımı yapılmalı.
Bu konuda; gerek hükümetin, gerek iletişim fakültelerinin ve gerek meslek kuruluşlarının çalışmaları mevcut.
Ne var ki, kalın çizgileriyle ''Sarı basın kartı olan herkes gazetecidir'' görüşü ağır basıyor.
Ancak, bu görüşün her zaman gerçekçi olmadığı da biliniyor.
212, GENÇLER İÇİN BİR HAYALYaşanan bazı olaylar, ''Sarı basın kartı''nın istismar edildiğini kanıtlamış durumda. Bazı yüksek üst düzey yöneticilerin ve bürokratların da ''Sarı basın kartı'' taşıdıkları unutulmamalı.
''Sarı basın kartı olan herkes gazetecidir'' görüşünü bir yerde kabul etmekle beraber, mesleğe yeni başlayan gençlerin, uzun yıllar ''Sarı basın kartı'' alamama tehlikesiyle karşı karşıya oldukları da bir gerçek.
212 sayılı yasa dışında kadroya alındakları veya hiç yasaya bağlı olmadıkları, başka bir gerçek...
Peki bu durumda olan meslektaşlarımız gazeteci sayılmayacaklar mı?
Öte yandan, aşırı uçlarca çıkarılan bazı yayınlarda, günübirliğine, aylığına militancasına çalışanlar, gazeteci mi sayılacak?
DEVAMI GELECEK....
kakin@ogunhaber.comOGÜN/05-11.Ekim.2008/Sayı:93/Sayfa:06
Gazete baskısı için tıklayınız.