İki Yüzü De Keskin Kılıç!

Bu yıl Cumhuriyet 85, Hürriyet 60, Milliyet 58, Türkiye 38, Ortadogu 36, Sabah 23, Posta 13 yasına basıyor. Bu arada Star TV de 19 yasına adım atıyor. Gazeteler Istanbul, Ankara ve Izmir'de düzenledikleri toplantılar ve kokteyllerle, hem çalısanları hem de konuklarını bir araya getirerek agırlıyor. Asırlık olma yolunda ilerleyen medya organlarının tümünü ''candan'' kutlamak gerekiyor.

Ne var ki, medyanın görevini kelimenin tam anlamıyla yerine getirip getirmedigini de ''mercek'' altına almak icap ediyor. Gerçi, basta okurlar olmak üzere, birçok kurum ve kurulus medyayı zaten oldum olası sorguluyor. İlk nazarda görünen manzara su ki, ne yazık ki, medyamız yıl geçtikçe kan yitiriyor.

Defaatle belirttigimiz gibi, içine sürüklendigimiz politik ve ekonomik olusumların yanı sıra, iç-dıs konjektör, medyaya, hem görev hem de büyük sorumluluklar yüklüyor. Bu arada, iç ve dıs gerçekleri, bütün ayrıntılarıyla yansıtamamanın günahını, bilerek veya bilmeyerek, isteyerek veya istemeyerek medyanın isledigini düsünenler, sananlar çogalıyor

Zaten, çogu çarpıklıklardan medya, dogrudan sorumlu tutuluyor. Özellikle, yazılı basının olayları, gelismeleri ve ötesini tam yansıtmadıgı öne sürülüyor. Manset ve köse yazılarının bir bölümü, patronların medya dısı, is çalısmalarına ayrılmıs oldugu iddia ediliyor. Hem iktidar, hem muhalefet, medyanın görevini yerine getiremedigine dair, iddialarını, yeri geldikçe ve sıkıstıkça tekrarlıyor.

Öte yandan genis halk tabakaları, gerçekleri ve ayrıntılarını ögrenmek istiyor. Üstelik ülke çok kritik bir dönem yasıyor. En azından, özgür düsüncelerin, kisisel begeni ile karıstırılmaması istemi agırlık tasıyor. Durmus gibi görünen ancak Sabah'ın resmen alınısıyla yeniden siddetlenme trendine giren patronlar arası mücadelenin tamamen unutulup, medyanın asıl görevine dönmesi ''kaçınılmaz'' görünüyor.

Bu gergin ortamda, iktidarların görünür-görünmez baskılarının ''his'' dahi edilmemesi zorunlulugu kendiliginden ortaya çıkıyor. Artık, medya ile olan iliskilerinde, iktidarların agır basmaması sert olsa bile elestirilere tahammül edilmesi, özellikle kamuoyu adına kovusturulan, sorusturulan sorunların didiklenmesine ''engel'' olunmaması bekleniyor. Buna karsılık, medyanın yasalara, meslek ilkelerine, uyması da kosul oluyor veya görülüyor. Aslında, medya ile iktidarlar arasında iliskiler daima ''gergin'' en azından daima ''hassas'' dengeler üzerinde kuruluyor.

Daha önce de degindigimiz gibi ''Demokrasi ile yönetilen her ülkede medyanın asıl görevi, uyarmak, elestirmek ve hatta açıkça bir bakıma suç duyurusunda bulunmak oldugu öteden beri hem biliniyor hem de tartısmasız kabul ediliyor.''

Ancak çogu kez; uyarı, elestiri ve suçlama dozajının agırlastıgı da, ne yazık ki oluyor. Eger, gazetelerin dozajı yasaları asıyorsa, zaten yargının müdahaleleri pek gecikmiyor. Isleyen bu ''geleneksel'' çarkın bosuna dönmedigi veya tıkanabildigi de hafızalardan silinmiyor. Medyanın ''suskunlugu'' veya objektif kriterlerin dısına tasarak, kamuoyunu ''yanlıs'' yönlendirmesinin tahribatı da artık daha büyük gedikler açıyor.

Sonuç olarak, medyanın daha fazla sıkıstırılmamasına karsılık, daha fazla kan kaybetmemesi ''vazgeçilmez'' ve milletçe beklenen ''kosul'' oluyor.


''1.5 MİLYON TİRAJ REKORU BİZDE''
22 Nisan'da 38. kurulus yıldönümünü kutlayan Türkiye Gazetesi'nde ''1.5 milyon tiraj rekoru bizde'' baslıklı yazı gözümüze ilistiginde, mutlulugumuzun zirveye çıktıgını açıkça belirtmemiz gerekiyor.

Yazıda; Türkiye Gazetesi'nin günlük tirajı yayınlar arasında hep rekorlara imza attıgı belirtiliyor ve 1990 yılında 1 milyon 424 bin 350 adetlik net satıs ile Türk basınında milyonun üzerinde satan ilk gazete olmanın basarıldıgı açıklanıyor. Türk basın tarihinin tiraj rekorunun hâlâ Türkiye Gazetesi'nde oldugundan ''mutluluk'' duyuldugu da vurgulanıyor.

Şimdi, mütevaziligi bir yana bırakarak, tiraj rekoru kıran Türkiye Gazetesi'nin o zamanki Genel Yayın Koordinatörü oldugumuzu ve daha sonra gazetenin sahibi Enver Ören'den Genel Yayın Müdürlügü görevini devralma onuruna ulastıgımızı, konumumuzu da yıllarca basarıyla korudugumuzu açıkça beyan etmemiz icap ediyor.


Ne var ki, Japonya'da günde 15-20 milyon adet basan gazeteleri gözlerimizle görürken, tirajın ''izafi'' yeni deyim ile ''göreceli'' oldugu gerçegi yine ortaya çıkıyor. Buna ragmen, günde yaklasık 1.5 milyon gazete satmak, gerçekten de unutulacak bir olay degil, aksine daima hatırlanacak ve yad edilecek bir basarı olarak o günleri Türkiye Gazetesi'nde bütün çalısanlara mal etmek de icap ediyor.


MESAJ YAĞMURU!
Çogumuz gibi, e posta ve cep telefonumuza, günde sayısız mesaj, çagrı ve söz yagıyor. Resmen insanı çileden çıkaracak zamanda veya konuda üst üste gelen mesajlar gerçekten de bazen ''bıkkınlık'' veriyor. Dogrusu, haber ve hava durumunun dısındaki mesajlar pek etkili de olmuyor. Ne var ki, her hafta Cuma ve Pazar günleri aldıgımız çogu hadis, vecize veya atasözlerinden olusan mesajların degeri ve ''tadı'' bambaska oluyor. Cuma günleri ''manevi'' Pazar ise ''felsefi'' deyisler, çok anıları peklestiriyor, ufukları açıyor ve çogu kez düsündürüyor. Geçtigimiz Pazar, ''Derdini karınla paylas, sonra hem derdinle ugras, hem karınla ugras'' sözüne ''bayılmamak'' elden gelmiyor.

 

 


kakin@ogungazetesi.com.tr
OGÜN/27.Nisan-03.Mayıs.2008/Sayı:70/Sayfa:06

Gazete baskısı için tıklayınız.

OGÜNhaber