''Bir lokma, bir hırka'' tevekkül içinde yaşantılarını sürdüren çoğu halk tabakalarının ''derdi'' gün geçtikçe çoğalıyor.
Üstelik daima ezilen, horlanan, haksızlığa uğrayan bu halkımızın çoğunluğu, canını vatanı uğruna seve seve vermeye hazır bulunuyor. Kutsal ve milli değerlerin yoğurduğu, biçimlendirdiği ve neredeyse yönettiği bu büyük çoğunluk, ne yazık ki, iktidarların imkan ve nimetlerinden de tam yararlanamıyor.
Oysa yasalara en çabuk en fazla uyan, ''naçar'' harkımız, köylümüz oluyor. Nereden bakılırsa bakılsın, bir çelişkiler yumağı örüldükçe örülüyor. Aslında Anadolu halkının öteden beri, sinema gibi, spor gibi, sigara gibi, çay gibi zevkleri ve keyifleri olduğu biliniyor.
Her ne kadar, son yıllarda televizyon herşeyin önüne geçtiyse de, çay ve sigara içimi yerinde sayıyordu. Şimdilerde, getirilen ''sigara içme yasağı''na da yine en fazla halkımız uyuyor. Böylece hem sağlığını hem parasını koruyor. Bir yerde, fedakârlığı yine halkımız yerine getiriyor.
Mehmet Barlas'ın sorduğu ''Türkiye Cumhuriyeti'nin ‘Halk'ını oluşturan 70 milyonu aşkın insanın bir bölümünü ‘Şeriatçı' diğer bölümünü de ‘Darbeci' olarak görmek hangi akla sığar'' görüşünü enine boyuna incelemek gerekiyor.
Gerçekten de, halkımızın büyük çoğunluğu ne ''şeriatçı'' ne de ''darbeci'' bulunuyor. Üstelik, bu iki yakıştırmadan da çok uzak duruluyor.
Kültürel değerlerine önem veren, milliyetçi, vatanını seven bir halk profili nedense bazılarını korkutuyor. Akdeniz'den, Karadeniz'e kadar bütün kıyılarda şu sıralarda ''denize'' giren halkımız, 3 ayların ruhani havası içinde, Ramazan ayını da bekliyor.
Yani hem deniz, hem oruç, Türk halkının seve seve, saygı ile benimsediği ve uyguladığı konsept en ''vurucu'' örnek oluyor. Hiç olmazsa, yıllar yılı perişanlık içindeki halkımızın oluşturduğu bu dünyayı, hep beraber ''kabullenmemiz'' icap ediyor.
''İç hesaplamalar''la dolu tarihimizin aynı yapraklarını okumaya veya çevirmeye artık ''takatımız'' kalmamış bulunuyor.Gerçekten de ''demokratik çekişme'' yerini ''seçkin grupların'' veya ''anlaşmış cemaatlerin'' hesaplaşmasına bırakırsa, işte o zaman ''endişe'' hâkim oluyor.
Burada son gelişmeler, ''konu'' edilmiyor. Ne var ki, son ve şok gelişmelerin başlangıcı ne yazık ki, ''iç hesaplaşmalar''ı etkiliyor. Nereden bakılırsa bakılsın, demokratik bir rejimde, hukukun üstünlüğü sürecini ''iç shesaplaşmalar'' ın sigortası olarak kabullenmemiz ''ağırlıklı'' önem taşıyor.
kakin@ogungazetesi.com.trOGÜN/13-19.Temmuz.2008/Sayı:81/Sayfa:06
Gazete baskısı için tıklayınız.