Kuzey Afrika ve Ortadoğu'da büyük yankılar uyandırıp protestolara neden olurken, bu arada gözleri yeniden Darfur'a çeviriyor. İslam Konferansı Teşkilatı'nın Türk Genel Sekreteri Prof. Dr. Ekmelettin İhsanoğlu dahil olmak üzere birçok Arap ve İslam örgütleri yöneticileri tarafından eleştirilen karara en büyük tepkinin Sudan'dan gelmesi doğal olmakla beraber, coğrafyanın derinden sarsıldığı dikkatleri çekiyor.
El Beşir ile ilgili bu sert kararın daha da çok tepkilere yol açması bekleniyor.
Ne var ki, olayları ve süreçleri birbirine karıştırmamak, özellikle biz gazetecilere düşüyor.
Karardan sonra, Sudan'ın en kudretli adamlarından ve Arap dünyasının önde gelen doktorincisi Turabi'nin serbest bırakılması, El Beşir'in içten tam destek alma girişimi olarak da göze çarpıyor. Öte yandan El Beşir kararı ile birlikte Darfur'un da hemen anılması gerekiyor.
En azından Darfur'da çok yönlü çatışmaların uzun sürecinde çeşitli ırk, din ve ülkelere mensup insanların öldüğünü kabullenmek icap ediyor.
DARFUR'UN STRATEJİK ETKİSİAslında, Darfur'da ise karmakarışık çatışma ve savaşlar önümüze çıkıyor.
Darfur olaylarını da kısaca göz atmak hepimize düşüyor.
Daha doğrusu, Türk medyası dolayısıyla kamuoyunun ''Darfur''dan pek haberinin bulunmadığı bir ortamda, ''odak'' noktası kendiliğinden oluşuyor.
Her şeyden önce Sudan'ın bir ''sınır'' bölgesi olan Darfur ve dolaylarında zengin petrol yataklarının varlığından bahsetmek gerekiyor.
Yani, Darfur'da ne olup bitiyorsa, petrolün etkisinden azade olmuyor. Doğrusu, Darfur bölgesinde yaşananları sorgularken ''hata'' yapmamak veya en azından ''yanılmamak'' çok zor görünüyor.
Zira, bölgede; 1980'den bu yana ''çatışmalar'' yaşanıyor.
Asıl anlaşmazlığın temelinde ''etnik mücadele'' olduğu öne çıkıyor.
Darfur Kurtuluş Ordusu, Sudan Özgürlük Hareketi, Adalet ve Eşitlik Hareketi gibi örgütler, Çad Devlet sınırı boyunca uzanan toprakların Sudan'dan koparılıp ''bağımsız bir oluşum'' için, merkezi yönetime karşı ve kendi aralarında savaş veriyor.
Sudan'ı kanlı iç savaşa sürükleyen ve başta ABD olmak üzere Batı'nın desteklediği Güney Sudan'daki güçlerle yoğun temas içinde bulunan örgütler, gün geçtikçe ''değişiklik'' arz ediyor.
Geçmişe bir bakıldığında, çatışmayı önce isyancıların başlattığı, Arap kökenlilerin kendi silahlı güçlerini kurduğu göze çarpıyor.
Darfur'un yani ''Fur Dayan''nın tamamına yakını Müslümanlar'dan oluşuyor.
Halkın yüzde 60'ı Arap, yüzde 40'ı Afrika kökenli. Tarihi 1596'lara kadar geri giden bir Sultanlık geçmişi biliniyor. 1916'larda Sudan'a entegre oluyor.
ARAYA PETROL GİRİYOR
... Ve devreye ''petrol'' girince bu tarihi mirastan hareketle ''bağımsızlık'' isteniyor. 1980'den beri devam eden kanlı çatışmalar son yıllarda neden gündeme taşınıyor? Üstelik ''dünyanın en korkunç insanlık trajedisi'' olarak da pazarlanıyor. Aslında, işin içine ''etnik mücadele'' girince, trajik insanlık ihlali olayları da kendiliğinden doğuyor.
80'li yıllarda yaşanan ''büyük kuraklık'' sonrası, göç hareketlerini de tetiklediği trajik olayların, müsebbibleri yalnız Sudan'lı Müslümanlar'ın olmadığını, kendisini ''Hür dünya'' diye tanıtan ne yazık ki büyük güçler kabullenmiyor.
SUDAN'A ASKERİ MÜDAHALE YOLU5 yıl kadar önce, ABD ve İngiltere'nin Sudan'a askeri müdahale yolunu açmak için BM Güvenlik Konseyi, insan hakları örgütleri ve medya yoluyla başlatılan kampanyanın oluşturduğu atmosfer, Sudan'ı ve onun Devlet Başkanı'nı doğrudan doğruya ''katıksız'' suçlu göstermeye yetiyor.
Aslında, Sudan'a ''rahat bir nefes'' aldırmak istenmiyor. 8 Eylül 1983'te El Numeyri, 30 Haziran 1989'da Sadık El Mehdi'ye karşı yapılan darbeleri hatırlatmak icap ediyor. Sudan Devlet Başkanı Ömer Hasan El Beşir'in darbe ile başa geçmesi, tabii ki, beraberinde ''sakıncalı'' eylemler getiriyor.
ABD'nin küresel enerji kaynakları, boru hatları ve enerji kaynakları açısından dünyayı altı bölgeye ayıran, yeni projesinde de Sudan'ın ismi gözleri kamaştıracak kadar parıldıyor.
Nitekim, Avrupa Birliği, aldığı bir kararla Darfur'a ''Barış Gücü'' gönderilmesini kabul etmesi bunu ispatlıyor.. AB orjinli ''Barış Gücü''nü NATO'nun eşgüdümünde oluşturulduğu da biliniyor.
Böylece, Batı'nın Sudan üzerindeki baskısı, kuvvet gönderecek kadar su üstüne çıkıyor. Sonuç olarak El Beşir'in tutuklanma kararı petrol yararı ağırlıklı politik bir kampanyanın sonucu hissini de beraberinde getiriyor.
Ancak bu tartışmalı ve neredeyse dünyayı ikiye bölen kararın uygulama alanı bulması da pekmümkün görünmüyor.
Ne var ki, önemli olan Batı'nın asıl yüzünün bir kez daha ortaya çıkması ile özetlenebiliyor.
kakin@ogunhaber.comCRA 15.Mart.2009 Pazar - 15:35:00