Özellikle ''muhalif'' diye adlandırılan medya mensuplarının, bu konudaki eleştirilerinin zaman zaman ''feryat'' haline dönüşmesi veya ''vurucu malzeme'' olarak kullanılması, çoğu meslektaşlarımız tarafından bile yadırganıyor. Gerçi başbakan veya cumhurbaşkanının, uçaklarına ''davet'' edilen medya mensuplarının, çoğu kez, yazılarının, yorumlarının görüş ve davranışlarının etkili olduğu anlaşılıyor. Hatta, bazı gazetecilerin, ki bunların bir kısmı ''üst düzey'' yönetici makamında olmasına rağmen, ''yalaka'' sıfatını takınanacak kadar davranış sergiledikleri de biliniyor. Ne var ki, uçağa binilip binilmemesinin ''bireysel'' olarak değil, ''kurumsal'' bir düzenleme ile gerçekleşmesi de önde gelen talepler arasında yer alıyor. Yeni dönemde, gerek başbakanın, gerek cumhurbaşkanının gazetecilerin isim veya görüşlerine göre değil, önceden belirlenen kriterlerin göz önüne alınarak davet edilmesi kuralının ihdas edilebilmesi, eleştirileri kendiliğinden kaldıracak dengeyi taşıyor. Bu arada 10. Cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer'in 7 yıl boyunca, uçağına hiç gazeteci davet etmediğini veya az sayıda belirli, görevli medya mensuplarıyla geziyi gerçekleştirdikleri de hatırlanıyor. Yeri gelmişken, bu tür üst düzey protokol gezilerine, yazarlardan ziyade muhabirlerin katılması, gazetecilik ilkesi bakımından daha önemli bulunuyor. Üstelik bir başbakanın, bir cumhurbaşkanının veya bir liderin uçağına binmek, onun düdüğünü çalmak anlamına da gelmiyor. Yani, siyasiler veya liderler, eskilerin deyimiyle ''refaketlerine'' aldıkları gazetecilerin, kesinlikle lehlerinde haber, yazı ve yorum beklememe ilkesinin artık Türkiye'de de yerleşmesi gerekiyor. Hatta her ziyarette bir-iki ''muhalif'' gazetecinin davet edilmesi hem ''taraflılık'' ilkesine he de politik havaya ''denge'' unsuru getirebiliyor. Yeni dönemde, uçakların kapısı, sadece ''sempatizan'' veya özel olarak ''seçilmiş'' gazetecilere açılmaması bekleniyor ve dileniyor.
kakin@ogungazetesi.com.trOGÜN/29.Nisan-05.Mayıs.2007/Sayı:18