Her şeyden önce, Ermeni yalanı ile beslenen diasporanın ürettiği bir soykırım masalıyla Türkiye'nin ne tür suçlandığını bir kez daha hatırlatmamız gerekiyor.
Türkiye'yi Ermeni soykırımı ile suçlayan ve bunu yasalaştıran Fransa'nın aslında, belki de tarihin en büyük kitle katliamcısı olduğu ne yazık ki unutuluyor. Oysa, Fransa sadece Cezayir'de 1.5 milyon Müslüman'ın kanını akıtmaktan tarih önünde ''sabıkalı'' bulunuyor. Ne yazık ki, Fransa bu cürmü ''resmen'' kabullenmeye yeltenmiyorken, öbür yanda Cezayirliler, nedense ''hesap'' sormaktan çekiniyor. Cezayir'i resmen ziyaret eden Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy'in pişkinliği ise, Fransızların ''resmi'' tinetini açıklıyor.
Sarkozy, hem soykırımı inkar ediyor, hem de özür bile dilemiyor.
Üstelik, bay cumhurbaşkanı ''Tarihin bu acı sayfasını Fransız ve Cezayir tarihçilerinin yazma zamanı gelmiştir'' şeklinde diplomatik manevra yapıyor. Oysa, bu tarih hem Cezayirlilerin kanı ile hem de sayfalarca yazılmış ve Fransa'nın vahşeti belgelenmiş bulunuyor. 1985'ten bu yana ''gazetecilik'' çerçevesinde ilgi odağımız olan Cezayir'deki Fransa Vahşeti'ni kitaplaştırma talihini de yakalamanın coşkusunu yaşıyoruz.
İşte belgelerle, itiraflarla dolu ''Cezayir'de Fransız Vahşeti'' nden herhangi bir sayfasından herhangi birkaç satır: ''Yedi yaşlarında bir erkek çocuk... Vücudu yara bere içinde... Anasını, babasını ve kızkardeşini önce tartaklayan sonra da öldüren Fransız askerleri, onu da tellerle sımsıkı bağlamışlar... Bir teğmen, görsün ve gördüğü şeyler hafızasından hiç silinmesin diye de çocuğun gözlerini elleriyle açık tutmaya çalışmış... Çocuk anasını, babasını ve kızkardeşinin ölümünü, daha doğrusu Fransız vahşetini zoraki seyretmiş. Fransız askerleri tarafından götürülen ve sekiz gün sonra geri gelen kadının ise, defalarca
iğfal edildiğini, anlamak için, onu soru yağmuruna tutmak gerekmez. Perişan hali, yırtılan elbisesi ve gözlerinin altındaki morluk, hiçbir soruyu gerektirmeyecek kadar açık.
Sokağın ortasında çocuklarıyla birlikte görülen, onların gözü önünde soyulup
İşkence edilen babalar...
Tutuklanan hapse atılan kocalar...
Çocuklarının açlıktan veya kurşundan ölmemeleri için dua eden analar...
Ve en önemlisi gruplar halinde öldürülen binlerce genç... Öldürüldükleri gibi toprağa gömülen, kireç fırınlarında yakılanlar... Canlı canlı köprülerden atılanlar.
İşte Fransız demokrasisinin hür dünyaya bıraktığı miras!..''
kakin@ogungazetesi.com.trOGÜN/09-15.Aralık.2007/Sayı:50/Sayfa:08