Gerçekten de, Genişletilmiş Büyük Orta Doğu Projesi’nin temelini İsrail ve petrol oluşturuyor.
Afganistan’ı “kule” gibi kullanan ABD, petrol ve enerji yollarının denetiminin yanı sıra İsrail’in güvenliği için her türlü siyasi ve askeri planı devreye sokmaktan asla vazgeçmiyor.
Tabii ki, ister müttefiki ister NATO üyesi olsun Türkiye’yi bu uğurda daima feda etmeye hazır bir ABD, pervasızca planlarını zaman zaman uyguluyor. Hatta terörist örgütleri bile yanına alarak daha doğrusu kullanarak bölgeyi kana bulamaktan çekinmiyor.
Oysa, sözde “Arap Baharı”nın proje babaları ne demişti, ne oldu ve neler oluyor.
Friedman’ın “Korkunç Hayali” ve Brzezinski’nin “Büyük Satranç Tahtası” safsatası aslında tarihin seyrini bozmaya devam ediyor.
Pentagon’un stratejilerini belirleyen Stratfor’un kurucusu ve “Gölge CIA” lakaplı George Friedman, Büyük Orta Doğu Projesi’nin tartışıldığı yıllarda yani 2009’larda, Türkiye’ye yol haritası olarak İslam ülkelerinin liderliğini çiziyordu.
Ne var ki, İslam ülkelerinin liderliği modeli şimdilik askıya alınmış bulunuyor.
Ancak, uygulanacak yeni sisteme göre bu projenin yeniden gündeme getirileceği iddia ediliyor.
Görülüyor ki, ABD’nin radikal güçleri yeni Başkanı ve yönetimi ile denetleme hamlesi, Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor.
Öte yandan, bütün Orta Doğu’nun ister istemez GOP projesinin etkisine artık girmiş olması dikkatlerden kaçmıyor.
Üstelik projenin yeni boyutları da gün geçtikçe kendini gösteriyor.
ABD’nin her ne pahasına olursa olsun İsrail’i koruma ve kollama “derin” planlarını bir yana bırakırsak karşımıza Orta Doğu’da “petrol ve Kürt belası” çıkıyor.
Orta Doğu’da yaşanmakta olan kanlı gelişmeler, petrolün bütün dünya için bir “baş belası” olduğunu adeta ispatlıyor.
Üstüne bir de, gerek korsan addedilen peşmerge devletçiği, gerek terörist örgütleriyle, Kürt oluşumlar, bölgedeki yangını sürekli alevlendiriyor.
Özellikle enerji ve yollarının güveni için başta Kürtler olmak üzere çeşitli terör örgütleri Batı tarafından hem kuruluyor hem finanse ediliyor hem ikmalleri yapılıyor hem de istenildiğinde bir “koz” olarak sancılı bölgeye salınıyor.
Bilindiği üzere, dünyaya muhtaç olduğu enerjinin büyük bir bölümünü sağlayan Orta Doğu ve Avrasya bölgelerinin, daima tehlikenin odağı halinde olması, hepimizi hem düşündürüyor hem de endişelendiriyor.
Bir bakıma; enerji kaynağı sahibi olmak ve onu pazarına ulaştırmak daima ya sorun oluyor ya da olmaya namzet sayılıyor.
Nitekim, sözde “Arap Baharı” ve ötesinin asıl nedenlerinin başında petrol geliyor.
Asırlardır insanoğlunun dikkatini sarsan ve çoğu zaman endişeyle üzerine çeken Orta Doğu’ya bakıldığında; çeşitli görüntüler, süreçler, beklentiler ve tehlikeler görülüyor.
Öteden beri, çoğu enerji kaynaklarının ve yollarının Orta Doğu’da olması bu bölgeyi daha da “stratejik” hale getiriyor.
Orta Doğu’yu çoğu zaman buhrana sokan bu stratejik değerin en büyük unsurlarından birinin de Türkiye olduğu kabul ediliyor.
Bilindiği gibi; Türkiye uzun yıllardan beri enerjinin güvenli bir şekilde ulaşımını sağlıyor.
Yani, Türkiye bir bakıma “köprü” görevini üstleniyor.
Zaten, küresel güç ve sermayenin, Orta Doğu’dan beklentisi ve istemi, enerji kaynakları ve enerji yollarının güveni ile özetleniyor.
Beklentiler ve istemler de, bu çerçevede değerlendiriliyor.
Enerjinin Orta Doğu’dan Batı’ya ve öteye intikalinde Türkiye önemli rol oynuyor.
Sonuç olarak, ABD’nin planının çok aşamalı ve dönemli olduğu da anlaşılıyor.
Bir yerde İsrail’in mutlak güvenliği için; Suriye ve Irak’ın Kuzeyi’nin üzerinde tehlikeli planlar ve operasyonlar sürerken, Irak ve Suriye’nin parçalanması Türkiye’yi tehdit, İran’a askeri müdahale gündemden kalkmıyor.
Bu ortamda çok dikkatli ve serinkanlı olmak gerekiyor.