21. yüzyılın ilk seneleri insanoğlu için belki bazı teknik kolaylıklar ve sağlık gibi alanlarda ilerlemeler sağlamışsa bile beraberinde derin anlaşmazlıkları, çatışmaları, savaşları, işgalleri dolayısıyla açlık, göç ve sığınmaları getirdiği biliniyor.
Buna bir de "terör" belasını eklersek gezegenimizin haline bakmak gerçekten de trajik oluyor. Sözde "Arap Baharı"nın proje babaları ne demişti, ne oldu ve neler oluyor. Friedman'ın "korkunç hayali" ve Brzezinski'nin "Büyük Satranç Tahtası" safsatası aslında tarihin seyrini bozmaya devam ediyor.
*** Pentagon'un stratejilerini belirleyen Stratfor'un kurucusu ve "Gölge CIA" lakaplı George Friedman Büyük Orta Doğu Projesi'nin tartışıldığı yıllarda yani 2009'larda, Türkiye'ye yol haritası olarak İslam ülkelerinin liderliğini çiziyordu.
Öte yandan, bütün Orta Doğu'nun ister istemez GOP projenin etkisine girmiş olması dikkatlerden kaçmıyor.
Üstelik projenin yeni boyutları da gün geçtikçe kendini gösteriyor. Proje, temelini Brzezinski'nin tezinden alıyor.
Görüşleri, Amerikan yönetimlerini o kadar etkilemiştir ki sadece Bakü-Tiflis Ceyhan Boru Hattı ve enerji kaynaklarının yerinde kontrolü gerektiği iddiaları dahi, takip edilip sırasıyla uygulanıyor.
Brzezinski'nin "Büyük Satranç Tahtası" adlı eseri Fransa, Almanya, Rusya, Çin ve Hindistan'ı büyük ve etkin "Jeostratejik oyunu", Ukrayna, Azerbaycan, Güney Kore, Türkiye ve İran'ı "Jeopolitik mihver" olarak tanımlıyor.Türkiye ve İran aynı zamanda sınırlı çapta "Jeostratejik oyuncu" olarak niteleniyor.
"Büyük Satranç Tahtası"nda Türkiye için düşünülen rolü, bugünlerde yeniden hatırlatmak öne çıkıyor.
Nereden bakılırsa bakılsın, Türkiye'ye "Büyük Satranç Tahtaları"nın oyuncuları arasında yer açılmış sanılıyor. Ne var ki, hiçbir şekilde "piyon" olmamak icap ediyor. ABD'nin radikal güçleri yeni başkanı ve yönetimi ile denetleme hamlesi, Türkiye'yi de yakından ilgilendiriyor.
***Dünyayı sarsan bunca gelişme, olay ve sorun içinde "nükleer güç" en önemli ve en endişe verici yeri alıyor.
Üstelik nükleer güç; insanlık emrinde çalıştırılacağına, silah ve "tehdit" unsuru olarak yerini almaya devam ediyor.
Nükleer silaha sahip olma, bir ülkeye rakiplerine karşı ciddi bir caydırıcılık ve üstünlük sağlıyor.2. Dünya Savaşı'ndan bu yana bir daha nükleer silah kullanılmadı ise de tahrip etkisinden dolayı caydırıcı unsur olma önemini taşıyor.
Şöyle bir göz atıldığında, nükleer haritanın "dehşet" verecek boyutlar taşıdığı görülüyor. İsrail'in çok sayıda nükleer silaha ve etkili nükleer güce sahip olduğu hesap ediliyor. Rusya, Fransa, İngiltere gibi ülkelerde zaten nükleer silahların varlığı tartışılmıyor. Çin'in de böyle bir güce "süper" seviyede sahip olduğu zihinlerden çıkmıyor. Hindistan'ın nükleer kapasitesi gittikçe artıyor. Tabii ki, Pakistan, nükleer haritada yerini alıyor. Nükleer güce sahip olmak, nükleer silahları elinde bulundurmak, diğer ülkeler üzerinde ciddi diplomatik baskı da oluşturuyor. Nükleer güç bugün
kullanmaktan öte caydırıcılık için elde ediliyor. Gerçekten de; Pakistan Hindistan'dan, Hindistan Çin'den, Çin hem Hindistan hem Rusya ve hem de ABD'den korkuyor. Diğer taraftan İsrail, İran'dan İran, İsrail ve ABD'den de çekiniyor. Ancak, Türkiye'nin büyük bir boşluk içinde olduğu, üstelik hem İsrail, hem de İran'ın nükleer tehdidi altında bulunduğu gerçeği önümüze çıkıyor. Bu tehdidin alanı, Körfez ülkeleri başta olmak üzere Sünni Arap ülkelerini de kapsıyor.2017, kim bilir belki de; "nükleer gücün" yeniden bir tehdit unsuru haline getirilmesi projelerinin ortaya atılmasının yılı olmaya namzet görülüyor. Bu arada, Türkiye'nin de ister Orta Doğu, ister nükleer güç projelerinin ağırlaşan tehdidi altında olduğunun bilinci içinde yeni bir yıla giriyor.