Uygurlar, geçmişte Çin ile dostça ilişkiler kurmamış, baskı ve işkence ile birlikte yaşamaya zorlanmıştır. Böylece, köyler ve kasabalar gelişerek kalabalık şehirler haline gelmiştir ve bu nedenle ilk yerleşik hayata geçen Türk devleti, Uygur Devleti olmuştur. Bunun sonucunda tarım ve mimari gelişmiştir. Tahta harflerle matbaacılık yapan Uygurlar, kağıdı da kullanmışlardır. Bu sayede yeni bir alfabe oluşturmuşlardır. Bu alfabe 14 ila 18 harften oluşur. Uygurlar, kendi dinleri dışında diğer dinlere hoşgörülü olmuştur.
Uygur halkı iki defa, 1933 ve 1944 yıllında, kendi otonom cumhuriyetini kurmuştur. Çin Halk Cumhuriyeti 1949'da Doğu Türkistanı işgal ederek, Uygurların 1944'den beri var olan 2. Doğu Türkistan Cumhuriyetini yok etmiştir. Uygur halkı, Çin içerisinde kendi geleneklerini ve kültürlerini sürdüremediklerinden yakınmaktadır. Uygurlar, her ne kadar sözde özerk bir cumhuriyete sahip olsalar da, Çin egemenliğine girdiklerinden beri bağımsızlıkları için mücadele etmektedirler. Uygurlar, Mani dininin terimlerini Türkçe'ye çevirerek Çin kültürünün asimilesine mağruz kalmayı önlemek istemişlerdir.
Sincan Uygur Özerk Bölgesi, Doğu Türkistan olarak da adlandırılır. Güneyde Tibet Özerk Bölgesi, güney doğuda Çinghay ve Gansu eyaletleri, doğuda Moğolistan, kuzeyde Rusya, kuzeybatıda Kazakistan ve batıda Kırgızistan, Tacikistan, Afganistan, Pakistan ve Hindistan kontrolündeki Keşmir bölgesiyle komşudur. 1.828.418 km2 yüzölçümü ile Çin Halk Cumhuriyeti'nin en geniş idari bölgesidir. Başkenti Urumçi, resmi dili Uygurca ve Standart Çincedir.
Mançuların kurduğu Qing Hanedanı Qianlong döneminde "Yeni Topraklar" anlamına gelen "Shinkyang (Xinjiang)" (Mançu dilinde "Ice Jecen") adı verilmiştir. Ancak bu isim kimi zaman eleştirilmekte, Doğu Türkistan ya da Çin Türkistan'ı gibi isimlerin kullanılması savunulmaktadır.[kaynak belirtilmeli] Çin Halk Cumhuriyeti hükûmeti ise bu tür isimlerin kullanılmasını ayrılıkçılık veya Pan-Türkizm olarak nitelemektedir.
Bu bölgede Uygurlardan başka Kazak ve Kırgız gibi Türki topluluklar da vardır. Zaten 20. yüzyılda Türkiye'ye göç etmiş Orta Asya Türk halklarının da çoğu Çin esaretinden kaçmıştır.
Çin Halk Cumhuriyeti’nin Doğu Türkistan siyasetinde çeşitli çevreler tarafından eleştirilmektedir. Uluslararası İnsan Hakları örgütleri ve bağımsızlık taraftarları Çin Halk Cumhuriyeti’nin bölgedeki Han Çinlisi olmayan kültürleri baskı altında tutuyor olmasını eleştirirler. Buna karşılık Sincan’da yaşayan birçok Han Çinlisi yerli etnik grupların kayrıldığı, kendilerine karşı ayrımcılık yapılmakta olduğunu söyler. 1949’dan beri bölgede birçok defa etnik çatışmalar meydana gelmiştir. Ayrıca Çin'in Lop Nur gölü (Lop-Nur nükleer test alanı) civarlarında nükleer denemeler yaptığı söylenmektedir. 1990’ların sonundan 2008 başına kadar olan dönemde durum göreceli olarak sakin olmuştur. 2008 yılı Mart ayında Doğu Türkistan'daki Müslümanlar ve Tibet'teki Budistler, Ağustos ayında Pekin'de yapılacak 2008 Yaz Olimpiyatları dolayısıyla, kendilerinin Çin işgali altında olduklarını çeşitli eylemlerle Dünya halklarına hatırlatmaya başlamışlardır
Sincan, Çin Halk Cumhuriyeti’nin en büyük idari bölgesidir; Çin’in toplam yüzölçümünün altıda birinden fazlasını kaplar. Bölge Tianshan Dağları (Tanrı Dağları) tarafından iki havzaya bölünmüştür: Çungarya Havzası ve Tarım Havzası. Sincan’ın (aynı zamanda Çin’in) en alçak noktası deniz seviyesinin altında 155 metredir. En yüksek noktası ise, 8611 metre ile Keşmir sınırında yer almaktadır.
Dünya Uygur Konferansı Başkanı, iş kadını ve insan hakları savunucusu 'Rabia Kadir'
1947 yılında Doğu Türkistan’da doğdu. Fakir bir çocukluk dönemi yaşadı. Çamaşırcı olarak girdiği iş hayatına, süpermarket kurarak devam etti. Artan iş imkanları üzerine, işçi ihtiyacını, Uygur Türklerini işe alarak karşıladı. İşçilerine eğitim verdi. Urumçi'de, Müslüman kadınları iş hayatına kazandırmak için, 'Bin Ana Projesi'ni yürüttü. Çin yönetimi, azınlıklar arasından çıkan, ‘en başarılı kadın’ diye onu örnek gösterdi. 1995-1997 yıllarında Çin yönetimine danışmanlık yaptı. BM’nin 4. Dünya Kadınlar Konferansında görev aldı. Uygur kadınlarının kendi işlerini kurmasını destekleyen bir yardım kampanyasını yönetti. Forbes dergisi, 1994'te ülkenin en zengin 10 kişisi arasında onu da saydı. Eşi Sıddık Ruzi, 1996'da ABD'ye sığındı ve Doğu Türkistan'ın bağımsızlığı için çalışmaya başladı. Bu sırada Rabia Kader, siyasete atılmak istedi. Kocasının ABD’de yaptığı açıklamalar yüzünden engellendi. Eşine gazete göndermesini, 'ulusal güvenliği tehlikeye atma suçu' saydı.
ABD delegeleriyle görüştüğü için, ulusal ayrımcı hareketle bağlantısı olduğu gerekçesiyle Ağustos 1999'da gözaltına alındı. Mart 2000'de sekiz yıl hapis cezasına çarptırıldı. Tutuklanmadan önce, Uygur kadınlarının, kendi işlerini kurmasını destekleyen bir yardım kampanyasında çalışıyordu. Aynı zamanda ülkenin en zengin kadını olarak biliniyordu. 6 yıl hapis yattı. Uluslararası Af Örgütü başta olmak üzere, birçok insan hakları kuruluşu tarafından desteklendi. ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'ın, Pekin ziyareti öncesinde, serbest bırakıldı. Rabia Kadir, hapisten çıktıktan sonra Washington’a gitti. Burada sürgün hayatı yaşamaya başladı. İşgalci Çin devleti onu, bir numaralı devlet düşmanı ilan etti. 2004 yılında, Norveç tarafından ‘Rafto Barış Ödülü’, kendisine verildi. 2006 yılında Nobel Barış ödülüne aday gösterildi. Aynı yıl, Dünya Uygur Konferansı başkanı oldu. 2 kez evlendi. 11 çocuk annesi. Halen ABD'nin Virginia eyaleti Fairfax kentinde yaşıyor. Çin yönetimi, eylemlerin arkasında Dünya Uygur Konferansı Başkanı Rabia Kadir’in olduğunu iddia ediyor.