Sati..

Geçmişe bakıldığında Mahabbarata destanında erkek ya da kadın fark etmeden insanların kendilerini yakmaları olağan bir durum olarak gösteriliyor. Ancak Sati yani Dul Yakma daha çok sevilen ve çok değer verilen birinin kaybedilmesi sonucu, bu duruma karşılık kendini kurban etme ritüelidir.

M.Ö 1500-500 yıllarında kadınlar toplumda entelektüel konumundayken yüzyıllar içinde kadının bu ileri statüsü geriledi ve kadınlar erkeklerin denetimine bağlı “özgür olmayan bireyler“ haline dönüştüler. M.S 1304’te doğan Faslı seyyah İbni Battuta ile ünlü bilim insanı Ebu Reyhan Muhammed bin Ahmed El - Biruni'nin (M.S. 973-1048) eserlerinde sati uygulamalarının izlerine rastlamak mümkün.

Binlerce yıldan beri uygulanan bu ritüelin ilk türü anumarana olarak adlandırılır ve Kuzey Hindistan dışında fazla uygulanmazdı. Eski Yunanlar, Hinduların dul yakma olayını kadınların görüp ibret alıp kocalarını zehirlemelerini engellemek olarak düşünürlerdi.

İnanışa göre binlerce yıl önce bir mihrace ölmüş ve karısı bu duruma çok üzülmüş, yas tutmuş. Sonunda kendini kurban etmeye karar vermiş. Kocasının cesedi yakılırken ateşin ortasına doğru yürüyüp bağdaş kurmuş bir vaziyette canlı canlı kendini yakmış. Bir başka inanışa göre aynı olay bir tanrıça ve kocası Shiva arasında geçiyor ve bu tanrıça Dakshayani, yani Sati. Kendini eşi için kurban edenlerin Sati olarak adlandırılma sebebi de buradan kaynaklanıyor.

Aynı inanışa göre bir kadının eşi öldüğünde ve kadın kendini Sati olarak ilan ettiğinde eşinin yanına üç şekilde gidebilir. Eşi yakılmak için yatırıldığında, kadın da yanına uzanabilir ya da eşi yanarken ateşin içine dalabilir ya da eşi yakılmaya hazırlanırken kendisi bağdaş kurur ya da oturur vaziyette kaderini bekleyebilir. Genellikle bir ölü yakılacağı zaman bu, ölümden sonraki bir gün içinde yapılır. Bu sürede de eşi Sati olup olmamaya karar verir. 

Eşiyle birlikte yanıp öldüğü anda inanışlara göre onun için cennette 35 milyon yıl vaat ediliyor. Çünkü eşi için kendini ve bilgeliği feda ediyor. Ancak yine inanışlara göre kadın eşi yakıldıktan sonra da kendini kurban edebilir. Bu durumda ise 65 milyon yıl boyunca cennette kalabiliyor.

Erkeğin ölümünden sonra dul kalan kadının kocası ile birlikte yakılması, Hindistan’da hem dini inançtan hem de toplumsal baskıdan dolayı yapılıyordu. Sati'yi uygulayan kadınlar kutsal olarak kabul ediliyor, yüksek itibara sahip oluyorlardı. Geride kalan ailelerinin de toplumda saygın bir yeri oluyordu. Bu geleneğin çıkış nedeni, kadınların genellikle soylu olan eşlerinin savaşta ölmesinden sonra, düşman eline düşmemesi içindi. Bunlar kendilerini kurban eden kadınlardı. İlk başlarda bu gelenek kişisel bir fedakarlıkken, daha sonra halk tarafından dakabul,görüp,uygulanmaya,başlamıştı. Eşlerin,yakılması,kuzey.Hindistandaki topluluklarda daha fazla görülmekteydi günümüzde hala az da olsa uygulanmakta.

Ölen adamın bir gün içinde yakılması gerekirken, bu kısa zaman içinde dul kalan eşin de dini yönden Sati olması için yakılmak isteyip istemediğine karar vermesi gerekiyor. Dini inanca göre, dul kalan eşin bu kısa sürede kocası ile yakılması, evliliğin çok çabuk tekrar başlamasını mümkün kılıyormuş. 

Böylelikle ölen kadın dul olarak değil de, hala ölen kişinin eşi olarak anılıyor. Karar verildikten sonra bölgelere göre değişen farklı törenler hazırlanıyor. Bu törenlerde mutlaka bir rahip bulunması gerekiyor. Bunun yanı sıra müzisyenler, takılar, güzel kıyafetler ile hediyeler de törenin bir parçası oluyor. Ölüm yöntemi dini bakımdan meşru olan odunlar üzerinde yakılma yöntemi. Çok nadir olarakta dul eş ölen eşiyle birlikte canlı olarak gömülüyor. Eğer ki son anda kurban korkup kaçmak isterse, ya zor kullanılıyor ya da silahla öldürülüyor.

Odunlarla kaplı yer çabuk yanacak olan kumaşlarla örtüldükten sonra dul eş ölmüş kocasının kucağına oturur. Ardından oğlu ya da en yakın erkek akrabalarından biri de kumaşları ateşe verir. Eğer ki, ölüm korkusundan dolayı dul eş kaçmak isterse, üzerine büyük odun parçaları atılır, ya da uzun bambu çubukları ile vücudu bastırılır. 

Yakma yöntemi bazen bölgelere göre değişik olabiliyor. Örneğin Hindistan’ın merkezinde yaygın olan yöntem; yakılacak olan yerin üzerine odunlardan ufak bir kulübe yapılıyor, dul eş içine konulup, kulübenin girişi de odunlarla kapatılıyor. Ateş yakıldıktan kısa bir süre sonra kulübe yıkılıyor ve dul eş alevler arasında kalıyor. 

Güney Hindistan’da bir başka metot ise; dul eşin önüne ateşin görüntüsünden korkmasın diye bir perde çekiliyor. Diğer tarafta ateş yakılıyor. Ateşin içine dul eş ya kendi atlıyor ya da itiliyor. Atladıktan sonra da üzerine hemen tutuşabilecek malzemeler ya da büyük odun parçaları atılıyor. Dul eş ateş üzerinde bilincini kaybettikten sonra ilahiler okunuyor ve tören sona eriyor. 

İngiliz idaresi zamanında 1800-1829 yılları arasında özellikle de 1815-1828 yılları arasında sati uygulamaları oldukça yaygın. İngiliz yönetimi 1828’de sati uygulamasını resmen yasaklamış, 1815-1828 yılları arasında sati uygulamaları yaygın. Özellikle de 1817-1818’de İngiliz işgaline tepki olarak en yüksek seviyede olduğu tespit edilmiş.

19 yüzyılın başlarında İngiliz idaresinin yoğun baskısı sonucunda, 1857’de Hint Ayaklanması çıktı. Hindistan’a paralel olarak, Afrika’da köle ticareti dönemi ile Avrupa sömürgeciliği döneminde de ölüm ritüelleri arttı. Günümüz Hindu milliyetçilerinin sati uygulamasına destek verdiği bilinme Yasalarca yasaklanmış olmasına rağmen bu barbar, vahşi geleneğin kökü halen kazınamamış, seyrek de olsa Bengal ve Rajastan bölgelerinde örneklerine rastlamak mümkün.  Zaten kadının yakılmaması ona fiziksel ve psikolojik şiddete uygulamadığı anlamına da gelmiyor, halen toplumda “cadı” olarak lakap takılan dulların kötü şans getirdiklerine inanılmakta. Diğer yandan karısı ölen erkeğin, karısının 13 günlük yas süresini beklemeden yeniden evlenmesi de oldukça ironik.

Sati uygulamasını; dini inanç, sosyal adaletsizlik, cinsiyet ayrımcılığı, Hinduizm’de kadın-erkek ilişkisi vs. gibi unsurlarla gerekçelendirmeye çalışıp “normalleştirmek” ikiyüzlülükten başka bir şey değil,  nedeni ne olursa olsun bu “barbar”, “insanlık dışı” uygulamanın yalnızca “kadına yönelik şiddet” 
OGÜNhaber