Maveraünnehir

Dört Halife'den sonraki Emevi hanedanlığı döneminde İslamiyet daha çok Arap milliyetçiliği ekseninde gelişmekte olan bir dindi. İslam Devleti yeni fetihlerle oldukça genişlemiş, Maveraünnehir'e kadar ulaşmıştı.

Müslümanlar, Maveraünnehir'e ilk defa 667'de El-Hakem bin Ömer-el-Gıfari komutasında giderek bölgede üç yıl kalmışlardır. Daha sonra bazı seferler düzenlendiği halde, Arap orduları geçici ve mevzii başarılar elde ettiklerinden dolayı Maveraünnehir'deki hâkimiyetleri sürekli olmamıştır.

Maveraünnehir, Orta Asya'da Seyhun (Sir-i Derya) ve Ceyhun (Âm-u Derya) nehirlerinin havzasına Arapların verdiği isim olup, Arap coğrafyacılar bu bölgeye çok eski dönemlerden beri Bilâd-ı Türk veya Türkistan adını da vermişlerdir. "mê werâ'e el nehr"  tamlaması "nehrin ötesi" veya "Çayardı" anlamlarını karşılamaktadır. "mê werâ'e n-nehr" şekli ile ilk defa Peygamber Efendimizin (aleyhi ekmel-üt tehâyâ) hadis-i şeriflerinde görülüyor.

Halife Kuteybe bin Müslim'in düzenlediği seferler neticesinde, Usrüşene hariç, bütün bölge Müslümanların hakimiyetine girdi. Bölgede İslamiyet hızla yayıldı. Horasan'a tayin edilen Vali Nasr bin Seyyar uyguladığı başarılı siyasetle halkı İslamiyet’e ve Müslümanların hakimiyetine ısındırmayı başardı. Bölgenin Müslüman olması bazı beylerin menfaatlerine dokunduğu için, Nasr'a karşı çıktılarsa da Nasr uyguladığı siyasetle halka kendisini sevdirmiş olduğundan isyancılar başarı sağlayamadılar. Daha sonra bölgede hakim olan Müslüman Tahiriler ve Samaniler, Nasr'ın uyguladığı usulü aynen devam ettirdiler. Nasr'ın başarılı olmasının sebebi, orta tabaka ve çiftçi halkın desteğini sağlamasıdır.
 
Günümüzde Maveraünnehir'de on milyona yakın Türk yaşar. Bu bölgelerde, çok eski çağlarda başka kavimler yaşarken, 2.200 yıl kadar önce, Mete Han zamanında buralarda Türkler yerleşmiştir. O tarihten sonra Türklerin Anayurdunun bir bölümü haline gelen Maveraünnehir, Türk medeniyetinin izlerini hâlâ taşıyan bir bölge olarak kalmıştır. Bu tarihî belde bugün, Özbekistan, Kalpakistan'ın bir bölümü ile Tacikistan, Kırgızistan'ın güney kısmını; Kızılkum Çölü ile Kazakistan'ın bir kısmını içine almaktadır. 660.000 km2 yüzölçümü vardır. Bölgede, çoğunluğunu Türklerin teşkil ettiği 16 milyon insan yaşamaktadır.

Bölgede ilk çağlardan beri Türkler ve İranlılar yaşamıştır. Asya Hun İmparatorluğu (M.Ö. 4. asır-M.S. 48), Göktürk İmparatorluğu (951-744), Uygur İmparatorluğu (774-1209), Samaniler (819-1005), Karahanlı Devleti (840-1212), Gazneli Devleti (963-1186), Büyük Selçuklu Devleti (1040-1157), Harezmşahlar Devleti (995-1231), Timur İmparatorluğu (1370-1506), Çağatay Hanlığı (1227-1370), Şeybaniler (1500-1598) bölgede hâkim olmuşlardır.

Maveraünnehr, Samaniler devrinde İslam dünyasının parlak bir medeniyet alanı haline geldi. İslam aleminin Ünlü alimlerinden olan Ebü'l-Hasan Harkani, Ebu Ali Farmedi, Yusuf-i Hemedani, Abdülhalık Goncduvani, arif-i Rivegeri, Ali Ramiteni, Muhammed Baba Semmasi, Seyyid Emir Külal, Behaeddin-i Buhari, Alaüddin-i Attar, Ya'kub-ı Çerhi, Ubeydullah-ı Ahrar, Muhammed Zahid, Derviş Muhammed, Hacegi bu bölgede yaşamışlardır.

İlim ve irfan kaynağı olan yukarıdaki büyük alimler, bu beldeden dünyaya ilmi, irfanı İslamiyetin örnek ahlakını yaydılar, pekçok talebe yetiştirdiler. Bu alimlerin yazdıkları ciltler dolusu eserler Buhara, Semerkand ve Taşkent kütüphanesinde bulunuyordu. Fakat komünistler bu bölgeyi ele geçirince, Türk milletinin İslam’ı kabulünden sonra, dini abidelerle süsleyip, İslam mimarisi ile şarkın birer pırlantası haline getirdiği Buhara, Semerkand, Taşkent ve Kaşgar, gibi Maveraünnehr şehirlerinde mevcut milyonlarca kitabı, Kur'an-ı kerim ve hadis kitapları başta olmak üzere, bütün dini eserleri toplayıp sokaklarda yırtarak ayaklar altında çiğneyip yaktılar. Bununla da kalmayıp, halkın elinde bulunan dini, milli ve tarihi kitapların hükümete teslim edilmesini emretmişler ve topladıkları bu kıymetli eserleri de aynı şekilde imha etmişlerdir.
OGÜNhaber