Kerkük ve Türkmenler

Stratejik ve coğrafik önemi nedeniyle şehir, 3 imparatorluk için adeta bir savaş meydanıydı; Asur imparatorluğu, Babil ve Med imparatorlukları, ki hepsi şehri belirli zamanlarda yönetmiştirler.

Kerkük çok geniş bir şekilde yayılmış ve karışmış bir nüfusa sahiptir, özellikle 20. yy'da daha dramatik değişimler deneyimlemiştir. Kürtler, Türkmenler ve Araplar bu bölgeye dair sahiplik iddialarında bulunmakta, ve iddialarını destekleyecek tarihi bilgi ve verilere sahip olmaktadırlar.

Türkmenler Orta Asya'dan gelen bir Türk kavmidir. Türkmen adını MS 11. yüzyıldan bu yana kullanmışlardır. Önce Farsça olan "Türkmanend" kelimesi zaman içinde "Türkmen"e dönüşmüştür. Bu şekliyle de Fars tarihçisi olan Kalgırdizi'nin kitabında yer almıştır. Ayrıca Abu El-Fazıl El-Behkıy, "Oğuz" anlamına gelen Türk ifadesini tüm yazılarında kullanmıştır.

Irak Türkmenleri veya Irak Türkleri, Irak'ın kuzey bölgelerinde yaşayan ve genellikle Türkçe konuşan etnik gruptur. Türkmenler sadece Kafkasya’ya değil, birçok coğrafyaya yayılmışlardır. Afganistan’ın Herat, Lakay, Ak Çah, Ândhui, Devletabad ve Maruçak bölgelerinde Türkmen boyları bulunmaktadır.Ayrıca J. H. Kramers, "12. yüzyılda Kerkük civarının, başkenti Erbil olan Türk beyliği Begtekinlilerin idaresinde" olduğunu İslam Ansiklopedisi'nde belirtmek suretiyle, bölgedeki Türk varlığının Osmanlı Devleti'nden önceye dayandığını vurgulamaktadır.

1959 yılında Abdülkerim Kasım'ın yönetimi ele geçirdikten sonra Irak'ta yaşayan Türkler'e "Türkmen" denilmeye başlamıştır. 1957 Krallık Dönemi'nde yapılan sayımda Irak'ta 500.000 Türkmenin yaşadığı belirtilmiş ve 1959'da yayınlanan sayım verileri, sayılarının 567.000 olduğunu göstermiştir. Irak'taki yıllık nüfus artış hızı, yapılan hesaplamalara göre %3.296'dır. 1959 yılını baz alarak bu verilere göre 1994 yılında Irak'ta yaşayan Türkmen sayısı ise 1.764.029 civarındadır, bu da Irak'ın iddialarını başka bir yöntemle çürütmektedir. Dolayısıyla, Irak'ta gelmiş-geçmiş iktidarlar ve özellikle Saddam Hüseyin'in baskıcı rejimi her ne kadar Türk nüfusunu gizlemiş ve az göstermiş olsa bile, Kerkük, Erbil, Musul vilayetleri, Selahattin ile Diyala'nın ilçe ve köyleri ile Bağdat'ta yaşayan 300.000 civarındaki Türkmen nüfusunun en düşük rakamla iki milyonun üzerinde olduğunu ispatlamaktadır.

Tarihi olarak, şehir her zaman Kürtler ve Türkmenler tarafından kültürel bir başkent olarak atfedildi. 2010'da Irak Kültür Bakanlığı tarafından Irak kültürünün başkenti olarak isimlendirildi.

Şehirde günümüzde etnik kökeni Kürt, Türkmen, Arap ve belirli ölçüde Süryani olan insanlar yaşamaktadır.

1918 tarihli Misak-ı Milli Musul ve Kerkük'ü kapsıyordu ama petrol nedeniyle çok büyük pazarlıklar oldu, kavgalar edildi, isyanlar çıktı. Mondros Mütarekesi'yle birlikte Osmanlı 30 Ekim 1918'de silah bıraktı. 1917'de

Bağdat'ı ele geçiren İngiltere'ye ait Hintli birlikler, Mezopotamya'nın kuzeyine yürüdüler. Daha Musul'a gelmeden Mondros Mütarekesi oldu. Ama bu birlikler iki hafta kadar daha devam edip Musul'u ele geçirdiler.

Osmanlı İmparatorluğu durumu protesto etti. İngilizler 'Mütarekenin imzalandığını bilmeden askeri birliklerimiz devam etti' gibi bir büyük oyunla buraları ele geçirdi, sonra da çıkmadı.

1918 sonrası Osmanlı'nın üç vilayeti Musul, Basra ve Bağdat birleştirilip, Irak oluşturuldu. Akdeniz'de üç tane kapı var: Cebelitarık, Süveyş ve Basra Körfezi. Basra Körfezi ve Süveyş'in güvenliği İngiltere'nin bütün Uzakdoğu ticaretini, ulaşımını güvence altına alacak nitelikteydi. Mısır zaten 1882'den beri İngiltere kontrolü altındaydı. Bu nedenle İngiltere'nin en büyük derdi Mezopotamya'nın kontrol altına alınmasıydı. İkincisi 1918'den itibaren Basra Körfezi'nin Batı yakasında, hem Arap şeyhliklerinde Suudi Arabistan'ın Doğu Yakası, Mezopotamya'nın kuzey ve güneyinde petrol olduğu anlaşıldığı için burasının kotrol edilmesi gerekiyordu. Dolayısıyla, petrol nedeniyle Osmanlı'dan mümkün olan en fazlasını kopartarak bugünkü Irak yaratıldı.

Dikkat edilmesi gereken şey şu: Birinci Dünya Savaşı'nda kullanılan tankların, uçakların, Queen Elizabeth gibi gemilerin ihtiyacı olan petrolün bu bölgeden geleceğinin farkındaydılar. O nedenle buraların paylaşımı İngiltere ve Fransa tarafından Birinci Dünya Savaşı sürecinde, 1915'ten itibaren gizli anlaşmalarla yapılmıştı zaten. 1920'de sonra ise Ortadoğu'yu manda yönetimleriyle yönetmeye başladılar.
OGÜNhaber