Harut ve Marut

Bazı araştırmacılar Hârût ve Mârût'u, ilk defa Zerdüştüliğin dinî metinlerinde (Avesta) geçen Haurvatât ve Ameretât ile aynı saymaktadır. Avesta'da dişi varlıklar olarak kabul edilen Haurvatât suların, Ameretât (tevratta merodach veya Maeduk) ise bitkilerin koruyucusudur. Avesta'daki Ameretât ismi Pehlevîce (eski farsça)'de Amurdâd, Persçede Amordâd ve Mordâd, Haurvatât ise Hordâd ve Kordâd şekline dönüşmüştür. Bunların ilki Ahura Mazda 'nın mükemmellik, ikincisi ölümsüzlük sıfatını temsil etmektedirler. Ermeni dinî terminolojisinde iki çiçek ilâhının adı olan Hawrot ve Mawrot da Haurvatât ve Ameretât'la ilgili kabul edilmiştir.
 
Eski bazı kaynaklarda, Hıristiyan ve Yahudi kaynakları da referans gösterilerek Babil in düşmüş melekleri olarak da adlandırılırlar. Efsaneye göre melekler, insanların işledikleri günahları görünce kınarlar, Allah "Siz onların yerinde olsanız aynısını yapardınız" der ve meleklerden en iyilerinden ikisi, Harut ve Marut seçilerek Babil şehrine yargıç olarak gönderilir.

İslami yazarlarca kabul gören açıklama Harut ve Marut'un Allah'ın emri ile sadece insanlara çeşitli bilgileri ve sihri öğreten iki melek olduğudur. Bazı tefsirlerde Harut ve Marut'un melek değil insan olabileceği belirtilmiştir.

Hikaye
Harut ile Marut aralarında sohbet eden iki melekti. Sohbetlerinde 'insanlar yerine biz duygu sahibi olsaydık sürekli ibadet ederdik' diyorlardı. Allah onlara size şehvet duygusunu verseydim siz insanlardan daha çok günah işlerdiniz demiş. Melekler kendilerine güveniyorlarmış. Allah onlara şehvet duygusu verip dünyaya indirmiş. Harut ile Marut bir kadın görmüşler. Kadın Harut ile Marut'a bir şartla onlarla birlikte olacağını söylemiş.

Ya kocasını öldürecek, ya puta tapacak ya da şarap içeceklerdi. Şarap içmeyi tercih ettiler.

Hikayeye göre kadın bir şartta daha bulundu. Aşk duygusuna kapılan Harut ile Marut bu şartıda kabul etmişler. Kadının şartı ona ism-i azamı öğretmeleriydi. Onlar öğretince kadın söyleyip gökyüzüne çıkmış. Allah kadını Zühre yıldızının üstüne koymuş ve Harut ile Marut'u da Babilde bir yerde baş aşağı kıyamete kadar duracakları cezasını vermiş.

Kur'anda
Konu ile ilgili Bakara Suresinin 102. ayetinin Türkçe meali: "Ve onlar, Süleyman'ın mülkü hakkında şeytanların anlattıklarına uydular. Süleyman inkâr etmedi; ancak şeytanlar inkâr etti. Onlar, insanlara sihri ve Babil'deki iki meleğe Harut'a ve Marut'a indirileni öğretiyorlardı. Oysa o ikisi: "Biz, yalnızca bir fitneyiz, sakın inkâr etme" demedikçe hiç kimseye (bir şey) öğretmezlerdi. Fakat onlardan erkekle karısının arasını açan şeyi öğreniyorlardı. Oysa onunla Allah'ın izni olmadıkça hiç kimseye zarar veremezlerdi. Buna rağmen kendilerine zarar verecek ve yarar sağlamayacak şeyi öğreniyorlardı. Andolsun onlar, bunu satın almanın, ahiretten hiçbir payı olmadığını bildiler; kendi nefislerinin karşılığında sattıkları şey ne kötü; bir bilselerdi."
           
Kıyamet gününe kadar kuyuda baş aşağı asılı kalacak olan melekler; Harut ve Marut bunlar iki melek. Fakat hikâyeleri bir hayli farklı ve bir çok değişik rivayetlerde var onlar hakkında. Hıristiyan ve Yahudi kaynaklarında Babil'in düşmüş melekleri olarak adlandırılıyorlarmış.

Bir rivayete göre;
Hazreti Süleyman döneminde Babil’de yaşamışlar ve insanlara sihiri öğretmişler.
Kuran-ı Kerim’de: “Ve onlar Şeytanların Süleyman’ın mülkü aleyhine uydurdukları şeylerin ardına düştüler. Hâlbuki Süleyman asla küfretmedi. Sadece şeytanlar küf rettiler. Onlar insanlara sihri ve Babil’deki iki meleğe -Hârut ile Mârut indirilenleri öğretiyorlardı. Bu iki melek ise Biz ancak fitneyiz, sakın küfretme’ demedikçe kimseye sihir namına birşey öğretmezlerdi. Onlardan koca ile karısını ayıracak şeyler öğrendiler.

Hâlbuki bunlar, Allah’ın izni olmadıkça o sihirle kimseye zarar verici değillerdi. Onlarsa kendilerine zarar verip fayda vermeyen şeyleri öğreniyorlardı. Andolsun onlar sihri satın alan kimse için âhirette hiçbir nasip olmayacağını biliyorlardı. Ne fena bir şey karşılığında nefislerini sattılar. Şayet bilmiş olsalardı" (el-Bakara, 2/102).

Bir yerde yazılan yazının özetinden şunu anlayabiliriz. Hazreti Süleyman’a Allah tarafından bir sürü özellikler verilmiş. Hayvanlarla konuşabildiği gibi bir çok doğa üstü olayları yapabiliyormuş. Rüzgâra bile emrediyormuş. Ona karşı olanlar onun bu üstün vasıflarını Allah’ın bir lutfu olarak değerlendirmeyip, Hazreti Süleyman’ın sihir yaptığını ve sihirbaz olduğunu söylemişler. Onun mucizelerine inanmamışlar. O dönemde bir çok sihirbaz türemiş. Gün geçtikçe yaptıkları sihirlerle kendilerini peygamber olarak lanse etmeye başlamışlar.   

Bu iki melek hiç günah işlemiyorlarmış. Hiçbir yanlış yapmıyorlarmış.

Bir gün Zühre adında çok güzel bir kadınla karşılaşmışlar. İkiside kadına âşık olmuş ve onunla birlikte olmak istemişler. Kadına yalvarmışlar kadın kabul etmemiş. Bunlar israrda devam etmişler. Sonunda kadın ikna olmuş sadece bir şartı varmış. Şarap içip put-a tapmaları gerekiyormuş. Kabul etmişler ve bunu da yapmışlar. Kadın yine kabul etmemiş. Bu defada her gece hangi duayla gökyüzüne çıkıyorlarsa onu öğretmelerini istemiş. Onlar kadına duayı da öğretmişler.  İslam-ı Azam duasını kadın okumuş ve gökyüzüne çıkmış. Allah onu bir yıldız yapmış gökyüzüne asmış. Melekleri aldatan güzeller güzeli bu kadın gökyüzündeki Zühre yıldızıymış.

Kadın kaybolunca melekler ne yaptıklarını anlamışlar. Pişman olmuşlar. İdris Peygamberden yardım istemişler. Allah’tan kendilerini affetmeleri için aralıksız yalvarmışlar. Yüce Allah onları affetmiş ama ya bu dünyada ya da öte dünyada azap çekmeleri gerektiğini söylemiş tercihini onlara bırakmış. Onlar bu dünyayı seçmişler. Yüce Allah onları Babil’de bir kuyuya baş aşağı asılıp, kıyamet gününe kadar azap çekmelerini buyurmuş.

En çok kabul gören:
Hazreti Süleyman döneminde insan şeklinde ortaya çıkmışlar.

İnsanların küfür-e düşmemeleri, kötülük için kullanmamaları şartı ile insanlara sihri öğretmişler.

İnsanların bu yolla imtihan olmalarına vesile olmuşlardır.

Harut ve Marut önce öğreteceklerinin şer için değil hayır için yapacaklarına dair söz alıyorlarmış, öyle öğretiyorlarmış.

Bu konuda bir hayli yazılmışlar var fakat genel bilgi bu yazılanların etrafında dönüyor.

Her konuda, her yazıda, her anlatıda kendimize alacağımız bazı dersler muhakkak ki vardır.
OGÜNhaber